Çin’de Aralık sonunda ortaya çıkan Koronavirüs, Türkiye ilk kez 11 Mart’ta ortaya çıktı.
Aradan geçen bir aydan fazla sürede ülkemizde 69 bin 392 vaka görüldü ve bin 518
vatandaşımız hayatını kaybederken 5 bin 674 kişi sağlığına kavuştu.
İlk vakanın görülmesinden bir hafta sonra 18 Mart’ta düzenlenen Koronavirüsle Mücadele
Eşgüdüm Toplantısı’nın sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşma yapmış ve şu cümleleri
de orada kullanmıştı; “Virüs salgını ve petrol fiyatlarının düşüşüyle bağlantılı olarak finans
alanında yaşanan gelişmeler de ülkemize ilave avantajlar sağlayacaktır. Umduğumuzun da
ötesinde güzel bir tablo bizi bekliyor.”
Bu açıklamalar, salgının o günlerde bir fırsat olarak görüldüğünü söylüyor bize.
Ne için fırsat peki?
Başarı evet siyasi bir başarı hikayesi için fırsat olarak görüldü bu salgın.
Son yıllarda her alanda başarısızlık hikayesi yazıldığı için siyasi iktidar, iktidar olma halini
sürdürmek için bir başarı hikayesi yaratmak istiyor.
Nitekim iç politikada sağlanamayan bu başarı, dış politikada arandı. Suriye’de, Libya’da var
olmanın amacı da bu yaratılmak istenen başarı hikayesi.
Ancak hiç birinde istenen sonuç alınmadı. Alınmadığı gibi içerde çözülme hızlandı.
İstanbul, Ankara, Antalya gibi illerin kaybedildiği 31 Mart ve 23 Haziran yerel seçimleri, AK
Parti’den kopan Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın gecikmeli olsa da parti kurmaları bu
çözülmenin durdurulamadığının göstergesi.
İşte Koronavirüs salgını böyle bir dönemde bu başarı hikayesi için bir fırsat görüldü. Dahası
önemsenmedi. Önemsenmediği için de 10-11 Mart öncesi yeterince tedbirler alınmadığını
şimdi daha iyi görüyoruz.
Salgınla etkili mücade edemiyoruz çünkü ekonomi kötü. Ekonomi kötü çünkü hukuk ve
adalet yok. Her alanda veriler olumsuz. Bunların düzleme umudu yoktu, salgınla birlikte artık
çok daha zor.
Bu açıdan salgın bize bir anlamda ayna tuttu. Kötü yönetimin fotoğrafını biz o aynada gördük.
Bizi kıskanan devletler, salgının ortaya çıkardığı sağlık ve ekonomik mağduriyeti gidermek,
halkını mağdur etmemek için destek paketleri açıklarken, Türkiye’de siyasi iktidar, halktan
devlete destek olması için yardım kampanyası başlattı.
CHP’li büyükşehir belediyelerinin başlattığı yardım kampanyalarının hedef haline
getirilmesinin nedeni da bu ağır tablonun ortaya çıkmaması içindir. Yerel yönetimlerin siyasi
iktidardan daha başarılı olma ihtimalini ortadan kaldırmak içindir.
Belediyelerin sadece yardım kampanyalarını değil, aşevi kapatma, yardım kolilerine el
koyma, halk ekmek noktalarına polis baskını yöntemleriyle de yerel yönetimlerin halka
yardım etmesi engelleniyor.
Bu yönetim anlayışı, siyasi üslup değişmediği sürece de tablonun iyileşme ihtimali yok. Bir
başarı hikayesi çıkarma imkanı hiç yok.
Eğer bir başarı hikayesi isteniyorsa, içinde olduğumuz ve yakın gelecekte de sürecek bu
olağanüstü hali veri kabul ederek siyaseten ortak aklı devreye sokacak, farklı olanı öteki değil
farklı görüp onunla diyalog kuracak, uzlaşma arayacak bir siyasi anlayışa geçilmelidir. Aksi
halde kaybeden sadece AK Parti ve AK Partililer olmayacak tüm Türkiye olacak.
Özetle aradan geçen bir ayda tablo, ne yazık ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın beklendiği gibi
“güzel” değil.
Temennimiz daha kötü olmaması.