Ne kadar birbirine benziyor değil mi olan biten?
Tarihin bu kadar sık aralıklarla tekerrür etmesine ne demek lazım?
Ülke ekonomik olarak baş aşağı giderken, oylar yokuş aşağı inerken birden bire abuk subuk bir tartışmanın içine girilmesi.
Zamlar, artan vergiler, kapanan dükkanlar, intihar eden insanlar, çöplerden beslenmeye çalışanlar, işsiz kalanlar veya işsiz bile kalamayan, aylık 1170 liraya geçinmeye çalışanlar.
Sokakta sadece bu konuşuluyor.
Sosyal medyada hep bu konular tartışılıyor.
Haber bültenlerinden çok izlenen sokak röportajlarında konuşulan tek mevzu açlık.
Ve hal böyleyken iktidarda tam tersi bir tutum.
Açlık yok, kuru ekmek yiyebiliyorlarsa o zaman aç değiller, yoksulluğu bitirdik, kapanan dükkân yok…
Bu insanların öfkesini daha da çok arttırıyor.
Oylar hâlâ düşüyor.
O zaman ne yapmalı?
Gündemi değiştirmeli.
Mesela “dini hassasiyet” bulsak bir tane, onun üzerine gitsek?
Ve tesadüfe bakın ki haftalardır devam eden Boğaziçi protestolarında birden bire böyle bir resim bulunuyor.
Kabe’den pasta yapılmasını, kesilmesini ve yenmesini hiç kafalarına takmayanlar bir anda aslan kesiliyorlar.
Öğrenciler hedef gösteriliyor.
Kesinlikle amacı kışkırtmak olan müdahaleler yapılıyor.
Yıllarca okuyup üniversite sınavına hazırlanan ve ülkenin en zor kazanılan üniversitesini kazanıp okuyan çocuklara “Aşağı bakın, bir arada yürümeyin” demek ne demek?
Bu kadar cahillik olur mu?
Bence olmaz.
Bilerek yapılıyor.
İsteniyor ki kimse önüne bakmasın. İp hep birilerinin elinde olsun, o ipi nereye çekerse o tarafa gidilsin.
Olmaz kardeşim öyle.
İpin birinin elinde olursa eninde sonunda takıp düşersin.
Sen düşersin, ipi tutan yürüyüp gider.
Sen yukarı bakacaksın, aşını dik tutacaksın ki ileriyi, geleceği görebilesin.
Aşağı bakmayacağız…