Haluk Levent
2053’ün nurlu ufuklarını işaret ederken 70’lere dönmek
İktidar bir süredir kurmakta olduğu iktisadi ve siyasi söylem ile 70’li yıllara geri dönme arzusu göstermeye başladı. Henüz bunun planlı bir girişimden mi, kifayetsiz kadroların paniklemesinden kaynaklanan ve rasgele ortaya saçılan davranışlardan mı, yoksa 2002’de çıkartılıp atıldığı söylenen gömleğin altında görmeye başladığımız atletten mi kaynaklandığını tam olarak anlayamadık. Adil düzen fikriyatından fırlayıp gelen “faiz ile mücadele”, “her işletme ek olarak bir kişi istihdam etse ne güzel işsizlik biter” yaklaşımı, enflasyona çare olarak fiyatlara narh koyma girişimi, rantiye ile mücadele kapsamında ”stokçulara baskın” ile kurulan söylem 70’li yılların kötü bir taklidi olarak üstümüze boca ediliyor. Bir de 70’li yıllar Yeşilçam filmlerinin çizdiği gecekondu mahallesi zemini üzerinden bir “öteevren (metaverse)” dünyası inşa etseler paralel evrende mutlu mesut yaşayıp gideceğimizi düşünüyorlar.
Bugün yaşadığımız sorunların kökünde iktidar mahfillerinde yaşanan bu zaman yolculuğu var. Örneğin fiyat sabitlemeyi ele alalım. Henüz hangi fiyatların nasıl sabitleneceği belli değil ancak bir süredir konuşulduğuna ve iktidar yanlısı medyada “domatesin yolculuğu” gibi hüzünlü ama bu girişimin altlığı sayılabilecek yazılar basıldığına göre ciddiye almak gerek.
İlk olarak nereden çıktı bu fiyat sabitleme diye sormak lazım. İktidarı paralel evrene taşıyan bir davranış kalıbı var. “Ne sorunu canım, abartıyorlar” ile başlanıyor; artık mızrak çuvala sığmaz hale gelince de iktidarı devirmeye çalışan hayali canavarlara karşı Donkişotvari bir mücadeleye girişiliyor; son olarak da “ezan susmaz, bayrak inmez” ile bitiyor.
Enflasyon da ocakta bitecek, şubatta bitecek, ama martta kesin bitecek ile devam ettikten sonra aralıkta zirve yapacak şeklinde bağlandı.
Dolayısıyla kayda değer bir süre yüksek seyredeceği kabul edilince, “Peki neden bu enflasyon var?” sorusuna bir açıklama zorunlu hale geldi.
Elbette, iktidarın ve sarayın kötü yönetiminden kaynaklanamazdı.
Bir süre “Ama her yerde var” şarkısı terennüm edildikten sonra “Sizi gidi komplocu, terörist marketler”e gelindi. Dolayısıyla da halkı temsili komplocu marketlerden kurtarmak şart oldu. Temsili çünkü sarayın teveccühüne mazhar olmuş, tarım CEO’su olarak atanmış yüksek memurları aracılığıyla tarımda değer zincirlerinin tümüne hakim kılınmış marketlere düşmanlık etmek uygun düşmez.
Komplocu marketlere had bildirmek için en çok kullanılan temel ürünlerin fiyatları sabitlenecek denildi. Tabi fiyat sabitlemeyi, bu ürünlerin fiyatları saraydan ilan edilecek diye anlamak gerek. O zaman ikinci soruyu sorabiliriz:
Peki, bu iş nasıl yapılacak?
Öyle ya, sarayın “çok uzmanları” ölçüp biçecek ve bu ürünler için “adil bir fiyat” bulacaklar. Komplocuların suni olarak artırdıkları etiketleri halk adına marketlerin yüzüne çarpıp adil düzen fiyatını ilan edecekler.
Hadi diyelim, çok uzmanlar domatesin hüzünlü yolculuğunu takip edip halk adına adil fiyat hesapladılar. Peki, bu hesaplama hangi domates için yapılacak? Havalı pembe domates için mi? Yoksa yabancılardan karaya çalan derisiyle kumato için mi? Yoksa küçük, tatlı cherry domates için mi? Belki Çanakkale domatesini sabitlemek uygun olur ama onu da bugün sabitlesen yarın tarla ürünü çıkıp bolluk başladığında aradaki fark ne olacak? Acaba fiyatı sabitlemeyip de mi saklasak? Sanayide girdi olarak kullanılan sivri İtalyan domatesi de mi sabitlenecek? Sanayici bu duruma nasıl adapte olacak? Fiyat tarla ürünün çıkacağı bolluk dönemine göre mi sabitlenecek yoksa duruma göre mi?
Devam edelim, motorin fiyatı lastik top gibi zıplayıp dururken, taşımacılık maliyeti nasıl hesaplanabilir? Tarımsal girdi fiyatları dolara bağlı olarak hep artarken (dolar düştüğünde geri düşmüyor) çiftçinin maliyeti nasıl hesaplanabilir? Bu üreticilerin öz sermayelerini koruyabilecek, üretim, sermaye ve hayat standardı maliyetlerini içermesi gereken marj nasıl hesaplanacak? Aralık ayı başında yılsonu enflasyon oranını tahmin etmekten aciz bir uzmanlar grubu bütün bunları nasıl yapacak?
Hem de yirmi ürün için…
Diyelim eğrisi doğrusuna denk geldi ve yaptılar, uygulama nasıl olacak? Fiyatları ilan eden, denetleyen bir kurum mu oluşturulacak. Ya fiyat çok beğenildiği için dağa taşa domates ekilirse ve diğer ürünlerde kıtlık ortaya çıkarsa tarım CEO’su ne yapacak? Artık para da yok ki ithal etsin…
Demek sadece fiyat belirlemek yetmiyor, eğer bazı ürünlerde fiyatı merkezden dikte edeceksen “üretimi ve tüketimi tahsisli” yapmak zorundasın. Yani ayıptır söylemesi fiziki ve emredici planlama yapmak gerekir”. Fiziki plana dayalı ekonomi örneği de pek kalmadı ama neyse… Sarayda da bu işi yapacak insan yok zaten.
Ezcümle bunlar milletle dalga geçiyorlar.
Saray son derece pahalı bir öteevren oyunu gibi, paralel evrende çalışıyor ama aldıkları kararlar bizim hayatımızı etkiliyor. Ayrıca paralel evrenler hakkında bildiğimiz tek şey paralel olmadıkları. Yani aldıkları kararlar toplumsal dokumuzu yırtıyor, toplum açlık ve işsizlikle terbiye oluyor. Çünkü geçmişte yaşayan bu uzmanlar güruhunun anlamadığı şey şu: 70’ler Türkiye’si kapalı ve tarım ağırlıklı bir ekonomi iken günümüz Türkiye’si dışa açık ve tarım dışı sektörlerin egemen olduğu bir ekonomi. Bu koşullar altında ortaya çıkan yırtılmanın maliyeti akıllarının almayacağı kadar büyük olur. Günün birinde bakmışız ki etrafımızda bolca gördüğümüz çökmüş devletlerden (failed states) biri oluvermişiz…