Haldun Solmaztürk
“Adama bak ya.! Osmanlı’ya hakaret ediyor.!”
‘Osmanlı’ya hakaret ediyorlar’ lafı kullanışlı bir propaganda malzemesi oldu.
Osmanlı hikayeleri, bütün tarih bilgileri çöldeki deve kervanlarından ganimet ve cariye kaldırma masalları etrafında şekillenmiş küçük bir kesimde hâlâ ilgi görüyor.
Bunlar, ne okurlar, ne anlarlar, ne de tarihten en küçük bir ders alırlar.
Muhalefet liderinin iki yıl önce Silifke’de yaptığı konuşmadan bir bölüm gösteriyor, “Altı asır dünyaya nam salmış bir Osmanlıya sen nasıl hakaret edersin ya” diye soruyor.
Aslında sorunları Cumhuriyet’le…
Ama, eşeğini dövemeyen semerini dövüyor.
Osmanlı 1299’da kuruldu, 1920’de fiilen sona erdi—altı asır.
Ama bu 621 yıllık hikayeyi tümüyle yüceltmek gerçekçi değil, samimi hiç değil.
Elbette Osmanlı’nın dünyaya ‘nam saldığı’ dönemler olmuştur.
Örneğin, Kanuni döneminde elçi olarak İstanbul’da sekiz yıl kalan (1544-1562) Busbecq “Türklerde şan ve şöhret, yüksek makamlar liyakat ve yeteneğin mükafatıdır. Herkes şahsi kabiliyet, ehliyet ve liyakati sayesinde bulundukları mevkilere getirilmişlerdir. Ne o şahsın zenginliğine, ne nüfuz ve şöhretine, ne de rica ve dostluklara aldırış edilmez. Böylece her işe, o işin ehli adamlar tayin olunur. Türklerin giriştikleri her işte başarı kazanmalarının sebebi bu olsa gerek” diyor.
Kabaca, Fetret Devri’ni sonlandıran I. (Çelebi) Mehmet döneminden (1413-1421), 1683 Viyana Bozgunu, son ‘Köprülü’ Kara Mustafa Paşa’nın idamına kadar liyakate dayalı bir sistem vardır.
‘Kabaca’ diyorum, çünkü daha o devirlerde ‘hastalık’ kendini göstermeye başlamıştı.
Sultan İbrahim (1640-1648), Busbecq’den yüz yıl sonra tahta çıktığında yirmi beş yaşındaydı. Samur kürke, üfürükçülere, her nedense (!) ambere, bir de cins-i lâtife çok düşkündü. O kadar ki sekiz karısı ve yüzlerce cariyesi olmasına rağmen Sivas Valisi İpşir Paşa’nın nikahlı karısı Perihan Hanım’ı da isteyince Sivas Beylerbeyi Varvar Ali Paşa ‘emre’ karşı çıktı, isyan etti. Ama İpşir Paşa, onun karısını Sultan İbrahim’e göndermeyen Varvar Ali Paşa’yı tuzağa düşürüp kafasını İstanbul’a gönderince Vezir-i Azam yapıldı—liyakaten…!
İbrahim, ‘deli’ olarak nam salmıştır—dünyada.!
İpşir Paşa’nın namı da, söz meclisten dışarı, ‘deyyus-u ekber’ olarak yürümüştür.
İki asır sonra, 1839’da, (Çerkes) Hafız Mehmet Paşa Osmanlı ordusuna Serdar’ı Ekrem olur.
Serdar-ı Ekrem, başkomutan demek…
‘Dünyaya nam salan’ Osmanlı, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa—Osmanlı’nın (!) valisi—karşısında acz içinde, Suriye, Adana, Girit, Cidde gibi eyaletleri ona bırakmak zorunda kalmıştı. Serdar-ı Ekrem’in liyakatine (!) güvenemeyen II. Mahmut, 39 yaşında bir Prusya yüzbaşısını—Moltke’yi, onun yanına ‘danışman’ olarak koydu.
İki ordu Nizip’te karşılaşır ama Hafız Paşa Moltke’nin uyarılarına kulak asmaz. Osmanlı ordusu dört saat içinde bozguna uğrar. Osmanlı’yı, İngiltere, Avusturya, Rusya ve Prusya kurtarır.
II. Mahmut hücceten gider.
Hafız Paşa’nın namını (!) merak eden, Moltke’nin Türkiye Mektupları’nı bir zahmet okusun.
Bu arada Osmanlı iflas eder. Alman İmparatoru II. Wilhelm, kendini ‘İslamın koruyucusu’ ilan eder, karısını da alarak Berlin’den ta Kudüs’e gider. Dünyada ‘Hacı Vilhelm’ olarak nam salar.
Yıldız’daki sarayından çıkıp Üsküdar’a bile geçmeye korkan II. Abdülhamit’in namı ise Halife-i Müslimin’dir. Gerçi ‘Kızıl Sultan’ diyenler de olur ama neticede yiğit namıyla anılır.
Osmanlı derseniz, dünyadaki namı ‘Boğaz’daki hasta adam’ olur.!
İngilizler ve Fransızlar 1915’te Çanakkale Boğazı’na dayanınca, Osmanlı payitahtı korumak için 5’inci Ordu’yu kurar, ama komutanlığına Alman Liman von Sanders’i getirir.
Allah’tan orada bir Mustafa Kemal vardır.
Liman von Sanders, ‘Liman Paşa’ olarak nam salar. Osmanlı’nın dünyadaki namını (!) ise onun gözünden ‘Türkiye’de Beş Yıl’ kitabında okuyabilirsiniz.
Mustafa Kemal Paşa’nın namı önce ‘Gelibolu Kahramanı’, sonra ‘Atatürk’ olur.!
Atatürk, yıkılan Osmanlı’nın yerine Türkiye Cumhuriyetini kurar.
Cumhuriyet dünyada, özgür, eşit, çağdaş insanların ülkesi, ‘Türk mucizesi’ olarak nam salar. Temelinde ‘ahlak’ ve ‘fazilet’ vardır—Osmanlı’dan farklıdır.
Ama birileri hâlâ Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişin ne anlama geldiğinin farkında değiller. Ne Osmanlı’yı biliyorlar ne de Cumhuriyet’i anlayabiliyorlar.
Dünyanın yuvarlak olduğunu bir türlü kavrayamayan Serdar’ı Ekrem Hafız Mehmet Paşa gibi.
Dünya yuvarlaktır.!
Cumhuriyet fazilettir.!