Haldun Solmaztürk
ABD Kongresi TBMM “Sen bir diktatör değilsin…!”
Bizdeki ‘ileri’ demokrasi ya, ondan pek farkında değiliz. Ama alelade, sıradan demokrasilerde parlamentoların devlet yönetiminde önemli görev ve yetkileri var. Güçlerini ciddiye alıyorlar.
Hatta Amerikan Kongresi—Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi—İran’ı tehdit eden Trump’a “Savaş açmak, Anayasa’ya göre Kongre’nin yetkisindedir. Anayasayı okusan iyi olur.” diye hatırlatmış, üstelik bir de, “Sen bir diktatör değilsin” diye hafiften dalgasını geçmişti.
ABD Kongresi’nde iki meclis var; 435 kişilik Temsilciler Meclisi ve 100 kişilik Senato…
Her ikisi de, epeydir—sanki başka işleri yokmuş gibi—Türkiye’ye ‘takmış’ durumdalar.
Daha ‘Dostum Trump’ zamanında, ısrarla, 2021 yılı Savunma Bütçe Kanunu’na, S-400’ler için ‘CAATSA’ yaptırımlarını, Türk Akımı için de Avrupa Enerji Güvenliği Kn. yaptırımlarını dahil ettiler. Telefon-sevmeyen (!) Biden göreve gelince, Kongre’nin tutumu daha da sertleşti.
Şubat ayı başında 54 Senatör, Başkan Biden’a mektup yazıp “Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkeyi giderek otoriterleştiriyor. Muhalefeti etkisizleştiriyor, medyayı susturuyor, gazetecileri hapse atıyor” deyip ‘otoriter’ gidişata dikkat çektiler, Başkan’ı göreve (!) davet ettiler.
Hemen arkasından, bu sefer 183 Temsilciler Meclisi üyesi yine Başkan’a mektup yazıp benzer şikayetlerde (!) bulundular. Hatta Erdoğan’ın 2017 Mayıs ayındaki Vaşington ziyaretinde Büyükelçi’nin rezidansı önünde yaşananları hatırlatıp “Kendi yönetim stilini ülkemizin başkentine bile taşıdı” diyerek söylemlerine tanık gösterdiler.
Gerçekten, o olaydan sonra da iki senatör—John McCain ve Dianne Feinstein—ileri demokrasinin (!) anlamını bilmediklerinden olsa gerek, Erdoğan’a mektup yazıp “Bu vahşi saldırının sorumluları hakkında işlem yapmanızı bekliyoruz” demişler, hatta McCain Türkiye Büyükelçisi’nin ‘kovulmasını’ istemişti. Devreye ‘Dostum Trump’ girdi ama yine de Temsilciler Meclisi, Başsavcı ve Dışişleri Bakanı’ndan “Sorumlular ülkeden ayrılmadan” haklarında adli işlem yapılmasını istemişti.
Ancak Türkiye’de, ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ referandumundan sonra ‘Kimin, kime, kimden, nasıl’ hesap soracağı gibi bir sorunsal ortaya çıkmıştı; hiç kimseye, hiçbir şey yapılmadı. Bunun üzerine ABD Temsilciler Meclisi 397-0, oy birliğiyle Türkiye’yi kınadı, Türkiye gibi ülkelerde, halkı kendi yönetimlerinden koruması için de Amerikan Başkanı’nı görevlendirdi. Aynen böyle.!
İşte ABD Kongresi’nin ABD-Türkiye ilişkilerinde son dört yıldaki rolü bu kadar belirleyici…
Bütün bu süreçleri yönetenler, Senato ‘Silahlı Hizmetler’ ve ‘Dış İlişkiler’ komiteleri ile Temsilciler Meclisi ‘Silahlı Hizmetler’ ve ‘Dışişleri’ komiteleridir.
Bizde, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki karşılıkları Dışişleri ve Milli Savunma Komisyonları oluyor.
Bu komisyonların, ABD Kongresi Türkiye’ye karşı açıkça saf tutmuşken, bu kararları ve ikili ilişkileri ele aldığını, tartıştığını, Genel Kurula—hükümeti talimatlandırmak üzere—karar tasarıları getirdiğini, kamuoyunu, yani ‘vekili’ oldukları milleti bilgilendirdiklerini duyan gören var mı?
Yoktur.!
Meclis’te bir de Türkiye-ABD Dostluk Grubu var; 2004-2010 arasında karşılıklı birkaç ziyaret olmuş, o kadar—sayfalarını güncellememişler bile.! Sonra, tamamen sildiler—sanki grup yeni kurulmuş gibi… Şimdi sadece son iki dönem görünüyor. Ne yapmışlar derseniz, ister inanın ister inanmayın, 2018’de seçilen 3 Temsilciler Meclisi üyesine ‘tebrik’ mektubu göndermişler, o kadar.! Aynı temsilciler 2020’de de seçildiler, ama onu unutmuşlar. O üç kişi de ABD Kongresinde Türkiye karşıtı kararlara imza atanların içinde.
Yani ‘dostluk grubu’ üç kişiyi bile ikna edip dost (!) kılamamış. Varın hesap edin…
Sonra, Senatörlerin mektubu basına yansıyınca alel usül bir mektup kaleme alınmış; özetle ‘Tencere dibin kara’ diyorlar ; 600 kişilik Meclis’ten ancak 87 vekil.
Bad-el harab-ül basra…!
Ama Temsilciler de mektup yazınca, tepki yok; herhalde gözden kaçtı.?
Meclis Başkanı “Sıkıntı olduğunu fark ettiğimde koşa koşa giderim, bu benim görevimdir, gereğini de yaparım” diyor ya; sıkıntı var, hem de çok büyük…
Koşa koşa gidip bu komisyonlara bir baksın, Dostluk Grubu’na da…
Bu haftanın gündemi de—can simidi gibi gelen—’amirallerin bildirisi’ sayesinde atlatıldı. Ama bu işin sonu yok. Tulumbada su, dış politikada deniz bitti; Süveyş’teki gemi gibi karaya oturdu.
Yapabiliyorsanız, Amerikan Kongresi’ni yaptıklarına ‘pişman’ edin, muhalefeti değil.
Yapamıyorsanız, eleştirilere katlanacaksınız.
Hata ve eksiklerinizi gösterenlere, uyaranlara atarlanmayın, işinizi yapın.!
Diktatörlüklerle demokrasileri birbirinden ayıran katılım ve çoğulculuktur.
İçinize sinse de sinmese de, demokrasi böyle bir şey…
Öğreneceksiniz.!