Artık bu solan bahçede

Çocukluğumu özlüyorum! Kim özlemez ki. Yıl 1995’ti ve ABD Devlet Başkanı Clinton’un Monica ile oval ofis fantezisinin dünyanın yörüngesini değiştirdiğini öğrendiğim güne kadar dünyanın iyilerin olduğuna ya da sonunda iyilerin kazanacağına inancım tamdı.
Hatta iyilerin sürekli kazandığı filmlerle büyümüş bir kuşağın son kırıntılarından olmakla övündüğüm olmuştur çokça. Ne FED/ABD Merkez Bankası’ndan haberim vardı ne de simülasyon aleminin renkli dünyasından
Televizyon kutusundaki komedi programlarından birinde bir tipleme var. Oturduğu balkonundan sokağa hakim bir yere konuşlanmış komşularına önlem paketi sunarak konuşuyor adam. Mesela komşulardan biri bir gece bir yemeğe gidecek olsa başlıyor onlara önlem paketinden sıralamaya;
Şimdi siz kaç kişisiniz?
İki
Yola benzine harcayacaksın. İki kişilik yemeğe nereden baksan bir 500 TL toslayacaksın. Bahşişti, çıkışta çaydı dondurmaydı, çikolataydı oldun mu 1000’lik. Tabi ya. Sonra o paranın kredi kartına yüklenmesinden doğan faiz gelecek ekstrene alacak mı seni moral bozukluğu…
Neeyyy… E naapıcaaz peki?
Otur evde yaaav.
Yahu evden bi çay bahçesine çıkmak zevkti. Çünkü herkesin bir Emirgan Aile Çay Bahçesi vardı içinde. Çoluk çocuk ‘hava alırdı’ biraz. Yoksul yenlerinin içinde en büyük lüksleri renkli gazoz içmek olan bir insan topluluğu düşünsene; gece rüyalarında yazlık sinemalarda izlediği filmleri gören bir insan topluluğu. Daha yaşanılası bir dünya için şarkılar besteleyen şiirler düşen bir insan topluluğu…
Yıllaaar yıllar önceydi. Ali Kırca Gazetedeki köşesinde ‘’Bir gün uyanmışız ve Sezen Aksu ölmüş! Düşünsenize o güzel ses o güel yorum yok artık hayatımızda!’’ Aha işte bu kadardı bizim düş dünyamız.
Son 20 yılda dünyanın böyle bir sıçrama yapacağını kim nasıl ve neye dayanarak söyleyebilirdi ki? En büyük buluş bilgisayardı. Şimdi boynumuza parmağımızın ucuna çip takmaktan söz ediyorlar. Her yerde her hareketi izlenen çay bahçelerindeki mahremiyetinden eser kalmayan bir insan topluluğu. ‘Ne şık ağabeyler ablalardı’ dediğimiz bütün ağabeylerin v ablaların façasını bozdular. Çocukluğumuzun kelime dağarcığından eser kalmadı. Şık, hak, hukuk, adalet, ekmek teknesi, nafaka, ekmek parası… Uçtu gitti ‘’Yeni Dünya Düzeni’’nin bacasından.
Yangın mı? Ayı anda dünyanın 20 ayrı noktasında itinayla yangın çıkartılıyor, deprem mi? Anında bir fay hattına kurulan düzenekle harekete geçirilebiliyor, Mars diye bir gezegen var dünyada hayat kalmayacak oraya gideceğiz deniliyor. Bir mikrop hem laboratuarda üretilip hem normal yollarla pişirilip ulus/ülkelerin tenceresinde kaynatılıyor. Emirgan Aile Çay Bahçesi’nde çay içecek dondurma yiyecektik. Bütün coğrafya bilgisi yukarı mahalle aşşaa mahalle maçları kadar olan bir insan topluluğuna stadyum locası sattıkları gün bitti her şey.
Ufkumuz dağıldı bizim genişlemedi.
Balıklar cıvıldaşır gibi karıştığımız şu insan denizinde istediğimiz hiçbir şeyi yaşayamaz olduk.
Ne Sezen Aksu’su Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Nazım Hikmet, Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Hümeyra, Cüneyt Arkın, İzzet Günay, Filiz-Fatma-Türkan, Necdat Tosun, Sami Hazinses, Nejat Uygur, Sadri Alışık, Yıldız Kenter, Mürüvvet Sim, Ayşecik, Ömercik, Nubar Terziyan, Asım Nipton, Kadir Savun, Ahmet Mekin, Yılmaz Güney, Ahmet Erhan, Önder Somer, Salih Güney, Tecavüzcü Coşkun, Minür Ozkul, Halit Akçatepe, Tarık Akan da yok artık.
Bir gecede dünyanın kaderini değiştirecek merkez bankaları ve altın külçeleri var. Nükleer yatırımlar var, silah ticareti var, varsıllık enflasyonu var…
Herkesin bir Emirgan Aile Çay Bahçesi vardı oysa ama oturalım evlerimizde yaav…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Dilek Arşivi