Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

'Zelzele geçti demeyelim'

Başlıktaki cümle Peyami Safa'ya ait. 1939 Erzincan depreminin hemen sonrası... Jeolog Hâmid Nafiz Pamir, Marmara ve Maraş'taki faylara dikkat çekiyor. Aradan geçen 84 yıl... Türkiye benzer bir felâketi bu kez 4G yayınlarla Instagram'da, Twitter'da izliyor. Ve "Depremin sebebi uzaydan atılan titanyum çubuklar mı?", "Evlatlık çocukla evlenilebilir mi?" gibi son derece "fenni" soruları tartışıyor.


26 Aralık 1939 günü Türkiye basınının ana gündemi, Fin-Rus savaşıydı. Sovyet hava bombardımanı sürüyordu ama eksi 54'e düşen hava sıcaklığı, kara harbini durdurmuştu. Bu sırada Eminönü ile Taksim arasında dolmuş seferleri başlıyor, ekmeğin kilosu 9 buçuktan 10 buçuk kuruşa fırlıyordu. Peki "suçlu"?.. Muhtemelen "açgözlü fırıncılar"dı! Zaten aynı günlerde "ihtikârla (vurgunculuk) mücadele komisyonu" kurulmuş, "bazı maddelerin durup dururken artan fiatlerine" karşı "inzibati tedbirler" alınıyordu.
21 mürettebatıyla Sinop'ta batan Kızılırmak şilebi yine gazetelerin ilk sayfasındaydı. "Feci kazanın mes'uller"i... Hâlâ bulunamamıştı. Spor kamuoyunda ise en önemeli konu Ferenç Varuş'tu. "Merkezi Avrupa Kupası" şampiyonu Macar takımı, hafta sonu İstanbul'u ziyaret edecek ve şehrin muhtelitleri (karmaları) ile üç maç yapacaktı. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Pera, Vefa gibi takımlar... Hazırlıklara çoktan başlamıştı. Gerçi "Macarlara karşı galibiyet hayaldi" ama olsun. "Türk futbolünü en iyi şekilde temsil etmek lazım"dı.
Ve yaklaşan yılbaşı... Milli Piyango'nun 60 bin liralık büyük ikramiyesi kime çıkacaktı? Akşam gazetesinde Şevket Rado, halkın zengin olma hayallerini köşesine taşırken birkaç gün sonraki keşide (çekiliş) ile herkesin tatlı bir rüyadan uyanacağını yazıyordu. Oysa aynı gece tüm ülkenin büyük bir şokla yataktan fırlamasına saatler kalmıştı.

'VATANDAŞ, YARDIMA KOŞ!..'


"Anavatanı sarsan müthiş zelzele"... 28 Kânunuevvel (Aralık) 1939 Perşembe günü çıkan Yeni Sabah'ın manşetiydi. Erzincan bir önceki gece 01.57'de 7,8 şiddetindeki depremle sarsılmış, bu olay ancak ertesi günün gazetelerine yansımıştı. Gelen ilk malumat, Kemah ve Tokat'ın da tamamen yıkıldığı yönündeydi. Ama ne ölü sayısı, ne de "hareketiarz"ın şiddeti belliydi. Zira Kandilli Rasathanesi'nin "en fenni aletleri" bile afetin şiddetine dayanamamış, kırılmıştı! Rasathane Müdürü B. Fatin, Ulus'a verdiği demeçte "Ben ömrümde böyle şiddetli zelzeleye şahit olmamıştım" diyordu.
"Vatandaş,  yardıma koş!".. Son Posta'da Falih Rıfkı Atay'ın attığı başlıktı. Akşam'da Vâ-Nû da mevsimin kış olduğunu hatırlatırken milletin her ferdini göreve çağırıyordu. Birbirinden ateşli yazılarla ulusal seferberlik en önce gazete sayfalarında başlamıştı.

YIL 1939: UZMANLAR MARAŞ'I UYARIYOR!

 
Sahiden de mevsim şartları yardım faaliyetlerinin önünde en büyük engeldi. Depremden 4 gün sonra Bursa'da da "seylâb" (sel baskını) yaşanıyor, Karacabey'de ölen vatandaşlara ulaşılamıyordu. Buna bir de denizlerde fırtına eklenmesin mi?.. "Cumhuriyet vapuru" mahsun, İstanbul limanında mahsur kalmıştı.
29 Kânunuevvel'in gazeteleri, Kayseri'den hareket eden imdat treninin kar yağışı nedeniyle Sivas'tan ileri gidemediğini duyuruyordu. Belli ki tablo vahimdi. Milli Yardım Komitesi "Vatandaşlık vazifenizi yapınız!" diye halkı bağış yapmaya çağırırken Kızılay, kullanılmış fanilaları bile kabul edeceğini açıklıyordu.
İyi de böyle bir faciayı hak edecek ne yapmıştık? Vakit'ten Hikmet Münir'e göre felâket, "mesuliyeti kimseye yüklenemeyecek tabii bir kaza"ydı. Cinayet işleyen doğa... Şimdi milli birlik içinde onu yenmek şarttı.
Son Posta'da konuyu ele alan jeoloji profesörü Hâmid Nafiz Pamir ise ülkenin tektonik haritasının olmadığını üzüntüyle belirtiyordu. Buna karşılık Marmara'dan Bolu'ya uzanan bir fayın bilindiğini söylüyordu. Ayrıca Maraş'tan Şeria Vadisi'ne inen bir yarık vardı. "Kürelarzın en büyüklerinden" olabilirdi. Yani?.. "Zelzele hattı geçen yerlerde imar işlerine hususiyet gösterilmeli", sulak zeminlere dikkat etmeli, binalar ona göre yapılmalıydı.

