Muhalefet ve iktidar karşıtları milletin değerlerine göz dikiyor, hükümet uzaya… Öyle diyor Cumhurbaşkanı: “Milletimiz, kazanımlarına gözünü dikenlere fırsat vermez.” “Şimdi gözünü uzaya diken, yapay zekaya diken bir Türkiye var.” Zekânın hakikisi küserse yapayı neye yarar soran yok.
Cumhurbaşkanı kazanım derken elbette yolları, tünelleri, savunma sanayiini kastediyor. Milletçe kazandığımız değerler olarak.
İhtiyaç mı, şart mı, tartışması bitmeden inşaatı başlayan Çanakkale köprüsünü savunuyor muhalefete seslenirken. 1915 Çanakkale Köprüsü; dünyanın en uzunlarından, yüksekliği 318 metre. 3’üncü ayın 18’i, 18 Mart yani.
Güçlü devlet verdiği isimle geçmişiyle de köprü kuruyor; işte bir kazanım daha. Peki ya kayıplarımız? Onlar konuşulmaya değer değil mi? Yönetimlerin denetlenebilirliği, yargının bağımsızlığı, medyanın özgürlüğü kayıp değil mi? Hazır uzaya çıkarken, ifade özgürlüğünde, demokratik tartışma kültüründe, kaybolan eleştiri zemininde, kriminalize edilen itiraz hakkında kayıp yok mu? Hele gençlerin sesini yükseltememesi, bilimin, üniversitenin özgür olamaması…
Çok değil 15 - 20 yıl öncesinden herhangi bir 32. Gün programını açın dinleyin gençleri; ya da Siyaset Meydanı’nı. Sabaha kadar konuşuyordu öğrenciler; hem de Atv’de, Show Tv’de, Kana D’de, canlı yayında.
“Devlet adamlarının palavralarına inanmıyoruz, gülüyoruz onlara” diyebiliyordu öğrenci. Koca koca siyasetçilerin, ülkeye hakim iktidar anlayışı, genç bir öğrencinin sözcükleriyle küçülüyordu bir anda.
“….Üniversiteleri kendi siyasi alanları haline getirenlerin yasaklarıdır bu…
Hegemonyalarını kaybetme kaygısına düşünlerin kavgasıdır bu.”
Dindar, ateist, laik, imam hatipli, alevi dernekli, hepsi birlikte ne kadar siyasi görüş varsa aynı salonda tartışabiliyorlardı. Farklı görüşler, öğrenci konuşmacıların gelecek hedefleriyle dile geliyordu ekranlarda: “Emeğin iktidarında cumhuriyetin kazanımları tekrar inşa edilecek…” vs. vs.
Süleyman Demirel’in yüzüne, “40 yıldır sizi dinliyoruz” diyen 20 yaşındaki bir gence “Hadi ordan! 40 yıldır dinliyormuş” demek kimsenin aklına gelmiyordu nedense. Hatta aynı gencin “aile fotoğrafınızda hortumcular, hayali ihracatçılar var, benim köylüm dediğiniz insanlar neden yok” sorusuna Demirel “suçun şahsiliği esastır” diye zorlanarak da olsa cevap vermeye çalışıyordu. Nispeten özgür bu ortamının büyük bir bölümü de AKP iktidarının ilk 5-10 yılındaydı.
Geldik 2021 yılına Tv’lerde böyle program yok. İtiraz eden genç terörist oldu, partili rektör devlet. Aşağıdan git diye öğrenci azarlıyorlar.
100 yıl öncesiyle 500 yıl öncesiyle yap işlet köprüsü kurulurken, 15 yıl önceki gençlikle köprüler atılıyor.
Benim rahatım senin konforun neye yarar, yarın yoksa bugünün kıymeti ne? Anam özgür, babam konuşuyor, kim duyar? Öğrenci itiraz etmeyince, gençlik özgür olmayınca bilim olabilir mi? Gelecek, yapay zekayla kurulabilir mi?