“Madenlere açılan sahanın eski haline dönmesi imkansız.” Tema’nın ‘Kaz Dağları Raporu’ böyle diyor. İktidarlar değişir, hükümetler gider yenisi gelir ama yemyeşil doğa, oksijen deposu ormanlar, tarım ve su havzaları giderse geri gelmez. Üstelik bugünü değil geleceğini de alıp götürür.
Tekrarlamakta, hep söyleyip yazmakta yarar var, 13 yılda 100 bin hektara yakın ormanlık alan madenlere açıldı. Madencilerin altını üstüne getirmesi için verilen izinlerin yüzde 75’i Kaz Dağları’nda. Yani Sit alanları, doğal koruma alanları, 1 km yakınına kadar dere yatakları holdinglere feda ediliyor. Çanakkale ve Balıkesir’de 1634 arama işletme ruhsatı onaylandı. Muğla, Ordu, Artvin her yer aynı. Bütün bunlar rakam gibi gelebilir size. Sayısız tarifle rakamsız anlatmak da mümkün elbette:
- Altımızdan ülkenin çekilip alındığı, bizim yaşadığımız yerlerde hava su bırakmadan, hayat bırakmadan sadece maden şirketinin zengin edildiği bir dönem denebilir.
- Ya da “Allahım bizim ömrümüzü, çocuklarımızın ömrünü al, iktidarın kolladığı iş adamlarına ver” demek gibi bir şey yukardaki rakamlar. İyi bayramlar.
İyi bayramlar doğası elinden kayanlar, vadisine dozer girenler. Bayramınız kutlu olsun, köyünde ağaç kesilenler, deresinde dinamit patlatılanlar.
Milas’ta köyler istimlak edildi. Akbelen ormanında ağaçlarla birlikte evler, hayatlar yerinden sökülüyor İkizköy’de. Rize ikizdere’de suyun yolu, derenin düzü değişiyor; kömür çıkartıp termik santrale satsınlar diye asırlık ormanlar yok ediliyor. İyi bayramlar.
Ölçünün, izanın olmadığı yerde, çifte standardın, haksızlığın sıradanlaştığı ülkede nasıl olabilir ki bayram. Bayram demek zor artık bayram edemeyenlere. Küslerin barıştığı, dargınların buluştuğu yerdi oysa bayramlar. Daha da küstürdünüz, her gün çoğalttınız dargınları kırgınları.
Yaşananların yaşatılanların başka, söylenenlerin bambaşka olduğu bir ülke oldu Türkiye.
Azarlayıp, ötekileştiren; hakkı, adaleti, nimeti, hizmeti partisine göre dağıtan da siz oldunuz. Kendisi gibi düşünmeyenleri, karşı çıkanları suçlayan da…
Lafa gelince en güzel sözü siz söylediniz:
“Kibir, büyüklenme, bize asla yakışmaz. Bizim siyasetimizde milletle inatlaşmak, hafife almak diye bir anlayış kesinlikle söz konusu değildir.”
Pay ederken iktidar gücünü, kendi kadrolarını ‘kibirli olmayın’ diye uyarıyorlar. Halka da tavsiyeleri var elbette: Porsiyonları küçültün.
Yazın biber patlıcan kurutup kışın sarımsaklı yoğurtla bol ekmekle yiyenlere porsiyonu küçültün diyorsunuz. Tarhanayı hobi olarak yiyenler, tarhanayla çocuğuna çorba yapanları zor anlar. Porsiyonu küçültmek önündeki tabakta çok yemek olanların derdi olabilir. Ayrıca porsiyon, garsonun servis ettiği tabak ölçüsüdür.
Bulgur pilavı makarna yiyenin porsiyonu doyana kadardır ya da payına düştüğü kadar!