Şengül Hablemitoğlu
Babaların Günü kutlu olsun…
Kadınlara nasıl anne olunur hakkında durmaksızın akıl veren devlet-toplum, baba olmaya dair suskundur. Baba olmak ne kutsanır, ne de tanımlanır. Hatta ‘’baba olmayan erkek eksiktir’’ demez kimse. Baba olmak, annelik gibi herkesin görüş bildirdiği ve belirli bir performansın standardlaştırıldığı bir rol de değildir. Belki de devlet kendisini baba olarak tanımladığından, ataerkil erkek egemen toplum babalığı erkeklikle bir tuttuğundan; bu tanımı yaparsa kendi sorumluluklarını ve sınırlarını çizeceğinden sessizleşmektedir. Öyle ya, ne babalar vardır, çocuklarının gözü önünde annelerini katleden, öz evlatlarına göz diken, çocuklarının değerini iş gücü olarak biçen… Ve babalığı tanımladığınızda, bu babaları da konuşmak zorunda kalırsınız.
Her şeye rağmen, egemen ataerkil kodların dönüştürülmesi açısından içimizi umutla doldruran babalar da yok değil. Feminist, eşitlikçi, hakça, adil ve özgür yaşamlara babalık edenler de az değiller. Biliyoruz ki, ataerkil sistemde babalık rolleri erkeklik konumlarından beslenir. Bu kurgu içinde babalar, çocukların otoriteyle karşılaştıkları ilk figürdür/imgedir. Bu nedenle bilindik, alışılagelmiş babalığı yerinden oynatan bir baba-çocuk ilişkisinin kurulabilmesi için hem eşitlikçi, hem de günlük yaşamına bunu yansıtan babaların varlığı kıymetlidir. Babaların eşitlikçi ve insan haklarına duyarlı bireylerin yetiştirilmesinde etkin olduklarının kabul edilmesi, benimsenmesi önemli. Böylesi bir babalığı deneyimleyerek yetişen çocukların, toplumsal ilişkiler perspektifleri eşitlikçi olacaktır. Ancak böylelikle ayrımcılık/cinsiyetçilik karşıtı nesillerin yetiştirilmesinin mümkün olacağı umudunu taşıyabiliriz. O yüzden her gün karşılaştığımız toplumun vicdanını yaralayan her olayda sorumluluğu annelere yıkmaktan vazgeçmeli, babaları sahada tutmalıyız. Ne var ki, ‘’ille de çocuğu anne yetiştirir’’ diyen bir toplumda yaşıyoruz.
Babalar ve kızları… Babalar ve oğulları… Belki kendi babamla olan ilişkimin ataerkil zorlayıcılığından, çokça da çocuklarımı en zor ve değerli zamanlarında babasız gözlemlediğimden ve belki de hem anne hem de baba olmaya çalıştığımdan “baba” figürüne dair kafa yormaya yakın hissetmemişimdir kendimi. Oysa babalık da annelik gibi bir çocuğun yaşamında aynı düzeyde belirleyici. Ve olmak kolay, yapmak zor. Babası varken yokmuş gibi büyüyen ne çok çocuk var. Ve babasızlığın yarattığı boşlukla yarım, eksik yaşamlar. Biliyoruz ki, bir çocuğun temel ihtiyacıdır, sevilmek, değer verilmek, olduğu gibi kabul edilmek, anlayış görmek. Bunlar olmadığında büyümez bir çocuk. Tam da bu yüzden devlete baba diyoruz. Dünyada başka hangi ülkede ‘’devlet baba’’ kavramı var ki? Ben duymadım. Çoğu çocuk, genç, babalarından ya kopuk, uzak ya da korkarak büyüyorlar. Baba bir sevgi kaynağı değil, daha çok otorite ve güç sembolü. Ulaşılmaz. Çoğu zaman korkutucu. Güçlü ve heybetli zannediyor insan uzaktan bakınca, ancak yakından bakıp yaldızlı paketi açınca çoğunun sevmeyi, sevilmeyi tatmamış çocukluklar yaşamış oldukları gerçeği ortaya çıkıveriyor. Çocuklarını tanımayan, onların yüreklerinde ne fırtınalar koptuğunu, ne kaygılar taşıdıklarını, evlatları hangi yaşta olursa olsun ellerinden tutmaya ne çok ihtiyaçları olduğunu asla anlayamayacak babalarla dolu toplumumuz… Ataerkiden çürüyen bu topraklarda varlıkları salt biyolojik gerçeklikten ve iki heceden ibaret ne çok “baba” var. Ayrıca onlar, evlatları tarafından sevilmemenin ne büyük bir eksiklik olduğunu anlayamayacak babalar. İstisna babalar yok mu? Var tabii ki, hem de en babasından. O yüzden, babalar vakit varken, hayat bitmeden çocuklarına vermedikleri sevgiyi, ilgiyi, hoşgörüyü ve sabrı, insanca yaşama erdemini iş işten geçmeden göstermeliler. Babaları varken ve babaları olmadığında babasız kalan çocukların iyileşmediğini bilelim… Baba olabilen en babaların, çocuklarına varken eksikliklerini yaşatmayan tüm babaların günü kutlu olsun…