Haldun Solmaztürk
Baskın erken seçime giderken ‘vaziyet ve manzara-i umumiye’
DEVA Partisi Genel Başkanı Babacan “Böyle bir tabloda, mecbur kalmadıkça seçime gitmezler. Hazır önünde iki buçuk yıl var. Zemin kaybederken niye riske atsın?” diye soruyor.
İngilizce’de ‘Read my lips’ diye bir deyim vardır. Türkçe’deki ‘Kulağını aç, iyi dinle..’ gibi.. Ama İngilizce’deki—ki Babacan da bilir—üç yüz elli beş kez anlatılanı anlamayanlar içindir.
Muhalefet, kulağını—ve gözünü—açmalı, Erdoğan’ı iyi dinlemeli ve doğru anlamalıdır.
Erken seçim kararı alınmış ve sadece parti değil, tüm devlet teşkilatı—özellikle yargı, güvenlik güçleri ve propaganda başkanlığı—medya, ‘sivil toplum’, meslek kuruluşları seferber edilmiştir.
Ekonomik krizin ve pandeminin ortasında Parti kongrelerine—ve seçim hazırlığına—devlet ve hükümet işlerinin üzerinde öncelik verilmiştir. O kadar ki, Akdeniz’de seyreden Türk gemisine arama izni isteyen Almanlara beş saat cevap verilememiştir.
Erdoğan ve kadrosu erken seçime gitmek zorundadır, gidecektir, gidiyor.!
Bu erken seçimin, tam da Babacan’ın söylediği nedenle, 'baskın’ olması gerekir, öyle olacaktır.
‘Burası çok önemli’: sadece Cumhurbaşkanı değil, milletvekilleri DE seçilecektir.
Pandemi bir ölçüde de olsa kontrol altına alınabilirse Yaz’a, yoksa Sonbahar’da seçim olasıdır.
Kasım 2019’da yapılacak seçimleri Haziran 2018’e aldıklarında “Bir buçuk yıl uzun bir yol, yol kazası olabilir” deyip ülkeyi ‘baskın’ şeklinde—sadece 68 gün sonra—sandıklara götürmüşlerdi.
Şimdi ‘yol’ daha uzun, ‘kaza’ ihtimali daha yüksek, mazeret (!) daha çoktur.
Bir kere, Erdoğan’ın üçüncü kez aday olabilmesi için ‘erken’ seçim mutlak gereklidir.
Çünkü; YSK bile, 2018’de seçildiğinde, mazbatasına rakamla ‘13.’ Cumhurbaşkanı yazmıştı. (Gül, 11’incidir.) Sonra, TBMM Başkanı Kahraman’ın—Darbe Raporu’nu kaybeden (!) eski başkan—başvurusu üzerine, iki gün sonra ‘13.’ ifadesi kaldırıldı, AMA yine de ‘12.’ yazılmadı.
Şimdi, AYM’ye uçurulan (!) malum üyeyle bu ciddi engel aşılmaya çalışılsa da garantisi yoktur.
Erdoğan, karşısına ‘çıkartılacak’ adayın güçlenmesine fırsat vermeden seçime giderse, ikinci turda seçilebileceğini biliyor. Ama zaman kritiktir; çünkü muhalefetin hala bir adayı yoktur.
ANCAK, Meclis’te de ‘çoğunluğu’ kontrol etmesi gerektiğini çok iyi biliyor. 2018 seçimleri sonucunda Meclis’te oluşan tablo AKP kadrosunda büyük hayal kırıklığı ve kaygı yaratmıştır.
2019 yerel seçimleri—özellikle İstanbul ve Ankara’daki seçim sonuçları—zaten mevcut olan kaygıyı siyasi-psikolojik travmaya çevirmiştir ki belirgin semptomlarını görüyoruz, yaşıyoruz.
Gelecek seçimin sonucunu ‘Kararsızlar’ belirleyecektir. Geçişler esas olarak Gelecek ve DEVA partilerine olabilir. Erdoğan, ‘baskınla’ bu partilere zaman ve fırsat vermemeyi deneyecektir.
‘Baskın erken seçim’ süreci dört şekilde sonuçlanabilir:
- Erdoğan—ve çevresi—seçimleri kaybeder; Saray’ı, bütün ayrıcalıklarını, dokunulmazlıklarını (!) terk eder ve ‘izzet ü ikbal’ ile olmasa da ‘bab-ı hükümetten’ çekilirler.
- Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilir ama Meclis’in kontrolünü kaybederse, ya tekrar seçime gider, ya da bu durumun tahmin edilebilir sonuçlarına katlanır ki göze alabileceğini sanmıyorum.
- Tekrar seçime giderlerse; ya 2015’te olduğu gibi keyfi olarak “Devleti bunlara bırakamayız” derler, ya 2017’de olduğu gibi YSK’yı kullanır, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” derler, ya da 2019’da İstanbul’da olduğu gibi, yine YSK üzerinden “Hiçbir şey olmadıysa da birşey olmuştur” derler.
- Seçimleri kaybeder ama ‘tekrar seçime’ bile gitmeden iktidarı bırakmazlarsa, bu kaostur.
- Erdoğan—ve kadrosu—seçimleri kaybeder, kaybettiklerini kabul eder, ama bazı çevreler ve gruplar onların ayrılmalarına ‘şu ya da bu’ gerekçeyle karşı çıkarlarsa; bu ‘kâbus’ senaryosudur.
Erdoğan’ın, ‘şahsi’ iradesini dayatabilecek ‘karizması’, siyasi gücü, devlet gücü üzerinde mutlak kontrolü vardır. Bu gücü kullanmada duraksamaz.! Bilinmeyen, ne kadar ileri gidebileceğidir.
Ancak, siyasi söyleminde kaygı verici niyet ve maksatların ipuçları vardır.
“Bu yol ki Hakk yoludur, seferle mükellef kadrolar olarak… kendimizin ve evlatlarımızın geleceği için bu mücadeleyi başarıya ulaştırmak boynumuzun borcudur. …tarih önünde vebal altında kalırız”; “Medyayla, çetelerle, teröristlerle, Türkiye’nin başına musallat muhalefetle” mücadele, milletimizi korumak için “Yasama, yürütme, yargı gücünü seferber etmek” anayasal (!) vazifemizdir diyor.
Sanki hazırlık, demokratik bir seçim süreci için değil, ‘cihat’ ya da milli kurtuluş mücadelesi içindir.
Sorun, her şeyi 50+1 denklemine indirgeme siyasi kolaycılığının çok ötesindedir. Türkiye sonuçları öngörülemeyecek, çok riskli bir sürece girmiştir. Derin ayrışma ve kutuplaşma riskleri katlamaktadır.
Siyasi muhalefetin ciddi açmazlarla karşı karşıya olduğunun elbette farkındayım. Ama, dayatılan yalın gerçeklik karşısında demokratik mücadelede halka öncülük edecek olan siyasi partilerdir.
Bu yapılamazsa çok kısa bir süre sonra ‘geri dönülemez’ nokta geçilmiş olacaktır.