Haldun Solmaztürk
Avrupa Orta Çağ karanlığına mı dönüyor?
İsveç ve Danimarka’daki Kuran yakma eylemleri tüm dünyada—farklı nedenlerle de olsa—infial yarattı. İsveç başbakanı “Kanuni olan her şey doğru değildir. Birçok insan için kutsal olan bir kitabın yakılması son derece saygısızca bir eylemdir” diyor ama bu söylem tek başına o eylemin siyasi ve sosyo-psikolojik sonuçlarını değiştirmekten çok uzak…
Nitekim Erdoğan “Haçlı Seferleri’nden beri Avrupa’da İslam ile Türk kavramı eş tutuluyor. …bu zihniyetin son eylemi, asırlardır bir arpa boyu yol alınamadığının işaretidir” dedi.
İsveç ve Danimarka makamlarının—herhalde sonuçlarını da öngörerek—bu kadar ‘aptalca’ bir tutum almaları akla ‘Acaba Avrupa Orta Çağ karanlığına geri mi dönüyor?’ sorusunu getiriyor.
Her tür sosyal gerçeklikte olduğu gibi bu sorunun cevabı da çok karmaşık.!
Luther, 1517 yılında ‘Doksan-beş maddelik bildirgesini’ Almanya’da Wittenberg kilisesinin kapısına çivileyip Papa X. Leo’nun sorgulanamaz gücünü sorguladığında aforoz edilmişti. Onun başlattığı sorgulama ‘Reform’ adını alacak ve yüz yıl geçmeden Kuzey Avrupa büyük ölçüde Protestan olacaktı. İsveç daha 1523’te Papa’yla ilişkileri kesmiş ve kiliseyi ‘krala’ bağlamıştı. Danimarka 1536’da Katolik kiliselerine son verdi.
1600’lerde İngiltere’de başlayıp oradan Avrupa’ya yayılan ‘Aydınlanma’ esas olarak Reform ve Rönesans’ın devamıdır. Aydınlanmanın temel doktrinleri ‘kişisel özgürlük’ ve ‘dini hoşgörüdür’. Kişisel özgürlük mutlak hükümdara, dini hoşgörü kiliseye karşı çıkmayı simgeler. Bugün bildiğimiz modern dünyayı yaratan Aydınlanmadır. Aydınlanmanın bayraktarlarından ‘Voltaire’ mahlasıyla tanıdığımız François-Marie Arouet, dini hoşgörüyü şöyle anlatmıştı:
“Hristiyanların birbirlerine hoşgörü göstermeleri gerektiğini kanıtlamak için bir muhteşem bir belagat gerekmez. Ancak ben daha da ileri gidiyorum: Bütün insanları kardeşimiz olarak görmeliyiz diyorum. Ne? Türk mü kardeşim? Çinli de kardeşim mi? Yahudi? Siamlı? Evet, şüphesiz; Hepimiz aynı babanın çocukları ve aynı Tanrı’nın yaratıkları değil miyiz?”
Acaba aradan geçen 260 yılda, Voltarie’in en çarpıcı şekilde tarif ettiği o dini hoşgörü yerini karanlık çağların kin ve nefretine mi bıraktı?
Bilimsel veriler—en açık şekilde—öyle olmadığını gösteriyor.
Dünya Değerler Araştırması (World Values Survey 2017-2022) Aydınlanma öncüleri İngiltere ve Fransa’da olduğu gibi İsveç ve Danimarka’da da halkın %70’i için dinin hayattaki yerinin ‘önemli olmadığını’ gösteriyor. Halkların %98’i farklı ‘dinden’ komşuları olmasından rahatsız değil. Farklı ırktan komşuları olmasını istemeyen sadece %3. Göçmen işçileri komşu olarak görmek istemeyenler yüzde 10’nun altında. Yüzde 75’i farklı ‘dinden’ insanlara güveniyor.
Çocuklarda geliştirilmek istenen değerlerin başında ‘hoşgörü ve başkalarına saygı’ geliyor—yüzde 80. Onu yüzde 77’yle ‘terbiyeli olmak’ takip ediyor. Ama ‘dini inanç’ sadece %7…!
İsveç ve Danimarka hoşgörüde Fransa ve İngiltere’den de öne çıkıyorlar. Örneğin ‘hoşgörüde’ İsveç açık ara önde—%92. Farklı dinden insanlara güvende de öyle—İsveç %85.4, Danimarka % 80.
Türkiye’yle bu ülkeler arasında bazı değerler açısından benzerlikler var: Türk halkının %95’i çocuklarında ‘hoşgörü ve başkalarına saygı’, %80’i ‘terbiyeli olmalarını’ istiyor. Ama Türk halkının %35.9’u ‘farklı dil konuşan’, %41’i ‘farklı ırktan’, %48.1’i ‘göçmen/yabancı işçi’ komşu istemiyor. Daha da çarpıcı olanı şu ki Türklerin %41.4’ü ‘farklı dinden’ komşu istemediği gibi %77.3 için ‘tek kabul edilebilir din’ kendi dini—dört kişiden üçü diğer dinleri ‘kabul edilmez’ buluyor.
Bu durumun Türkiye’deki iç—ve dış—siyasette yansımaları, sonuçları var.
Nitekim, aynı şahıs dokuz ay önce yine İsveç’te aynı eylemi gerçekleştirdiğinde Erdoğan onu ‘İnkılap kanunlarına’ saldırmak için fırsat bilmişti: “Geçmişte bu aziz milletin Kuran-ı Kerim’le irtibatını kesmek için her yol denenmiştir. Tek parti devrinden 28 Şubat’a kadar …Kur’an kurslarının kapatılmasından mushafların imhasına, camilerin kapılarına kilit vurulmasından ezanın dilinin değiştirilmesine kadar ne yapıldıysa… Ayasofya’yı da aslına rücu ettirerek hamdolsun milletimizin üzerinde oynanan kirli oyunu tümüyle bozduk.”
Buradaki “Mushafların imhası” ithamı tam olarak İsveç’te ve Danimarka’da yapılan…!
Erdoğan’ın—on ay önce de yaptığı gibi—radikal dinci kesimlerin ve her iki taraftaki dinci/sağ siyasi akımların bu eylemi de özellikle şimdi seçimlere giderken yine kullanacakları çok açık.! Siyasi söylemin ötesinde sonuçları da olabilir ki 2007’de Malatya Zirve Yayınevi’nde olmuştur.
Yani, Batı dünyasında hoşgörünün özellikle de dini hoşgörünün en fazla ve kesinlikle Türkiye’den çok daha fazla olduğu İsveç ve Danimarka’da yapılanı ve iki ülke makamlarının tutumunu salt ‘İslam ve Türk düşmanlığına’ bağlayanların Türkiye’deki farklı ‘dinlere’ karşı pek de ‘dostane’ olmayan tutuma da bir açıklama getirmeleri ve bir isim bulmaları gerekiyor.
Bu eylemler karşısında İsveç ve Danimarka makamlarının—siyaseten pek de akıllıca olmayan—tutumlarının nasıl açıklanabileceğini bir başka yazıda ele alırız.