Haldun Solmaztürk
Afganistan “O askerler orda bedava gitmiyor.!”
Malum ‘128 milyar dolar’ kayıp rezervin başına ne geldiğini bir türlü açıklayamıyorlar.
Merkez Bankası’nın çiçeği burnunda başkanı—bozuk bir Türkçe ve ‘kahvehane’ üslubuyla—ağzından kaçırdı; para askere (!) gitmiş… Sınır-ötesi, deniz-aşırı operasyonlar demek istiyor.
Savaşın bedeli ağırdır. Ama ‘devlet’ olmak, gelirlerle giderleri dengelemek, kaynak tahsisinde öncelikleri doğru tayin etmek, ulusal çıkarların gerekli kılmadığı savaşlardan kaçınmak demektir.
Yoksa iflas kaçınılmazdır.!
Osmanlı ilk dış borçlanmasını 1854’te Kırım Savaşı’nın masraflarını karşılamak için yapmış, yirmi yıl içinde hesapsızca alınan—ve gelişi güzel harcanan—borçlar ödenemez hale gelmişti. Devlet 1876’da iflas edince mali yönetimi yabancılara, Düyun-u Umumiye’ye geçmiş, bu borçların ödemeleri yüz yıl sonra 1954’te, Türkiye Cumhuriyeti tarafından bitirilebilmiştir.
Başkan Bey’in itirafından, hesapsız ve ulusal çıkarlara katkısı şüpheli, macera niteliğindeki askeri girişimler ve savaşlar nedeniyle bugün de benzer bir sürecin yaşandığını anlıyoruz.
Bunlardan biri de Afganistan’da yirmi yıldır süren, bizim de içinde olduğumuz savaştır.
Önce ABD, arkasından ABD/NATO liderliğindeki uluslararası koalisyonlar 2001’den beri Afganistan’da Taliban’la savaşıyorlar. 3500’ü aşkın asker kaybı, binlerce yaralı, onbinlerce sivilin ölümü pahasına, Taliban Kabil’den atılmış ancak yenilememiştir.
Bir Afgan ‘milleti’, hatta kimliği yaratılamamıştır. Ülkeye kabile, tarikat ve aşiret reisleri egemendir. Afgan hükümeti, eski Cumhurbaşkanı Hamid Karzai’nin ifadesiyle “Kendi ülkesini soymak üzere teşkilatlanmış bir hırsızlık örgütüdür”. Yaygın yolsuzluk, kokuşmuşluk, siyasi kültürün parçası olmuş, içselleştirilmiştir. Yirmi yıldaki tek gelişme (!) narkotik sektöründedir.
Bugün Taliban siyasi ve askeri olarak çok daha güçlüdür ve savaşın galibi Taliban’dır…!
Türkiye’nin de parçası olduğu uluslararası koalisyon açıkça askeri ve siyasi yenilgiye uğramıştır.
Yenilgiyi kabul eden ABD Taliban’la barış yapmış ve Afganistan’dan çekilmeye başlamıştır. NATO üyeleri ve diğer ülkeler de zorunlu olarak çekilme kararı almışlardır. Türkiye’nin Kabil havaalanından çekilmesinden sonra diplomatik misyonların bile kalmaları mümkün değildir.
Taliban, Afgan hükümetiyle barışa, güç paylaşımına yanaşmamaktadır. Yabancı güçler çekilirken ülke genelinde taarruz başlatmıştır. Hükümet güçlerinin Taliban karşısında dayanmaları mümkün değildir. Cumhurbaşkanı Eşref Gani “Afgan halkı İslamcı, demokratik [a.b.], birleşik bir ülke istiyor. Taliban saldırıları durdurmalı, yoksa sonuçlarına katlanır” diyor ama bu dediğini yapacak siyasi ve askeri gücü yoktur. Hükümet, başkent Kabil’de bile güvenliği sağlamaktan acizdir. Ülke, 2021 sonuna kadar Taliban liderliğinde, El Kaide, IŞİD gibi cihatçı örgütlerin kontrolünde bir İslam Cumhuriyeti’ne dönüşecek, etnik zeminde fiilen bölünecektir.
Türkiye de Afganistan’da siyasi, askeri sorumluluk almış, kaynak tahsis etmiş, şehit vermiştir.
Afganistan tezkeresi, geçtiğimiz Aralık ayında Meclis’te—Libya tezkeresi ile beraber—yirmişer dakikalık konuşmalarla ‘yangından mal kaçırır’ gibi görüşüldü ve 18 ay süreyle uzatıldı.
Tezkere; NATO’nun Afganistan’da icra etmekte olduğu ‘Kararlı Destek Misyonu’ kapsamında, Afganistan'ın milli birliği ve bütünlüğü, Afgan halkının barış ve refahı için, görevin “Hudut, şümul, miktar ve zamanını” bir kez daha Cumhurbaşkanı’nın ‘takdir’ ve ‘tayinine’ bıraktı.
Ama bu takdir ve tayinin çerçevesi, yani Türkiye’nin Afganistan siyasetinin ne olduğu, hatta böyle bir siyasetin mevcut olup olmadığı bile meçhuldür. Üstelik on sekiz ay sonra, Temmuz 2022’de, Afganistan’da bambaşka bir durum, başka bir devlet, başka bir hükümet var olacak.!
NATO’nun Afganistan ‘misyonu’ artık yoktur. Afganistan’da ‘milli’ bir birlik ve bütünlük zaten hiç olmamıştır. Afgan halkı kötü yönetim, cehalet, yoksulluk ve iç çatışmanın pençesindedir.
Türk hükümetinin, Afganistan’da hangi ulusal çıkar(lar) için, hangi amaç ve hedeflerle, hangi planları, ne derecede başarıyla uyguladığı; hangi kaynakları, nerelere, hangi yöntemlerle, hangi etkinlikte harcadığı gibi temel sorular bile muğlak ifadelerin ötesinde cevapsızdır.
Bu kadar kritik koşullarda; bu belirsizlik, açık başarısızlık, askeri yenilgi içinde, Türk ‘askerinin’ ve Afganistan görevinin kaderi nasıl olup da yürütmenin ‘takdir’ ve ‘tayinine’ bırakılabilir?
Sözde “Cumhuriyet tarihinin en büyük dış yardım programlarından birinin” bedelini kim biliyor?
ABD’nin ‘978 milyar dolar’ harcadığını biliyoruz, ama Türk hükümetinin Afganistan’da harcadığı ‘tek bir lirayı’ bilmiyoruz.!
Türk askeri yirmi yıldır Afganistan’da…
Anayasa’ya göre, Başkomutanlık Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi varlığındadır…
Ama ‘tek kuruş’ bile bütçe yetkisi, yürütmeyi denetleme, askeri sorumlularla doğrudan temas imkanı olmayan bir Meclis’te, tercümeye dayalı afaki bilgiyle ‘başkomutanlık’ bu kadar oluyor.!