Burak Soyer
“Biraz deli bir albüm…”
Ayhan Asar ve Ilgaz Fakıoğlu tarafından 2019 yılında kurulan 40gece, üçüncü stüdyo albümü “Ölüyorum Anla”yı tüm dijital platformlarda yayınladı. Elektronik rock’ın Türkiye’deki en önemli temsilcilerinden olan grup, yola çıktıkları zamandan beri üzerlerinde taşıdıkları karanlık atmosferi, yeni albümleriyle her yönden daha da siyaha boyayarak dinleyiciyi her yönden kendi dünyalarına çekiyor.
“Ölüyorum Anla” üçüncü stüdyo albümünüz. EP’ler bile dinlemek için çok uzun sayılırken bir albüm çıkarmak günden güne cesaret isteyen bir iş hâline geldi. Müzisyenler uğraşmak istiyor ancak dinleyicinin tahammülü yok. Yeni bir albüm fikrinden, süreçten başlayalım derim.
Ayhan: Evet, tüketim alışkanlıkları çok hızlandı ve bu müzik dinleyicisine de yansıyor. Artık sanatsal bir çalışmayı anlamaya çalışmak ve etkin bir merakla bir eseri dinlemek birçok kişi için mümkün değil. Bununla birlikte bu durum, ortaya çıkan eserlerin de kalitesini düşürmeye başladı. Biz bu şekilde bir üretimin kalıcı olamayacağını düşünüyoruz ve daha kalıcı olabilecek, uzun emeklerle var ettiğimiz eserler yapmaya çalışıyoruz. Bu albüm yaklaşık bir buçuk senelik bir emeğin ürünü. Sözler, sound, imaj vb. birçok unsur için bütün bir konsept ortaya koymaya uğraştık.
Ilgaz: Şarkılar genel bir albüm bütünlüğü içerisinde daha iyi şekilde tamamlanıyordu. Bu nedenle albümle şarkıları toplamayı en başından beri düşünüyorduk. Dinleyicilerin bir şeyleri tüketmek istediği bir dönemde, 40gece dinleyici açısından pek kolay bir konumda değil. Fakat bu konumu değiştirirsek de başka bir şey yaratmış oluyoruz.
Grubun ismi için, “Müziğimizin karanlığı her daim süren bir geceyi andırdığı için düşündük,” demiştiniz bir önceki röportajımızda. “Ölüyorum Anla”yı dinlediğimde, gecenizin daha da karanlığa büründüğünü düşündüm. Çıktığınız yolda ayaklarınızın çok daha sağlam bastığının da bir ispatı gibi bu. Siz de doğrular mısınız bunu?
Ayhan: Aslında son yıllarda dünya bir dönüşüme girdi. Biz de insanlar olarak buna uyum sağlamaya çalışıyoruz. Uyum sağlayamayanlar toplumun dışında kalıyor. Biz genel olarak toplumcu konulardan bahsetmeyi ve düzenin adaletsizliğinde bireyin çırpınışlarını anlatmayı bir tarz olarak benimsedik. Bu adaletsizlik ve düzendeki bozulmalar son yıllarda iyice ayyuka çıkmış durumda olduğu için bu albümde daha da karanlıklaştık ve hedefe daha sert vuruyoruz. Bu yüzden daha karanlık ve sert bir albüm oldu.
Ilgaz: Kendi açımdan iki buçuk senelik bir yaşantının süreciydi bu albüm. Sound, müzik ve kompozisyondaki karanlığın nedenlerinden bazıları bu olabilir. Ayhan ve ben özünde mutsuz ve kaygılı insanlarız. Anlık mutluluklardan ziyade farklı arayışlarımız var. Bu arayışlar insanı daha da belirsiz denklemlerin içerisine sokabiliyor, o nedenle albümün karanlığı geçilmesi yaşanılması gereken bir dönem hissiyatı veriyor.
Albümü ilk defa baştan sona dinlediğimde de tek kelimeyle “tekinsiz” dedim. Ne zaman, nereden çıkacağı belli olmayan riff’ler, alçalıp yükselen, arada rap’le karışık vokaller… Bu “tekinsizliği” seviyorsunuz sanırım… Neler söylemek istersiniz?
Ayhan: Bu albüm son dönemdeki psikolojimize ayna tutuyor biraz. Biz de tekinsiziz, alçalıp yükseliyoruz, çalkantılı ruh hâllerine girip çıkıyoruz. Şarkılardaki gibi ani paranoid çıkışlar, öfke, hazcılık, öfori, dinginlik, anlamsızlık hepsi hayatın akışında da var oluyor. Nevrotik yaşantılarımızı hem müzikte hem sözlerde yansıtmaya çalıştık. Biraz deli bir albüm oldu.
Ilgaz: Farklı şeyler barındıran, karmaşık fakat bütünlüğü içerisinde kendi hissiyatını geçiren bir albüm olduğunu düşünüyorum. Kişisel müzik yolculuğumuzu ayrı ayrı katmaya çalıştık ve ortak bir kimliğe soktuk. Farklı bir melezliği var albümün ve günün sonunda önemli eşik, “Bunu şu tarzda mı yapalım?”dan ziyade sadece “40gece hissiyatı verebiliyor muyuz?” sorusu.
