Saklayanı, stokçuluk yapanı geçtik, fırsatçılığı açıktan yapana bile dur diyen yok. Atış serbest. Elektriğe ve akaryakıta gelen ağır zamlarla piyasada Deli Dumrul dönemi başladı. Kim, hangi ürünü, kaç liradan satabilirse fiyatı o. Denetim yok, teftiş yok, insaf yok. Fahiş fiyat timlerinin başı döndü; “aşırı pahalı” diye rapor ettikleri ürün bile o fiyatta durmuyor.
Türkiye gıda krizinin kapısını aralamadan sıkıntısını yaşamaya başladı. Dün ve bugün olanlar, gelecek aylarda nasıl bir yokluk, fırsatçılık yaşanacağının alarmını çalıyor. Cumhurbaşkanı’nın bayram ilan eder gibi açıkladığı KDV indirimiyle yüzde 7 daha ucuz olması beklenen gıda fiyatları bir ayda yüzde 8.4 arttı.
Akaryakıta öyle bir zam geldi ki vergileriyle köprüleri, tünelleri ödeyen halk şimdi de aldığı her üründe kamyonların mazotunu, fabrikaların elektriğini ödüyor. 25 liraya yüklenen ayçiçeği yağı kamyon gaza bastıkça 35 oluyor, 40 oluyor. Üstelik raflardaki sıvı yağ eski yağ. Yani mazot 7 lirayken tarladan hasat edilen ürün. Traktörlerin biçerdöverlerin deposu doluydu o vakitler. Yağ fabrikada paketlendiği sırada 13 liraydı; bugün mazot 20 liraya dayandı. Yani bu daha iyi günlerimiz.
Görüntüleri izlediniz. “Savaş Ukrayna’da; kıtlık, yokluk burada” dedirten manzarayı anlamak da, hangisinin pahalı, hangisinin çok daha pahalı olduğunu tespit etmek de imkânsız. 5 litrelik ayçiçeği yağı, dün herkes hücum edince 110 liradan 245 liraya kadar değişik fiyatlarla alıcı buldu. Beş lira, on lira değil tam 100 lira farkla satılmış olmasını kim, nasıl izah edebilir. Farklı markalar değişik fiyatlara satılabilir ama fark bu kadar mı olur? Aynı marka, aynı miktar ürünün raflarda 120-130 lira arasında satılmasını, alışveriş sitelerinde 220 liranın üzerinde fırsat diye gösterilmesi hangi insafa, hangi ahlaka sığar? Ayçiçeği bir örnek; çayı, şekeri, unu, mercimeği, bulguru da yolda.
Durduramadıkları pahalılık değil vicdansızlık, kötülük. Kim bunun sorumlusu? Yokluk ihtimaline, gıda krizine karşı en büyük hamleyi tarım bakanı değiştirerek yapan hükümet seçimleriyle göz kamaştırıyor. Zeytinliklerin sanayiye açılmasıyla ilgili yasa teklifi veren siyasetçi tarım bakanı yapılarak mesaj veriliyor.
Bize zeytinci değil madenci lazım.
Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. Kimi, kime şikâyet edeceksin?
Müteahhit yakın yerden taş çıkarsın, maliyeti azalsın diye dereleri, köyleri, ormanı tahsis edenlere mi?
Bin yıllık ağaçları maden şirketlerinin emrine verenlere mi?
Yoksulun sofrasındaki ürünü, fiyatları, stokçuları hakkıyla denetlemesi beklenebilir mi iktidardan?
Para sahipleri zarar etmesin diye devletin kasasını seferber edenlerin derdi olabilir mi yağın fiyatı?
Akaryakıtın, doğal gazın, elektriğin artçılarını dar gelirlinin yanında durarak hesaplayabilir mi?
Fakirlikle mücadele, yoksulun hayatı hükümetin ilgi alanına girmiyor. Büyük para olmayan yerlere kural koymaya uğraşmıyorlar. Zengin yoksa ortalarda; müteahhit, ihaleci vs. yoksa çevrede; bir şey düzenlemeye, kafa yormaya gerek duymuyorlar.