ARTIK KİMSE “ÖTEKİ” DEĞİL “KUTSAL”DEĞİL

Nasıl bir alışkanlıksa artık şu olağanüstü günlerde bile kimilerinin morali dünyanın eski düzeninde devam ediyor. İki ayağının üzerinde doğrulup maskesini eldivenini takan vicdansızlık, inşaat, taahhüt, ticaret olarak tam gaz yolda.
Geçecek bu günler elbette. Geçecek ve şapkadan tavşan çıkaranlar için, gündem değiştirenler, bizi lafa tutup ayrıştıranlar için o işler o kadar kolay olmayacak. Çünkü karantina düzleştirdi buraları. Çünkü gördük ki son güne kadar ülke ülke gezen bencil tüccarlardan daha dünya vatandaşı evinden çıkmayan Ali amcalar, Nermin teyzeler. Evlerinden çıkmadan küreselleştiler. Toplumsal dayanışmayı, paylaşımı, sosyal devlet örneklerini duydukça tiryakisi oldular haberlerin. Televizyonu aramıyorlar artık. Haberin nerede olduğunu biliyorlar:
- Hani şu babanın telefondan baktığı şey var ya. Almanya’yı Kore’yi okudu ya evladım dün gece onu aç. Mansur borçları kapatıyormuş, bakkallardan veresiye defteri topluyormuş filan…
Türkiye’de ne oluyor, dünya nasıl baş ediyor bu zorlukla bu ara herkes her evde aynı şeyi konuşuyor. Eskiden doğruyu yanlışı süzemeyenler sanki zorlanmıyor artık yapılan işlerin iyiliğini kötülüğünü tartmakta. Çünkü gündem bir, konu aynı.
Birinde belediyelerin yardım toplayıp dağıtmasının yasaklandığını öğreniyor, ötekinde Almanya’da ne yapıldığını. Kolilerinin, bağış çeklerinin veren partiye göre muamele gördüğünü, öteki haberde Kanada’da işsizlere haftalık ücret ödendiğini, İngiltere’de işe gitmeyenlerin maaşlarının yüzde 80’inin hesaplarına yatırıldığını, Avrupa’da küçük esnafa üç ay için 15 bin Euro verileceğini duyuyordu çat pat.
Başka dinleri, öteki memleketleri kınayarak, onlar kötü biz iyiyiz diye yuvarlanıp gidiyorduk. Şimdi daha anlamlı galiba kıyaslamak; bizde ne yapılıyor acaba.
Neyi tartışıyorduk biz üç beş ay öncesine kadar. Neyi duyuyor neye kulağımızı tıkıyorduk. Ne kadar uzağı görüyorduk, hangi lisanları işitiyorduk. İngiliz hakimler yargıçlar halk tarafından sayılan sevilen gönüllülermiş, Londra’da polisinin silahı yokmuş, umrumuzda değildi.
Söyleyeyim ne yapıyorduk. Kendi dertlerimizle kutuplaşıyorduk. İhtiyacımız olanı değil birilerine gereken konuyu tartışıyorduk hararetle. Üstelik ekonomiyi konuşurken, israfı ya da adaletsizliği tartışmak isterken, konu bir türlü oraya gelemiyordu. Ya teröre uğrayıp kalıyordu, ya vatan hainliğine.
Kaybettiğimiz anahtarı sokak lambasının altında arayıp duruyorduk sabaha kadar. Orada kaybetmediğimiz halde ertesi gece de, sonraki gece de yine aynı direğin altında dönüp duruyorduk. Çok yoğunduk.
Geçen yıl bizim seviyemizde dertler değildi Kanada’da iki bakanın rüşvet istifası. İnşaat şirketlerinin çıkarlarını korudukları için hedef olmaları. Paris’te Notre Dame Katedrali mi yanmış. Ateş düştüğü yeri yakar, geçiniz dedik, geçmiş olsun demedik. O günlerde çok büyük olan dünya, birbirine çok uzak olan dünyalar bir anda birleşiverdi şimdi.
Cami de kapalı bu sıra kilise de. Kimin dindar olduğu mühim bilgi değil; kimin zengin olduğu da. Adaleti önemli artık, bir de paylaşıp paylaşmadığı.
Aynı kaderde ölmeye başladıysak artık kimse “öteki” değil, ve kimse “kutsal” değil.
Sıradan insanlar da, yönetimler de, liderler de kıyaslanabilir oldular.
“Tavşana bak” da, “ tavşana kaç tazıya tut” da tutmaz artık.
Bu saatten sonra ucuz siyaset iş yapmaz bu dünyada.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Erhan Karadağ Arşivi