Albümdeki 8 şarkının her birinin tam olarak ayrı birer hikâyesi var ancak bazı parçalar dinleyiciyi daha farklı bir yere sürüklüyor ki kendi açımdan bunun “Viran Şehir” olduğunu söylemek, bununla beraber özellikle şarkının nakarat kısmının birçok kişide aynı etkiyi bırakacağını belirtmek isterim. Son nakarat kısmından önceki gitarlar ve ardından daha agresif son nakarat… Bu kısma ayrı parantez açarım kendi açımdan.
Ayhan: Ortak duygular paylaşıyor olmak anlaşılmış hissettiriyor bize de. “Viran Şehir” daha toplumcu gerçekçi bir parça. Hepimizin yaşadığı buhranları, depremleri, krizi, adaletsizliği ve bunların tahribatını anlatıyoruz. İleride, geriye dönüp bu dönemlere baktığımızda nasıl bir sosyolojik ve psikolojik durum var, bu şarkıdan anlaşılabilir diye düşünüyorum. Bizim de albümdeki favorilerimizden.
Ilgaz: Benim de albümdeki favori yerim diyebilirim. Şubat ayındaki depremlerden sonra tamamladık parçayı. O dönemdeki hissiyatın o noktaya tam olarak geçtiğini düşünüyorum, bir parça hüzün var fakat albümdeki gibi esas duygunun bir çıkış, yüzleşme olduğu açık.
Ve sonrasında gelen “Çekilin Yoldan”, hem sound hem de sözler açısından albümün en “yaramaz” şarkısı. Çok farklı bir formda. “Sert elektronik müzik” diyebilirim. Bir de resmen diss atmışsınız. Bu bir gövde gösterisi mi yoksa diss’e mevzu olan kitleye bir gönderme mi?
Ayhan: Bu, müzik sektöründeki tek tipleşmeye ve ithalatçı müzik anlayışına bir diss diyebiliriz. Rap kısmını da özellikle bu tek tipleşmeye benzer bir üslup kullanarak yazdım. Gövde gösterisi de denebilir. Biz buradayız dediğimiz şarkı…
Ilgaz: Müziği hayatımda yaptığım işten bağımsız olarak kendimi tamamen bir ifade aracı konumladım. Bu bir lüks fakat insanın kendini ifade edebilmesinin de bir bedeli var. Bazen yaptığınız şeyler karşı tarafa daha az geçebiliyor, günün sonunda kendi hikâyenizi ve hissiyatınızı daha çıplak bir şekilde anlatmayı seçiyorsunuz. “Çekilin Yoldan” tam olarak, “ne olursa olsun temelinde” bir parça. Verdiği hissiyatı seviyorum.
Ardından “Doldur”u da dinleyince kafanızın hafiften bozulduğunu bunu kendi yöntemlerinizle dışa vurduğunuzu hissettim. Bunda haksız olduğunuzu söyleyemem. Hepimiz kayışı kopardık. Sizin kafanızı attıran neler var ki asabınızı şarkıya yansıtacak kadar sinire kesmişsiniz?
Ilgaz: Çok fazla şey var. Fakat uzun vadede daha az konuşmak, öfkeyi daha az yansıtmak insana sabır ve dinginlik veriyor.
Ayhan: “Doldur”da aslında alkolizm üzerinden insanın genel hazcılık, boş vermişlik, yüzeysellik denklemine düşüşünü anlatmaya çalıştım. Şarkının ikinci bölümünde dopamin düşüyor ve bağımlılığın zayıf yönünü, tükenmişliği ve yok oluşu ifade ediyorum. Tabii bunu kuş bakışı anlatmıyorum. Kendimin bu yönünü öne çıkararak anlattım. Kafayı kırdığım bir dönemin dışa vurumu.
Detayları toparlarsak “Ölüyorum Anla” ile bir “40gece” sound’undan rahatlıkla bahsedebiliriz sanırım. Siz de albümün bu formda olmasını mı istediniz? Yani, “Biz buyuz!” durumu…
Ilgaz: Kesinlikle. Bu albüm tam anlamıyla benim en beğendiğim 40gece albümü oldu. Albümü tam olarak “sigma” karakterde bir albüm olarak niteleyebilirim. Duruşu net bir tavrı simgeliyor ve yaşadığı döneme ayak uydurmaktan sıkılıp kendi yolunu seçen bir hâli var.
Ayhan: Bu albümde sound ve söz akışının olgunlaştığını düşünüyoruz. Evet, bu albümle birlikte 40gece enikonu bir form kazandı.
Konserlerinizin nasıl geçtiğini merak ediyorum. Sizi dinlemeye gelenler atmosferinize ayak uydurabiliyor mu?
Ayhan: Konserlerde büyük bir kitleden söz edemesek de bizi gerçekten anlayan, bütün şarkılarımızı bilen dinleyiciler geliyor. Bu dinleyicilerimizle buluştuğumuzda direkt aynı frekansa giriyoruz. Güzel bir atmosfer oluşuyor.
Bundan sonra neler bekliyor bizi 40gece tarafında?
Ayhan: Şu an albüm sürecine ve lansmana yönelik çalışmalar yapıyoruz. Haberler için sosyal medya hesaplarımızda aktifiz, oradan takiplerinizi bekliyoruz.