Murat Aydın
Ayçiçeği yağına hücum
Kepek fiyatının buğday fiyatını geçtiğini söyleyen çiftçiye “öyleyse siz de kepek ekin” diyecek kadar tarımdan bihaber tarım bakanı gece yarısı kararnamesiyle görevden alındı. Küresel salgından önce aldıkları “106 tedbir” sayesinde gıda tedarikinde sorun yaşanmayacağını söyleyen bakanın, sorunun etkilerini azaltmaya dönük hiçbir tedbir almadığı gün gibi ortaya çıkınca bu sonuç kaçınılmazdı. Geldiğimiz noktada insanlar, fiyatının artacağını gördükleri için ayçiçeği yağı tenekelerine hücum ediyorlar. Uluslararası gıda şirketlerine danışmanlık yapan birisinin çiftçilerin değil ithalat lobisinin çıkarlarını savunacağını, bakanlık devrinde tarım ürünlerinde ithalat rekorlarının kırılacağını bilmek için kâhin olmaya gerek yoktu.
Sarayın yeni tarım bakanı, insanların neden yağ tenekelerine hücum ettiğini anlamak ve sahiden tedbir almak yerine bitkisel yağ stoklarımızda sorun olmadığını söylemekle yetiniyor. Üretimi artırmak, en azından azalmasını önlemek için neler yapacaklarına dair tek kelime yok.
Çiftçinin üretim yapmasını neredeyse imkânsız hale getiren girdi fiyatları, ithal ürünleri daha da pahalı hale getiren döviz kurları ve tarım ürünü ihraç eden ülkeler arasında ilk sıralarda yer alan Rusya’nın başlattığı savaş ve yürürlüğe koyduğu ihracat kısıtlaması gıda ürünü temininin zorlaşacağını ve fiyatların daha da artacağını gösteriyor. İnsanlar önümüzdeki günlerde aradıkları gıda ürünlerini bulamayacaklarını, bulsalar da daha pahalıya alabileceklerini bildiği için yağ tenekelerine koşuyor.
Gıda üretiminde kendi kendine yeten yedi ülkeden biriyken dünyanın her yerinden hemen her tür gıda ve tarım ürününü ithal eden bir ülke haline bir günde gelmedik. Yaşadıklarımız üzerinde savaşın, küresel salgının, uluslararası piyasalardaki dalgalanmaların etkisi varsa da asıl sorun siyasi iktidarın yirmi yıldır sürdürdüğü tarım politikaları ve çiftçiye bakış açısında. Bu bakış açısını gösteren birkaç başlığı saymak sanırım yeterli olacaktır.
Siyasi iktidar önce doğrudan gelir desteği yalanıyla çiftçiyi üretimden uzaklaştırdı. Tarlasını gerçekten ekip ekmediğine bakmaksızın, sadece tapu kayıtları ve birkaç evrak üzerinden çiftçiye doğrudan para aktardı. Bununla yetinmeyip birkaç büyükşehir belediyesini kazanabilmek için 1924 yılında kabul edilen Köy Kanunu ile idari yapılanması belirlenen köyleri mahalle haline getirdi. Hal ve pazar yerlerine ilişkin düzenlemelerle çiftçinin ürünlerini doğrudan satmasını ya güçleştirdi ya da engelledi. Çiftçinin üretimini desteklemek, girdi maliyetlerini azaltmak yerine ithalatı arttırdı. Bu ve diğer politikaların sonucunda 2001 yılında 26 milyon hektar olan tarım alanı 2020 yılında, yüzde 12 azalarak, 23 milyon hektara geriledi.
Köylerden şehirlere akan nüfus ucuz iş gücü haline getirildi. Artık ekilmeyen 3 milyon hektar arazi 2 milyon 500 bin hektarlık Trakya’dan büyük bir toprak parçası demek.
Üretimden uzaklaşma odaklı politikalar, sanayi bitkisi durumundaki tütün, pancar, ayçiçeği, pamuk, soya gibi ürünlerin ekildiği alanların her yıl daha da küçülmesine yol açtı. Cumhuriyetin kurucu kadrolarının büyük bir öngörüyle 1939 yılında çıkardığı Zeytincilik Kanunu’nu dolanmak, zeytin alanlarını madenciliğe açmak için hukuk dışı girişimlerini sürdürüyor. Geçen hafta yapılan zeytinliklerde maden ruhsat alınmasını yani zeytin ağaçlarının sökülmesini kolaylaştıran yönetmelik değişikliği bu girişimlerden sadece birisi.
Et Balık Kurumu, SEK, ÇAYKUR, FİSKOBİRLİK, TARİŞ, TMO, şeker fabrikaları gibi çiftçiyi destekleyen kurumlar ya kapatıldı ya özelleştirildi ya da güçsüzleştirilip işlevinden uzaklaştırıldı. Çiftçi bir avuç sermayedarın, uluslararası şirketlerin insafına terk edildi.
Sadece birkaç başlığını hatırlatmakla yetindiğimiz bu süreç çiftçinin üretememesinin de gıda fiyatlarındaki artışın da bir kader ya da tesadüf olmadığını gösteriyor. Üreticiyi değil ithalatı destekleyen, geniş halk kitlelerini değil bir avuç zengini düşünen ve attığı bütün adımları bu amaca uygun şekilde atan siyasi iktidar değişmedikçe gıda fiyatlardaki artışın da yoksullaşmanın da önüne geçmek mümkün olmayacak. Milleti, içine düştüğü bu zor durumdan yine “milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”