ANADOLU'DA MİMAR BULMAK NE MÜMKÜN?!

Akşam'da Hikmet Feridun Es de Erzincan depreminin bize ders olacağını düşünüyor, yıkılıp yeniden yapılan San Francisco'yu örnek veriyordu. Ama mimar Sedad Çetintaş karamsardı. Cumhuriyet'e 3 Ocak 1940'ta yazdığı "Mukavim inşa sistemi" başlıklı yazıda modern mimarinin inceliklerini anlatıyor, "Betonarme usulü her tarafta kabul edilmiş bir usul olmakla beraber tatbiki ciheti doğrudan doğruya bir ihtisas işidir. Anadolu'da ise mimar bulmak ne mümkün!" diyordu. Ve "yeni betonarme inşa usulü, mütehassıs ellerle tatbik edilmedikçe yurddaşlarımıza mesken şeklinde süslü bir ölüm tuzağı olmaktan kurtulamaz" diye ekliyordu.
Peyami Safa da köşesinde ısrarla deprem ve eğitim arasındaki ilişkiyi ele alıyordu. Safa'ya göre  "Mekteblerimizin kalitesi veya buğday istihsalinin kantitesile Erzincan felâketi arasında - kabul ediniz!-  doğrudan doğruya münasebet var"dı. Zelzele geçti diye rehavete kapılmamak gerekirdi. Anadolu'nun beşte biri yıkılmıştı. Şimdi yeniden yapma zamanıydı ve "bunun için plân ve plân kafası lâzım"dı. "Son felâketin en büyük tesellisi, bizi böyle bir plân şuuruna kavuşturacağını ümid ettirmesi"ydi.

83 YIL SONRA: 'ASRIN FELÂKETİ'...


Aradan geçen tam 83 yıl, Peyami Safa'nın ümitlerini boşa çıkarmış gibi görünüyor. Hâmid Nafiz Pamir'in bahsettiği faylar tek tek kırıldı, can kayıpları azalacağı yerde artıyor. Erzincan depreminden sonra "Millî Şef" İnönü, "Cumhuriyet hükûmeti tedbirleri almıştır. Enkaz içinden güzel bir mamure (bayındırlık) çıkarılacaktır" diyordu. Bugün de cumhurbaşkanı, bir yıl içinde yapılacak yeni TOKİ konutları müjdeliyor.
Berbat binalar, kapanan yollar, zamanında ulaşamayan yardımlar... Her şey aynı gibi... O dönem halk, geciken destek nedeniyle "kırtasiyecilik"ten yakınıyordu. Bugün yerli ve yabancı kurtarma timlerine zorluk çıkarılıyor. Ve o zamanki "çadır fırsatçıları"nın yerini benzin istasyonları almış, bir paket bisküvi depremzedelere 45 liraya satılıyor, borsada çimento hisseleri tavan yapıyor.
"Seylâb" yok; "drone"lar ve İHA'lar var. Ama yaşanan "asrın felâketi" diye niteleniyor.


ACUN'LA 'NORMALLEŞME AYİNİ'

Değişen şeyler de var elbet... 8 İkincikânun (Ocak) 1940 tarihli gazeteler, Galatasaray ile Fenerbahçe'nin depremzedelere yardım maçı için Taksim'de karşılaştığını anlatıyor. İnsanlar derbiyle yavaş yavaş hayata dönüyor. Bugün aynı kulübün başkanları ellerinde telefon, Acun Ilıcalı'nın canlı yayınında "hatırlı dostlarından" telefonla bağış topluyor. Ekrandaki kare kodu okutmanız yeterli!.. "Allah hayırlarınızı kabul etsin"... Türkiye, Nihat Hoca'nın bol dualı, inşallahlı maşallahlı "normalleşme ayini"ni izliyor.
Ve tabii çocuklar... 1940'ta en hassas konu, öksüz ve yetim kalanlardı. Onları "evlatlık" vermek yerine devlet büyütmeli, vatana kazandırmalıydı. 2023 Türkiye'sinde ar damarı çatlamış bir vatandaş, "Evlatlıkla nikâh olur mu?" diye soruyor, Diyanet Holding de "caizdir" diye fetva verebiliyor.
İnsanların deprem haberleri almak için Haydarpaşa Garı'nda "kara tren" beklediği günler çok geride kaldı. Bugün "teyitli" gelişmeler Instagram ve Twitter'da anında paylaşılıyor. 1940'ta Erzincan'dan ilk fotoğrafların gelmesi 3 günü bulmuştu. 2023 Türkiye'sinde felâketler 4G hızında, canlı yayınlarla izleniyor.
Uzay Ajansı'mız bile var! Başkanı zelzeleye "uydulardan fırlatılan ucu sivri, titanyum çubukların yol açabildiğinden" söz ediyor.
"Şehit" ilan edilen depremzedeler, enkazlarda tekbirler... "Cumhuriyet vapuru" 100. yılında nereye gidiyor?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi