Haldun Solmaztürk
AKP nefret siyasetine artık son vermelidir!
Kaygı verici bir sürece girdik.
Seçimler yaklaştıkça hırçınlaşıyor, saldırganlaşıyorlar.
Kaybedeceklerini görüyor, panik içinde sağa sola saldırıyorlar.
Giderek ağızları da bozuldu.
Çanakkale milletvekiline göre 2023 seçimleri, “Çanakkale’ye dünyanın en büyük köprüsünü yapanlarla köprüyü sadece polemik konusu yapan dangalaklar” arasında olacakmış.
Kamyonlar, Edirne-Çanakkale yolundan gelip dünyanın en büyük (!) köprüsünden geçmek yerine Gelibolu’dan feribota biniyorlar. Çünkü köprü ödeyemeyecekleri kadar pahalı.!
Ana yoldan iskeleye, kilometrelerce iki sıra kamyon kuyruğu var ama muhterem farkında değil.
Öbürü, Bursa milletvekili, Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu başkanı.!
Mahkemenin ‘Gezi’ kararına muhalif kalan üye, “Somut kanıtlarla desteklenmeyen dinleme kayıtları tek başına cezalandırmaya yeterli değil, beraat etmeliler” diyor ama insanlar siyasi talimatla müebbete mahkum ediliyorlar. En temel insan hakları açıkça çiğneniyor.
İnsan Hakları Komisyonu Başkanı, ağzından köpükler saçarak “Biz sizi yeniden yeneceğiz be” diye bağırıyor. Adamın bütün derdi seçim…!
Başka şeyler de söylüyor ama burada yazılmaz …
Bir de ‘bakan’ var—hangisi derseniz ‘lepiska saçlı’ olanı.
En telaşlısı o, hep krizde…
Geçen yıl Ocak ayında Foça’da jandarmaların karşısına çıktı, “Binlerce dolar gazetelerinden maaş alan o insanları” hedef gösterdi—jandarmaya.!
“Demokrasiyi Truva Atı olarak kullanan; kalemleri devlete, milletin birliğine karşı cellatlık için hep bilenmiş olan, ihaneti şerefi sayan, kalemlerinden kan damlatmaya çalışanları”.
Bu lafları söyleyen İçişleri Bakanı, polis ve jandarmanın amiri, komutanı.
Meclis’te bakanlık bütçesi görüşülürken yaşananlar tarihe geçti. Kırmızı görmüş boğa gibi ne tutulabiliyor ne susturulabiliyor. Lafları tam “Gazi Meclis’in mehabetine” uygun (!) laflar.!
En son, ‘sığınmacılar’ sorununu yıllardır bunlara—ve hepimize—anlatmaya çalışan bir akademisyen siyasetçiye tam da kendine yakışan laflarla saldırdı. Sonrasında yaşananları sadece biz değil tüm dünya izledi.
Türkiye’de 8-10 milyon sığınmacı, mülteci, göçmen, burada doğmuş ya da ‘vatandaş yapılmış’ şahıs var. Kesin rakamları kimse bilmiyor—resmi rakamlara da kimse inanmıyor.
Sadece Suriyelilerin sayısı neredeyse 4 milyon ki bu ‘resmi’ rakam. Burada doğan ‘Suriyeli’ çocukların sayısı 1 milyona yakın.
Bu ‘sığınmacılar’ artık bizimle birlikte yaşıyorlar, çoğalıyorlar ve gitmeye de pek niyetleri yok. Ağır sonuçları olan, geri döndürülemez bir ‘milli’ dönüşüm—istila—yaşıyoruz. Barınma ve kira sorunu sorumsuzca dayatılan bu sürecin sadece bir sonucu…
Bu belayı—ve başka birçok belayı—başımıza saranlar, çözmek bir yana gündeme bile getirilmesine kızıyorlar.
Bu sorunu çözmek, en azından kontrol altına almaktan birinci derecede sorumlu şahıs o bakan.!
“Biz dünyaya Anadolu medeniyetinin asaletini göstermekle yükümlüyüz. Elimizi yoksula uzattığımız sürece hem Allah hem vicdanımız bizimledir” gibi akla-ziyan tezler dillendiriyor.
Adam sorunun farkında bile değil; “Sen ne diyorsun be adam.?” diyen de yok.
Tam aksine onu hala orada tutan, “Vatandaşlık sürecini daha da artırma konumundayız. Bu insanlar kaçak göçek yaşamasın, herhangi bir kurumda, kuruluşta rahatlıkla işini bulsun, çalışsın” havalarında.
AKP’nin malum bir de her şeyi bilen parti sözcüsü var ama bunlar yaşanırken sus-pus.!
İçişleri Bakanlığı önündeki ‘düello’ kepazeliği sonrası, AKP sözcüsü de dile geliyor:
“Ak Parti, nefret siyasetine karşı durmaya devam edecekmiş”.
Halbuki siyasi muhalefeti ‘teröristler ve çetelerle’ bir tutup onları, “Vatan yansa ateşinde ısınacak kadar gözü kararmış güruh” olarak tarif eden AKP’nin Genel Başkanı.!
Genel başkandan bakanlara, grup başkanlarından milletvekillerine kadar yaptıkları tam anlamıyla ‘nefret’ siyasetidir, yapacakları başka bir şey de zaten kalmamıştır.
Bu gidiş iyi gidiş değildir, hayra alamet hiç değildir.!
AKP nefret siyasetine artık son vermelidir.
Vermek zorundadır.!