Yeşil hipokrit çağı

Kripto paranın iklim üzerinde büyük bir olumsuz etkisi var. 2018’den 2022’ye kadar, küresel kripto varlıkların yıllık elektrik kullanımı hızla artarak tahminlerin dört katına çıktı. Ağustos 2022 itibariyle, kripto varlıklar için toplam küresel elektrik kullanımına ilişkin yayınlanan tahminler, yılda 240 milyar kilovat saat arasında ve bu, sözgelimi Arjantin veya Avustralya gibi birçok ülkenin yıllık toplam elektrik kullanımını aşan bir miktar. Yıllık küresel elektrik kullanımının %0,9’una eşdeğer olan bu inanılmaz miktarın azaltılması için çalışmalar sürdürülüyor. İklim sorunlarına, yeşil etiketli bir yaşama oldukça duyarlı olan bir birey aynı zamanda eğer kripto para yatırımcısı ise yeşil hipokrit sayılabilir.

Bilirsiniz, hakikatin iki yüzü vardır. Saatte 300km hızla giden bir arabadaymışız gibi, otoban üzerindekileri mecburen ıskalaya ıskalaya gidiyoruz yolumuzda. Herhangi bir noktanın detayını anlamak için yavaşlamak ve bazen de durmak gerek; ancak çağ buna izin vermiyor.

Bu hızla birlikte hepimiz hipokrit insanlarız bir bakıma.

Dünya teknoloji sayesinde belki de en “duyarlı” zamanını yaşıyor. Akıllı cihazlarımızdan duyup gördüğümüz her konuya parmağımızın ucunda bir duyarlılık bu. Sevdiğim bir sokak kelimesi var: duyar kasmak! Tam da içinde bulunduğumuz hipokritliği anlatıyor. Duyarlılık bir konu hakkında hassasiyet göstermek anlamında kullandığımız bir kelime; kökleri hissetmek, fark etmek, anlamak olan -tuy dan geliyor. Duyar kasmak ise nerede ise son on yıldır hayatımızda olan bir kelime. Daha çok dijital medya iletişimi ile yaygınlaştı ve siyasal çevrelerde de örnekleri ile yansıma buldu. Türkçeye “gösterişçi duyarlılık” olarak çevrilmiş ve bir tür samimiyetsizliği ifade ediyor.

İnsanın sürekli bir rahatlık arayışı var. Psikoloji uzmanlarına göre stresi ve korkularımızı yenmek adına sürekli olarak huzur ve rahatlık arayışında oluruz. Çağın yaşam koşulları insanları her alanda endişeye sürüklerken bu huzur arayışı bir tür huzur ve rahatlık obsesyonuna dönüşüyor. Yeni kapitalizm be kez de her köşeden insanların bu yeni arayışını körükleyecek ve yeni tüketim kanalları açacak yollar buluyor. Başlığında yeşil, sürdürülebilir, vegan, sağlıklı, organik olan mal ve hizmetlerin çok büyük kısmı işte bu yeni kapitalizmin ürünü. Pek çok alanda bilmeden hipokrit davranıyoruz. Pek çok alanda ise görmezden gelerek hipokritliğimizi devam ettiriyoruz.

Evimize en büyük ve gösterişli mermer masayı satın almak istiyoruz, banyomuzda en son teknolojilerle üretilmiş porselen seramikler olsun diyoruz ama buna karşılık maden ocaklarına karşı kampanyalar imzalıyoruz. Kripto para gelecektir diyoruz ve bir miktar yatırım yapıyoruz, elimizden akıllı cihazları düşürmüyoruz, gece televizyon ekranından, gündüz klimadan fedakarlık etmiyoruz. Bir yandan da küresel ısınmadan iklim krizinden endişeleniyoruz! Doğal yaşayacağız diye bu kez doğasının bozulmamışlığı ile önemli olan bölgelerdeki bir arsanın veya kulübenin peşine düşüyoruz. Biz orada yaşamaya başlayınca orası hiçbir zaman eski bekaretini koruyamayacak bunu bilmiyor olamayız öyle değil mi? Örnekler arttırılabilir.

Diğer tarafta ise, kimileri gelecek otomobili için bir elektrikli aracın hayalini kuruyor.

Gerçekten organik olup olmadığını bilmediği halde, kimi zaman paketin üzerinde yazan o sihirli kelimeye kanıp bir ürüne diğerlerinin iki misli ücret ödeyebiliyor. Kozmetikten gıdaya “vegan” tüketim yaparak kendini diğer insanlara göre daha iyi ve sorumluluk sahibi hissediyor. Çantamızdaki bez torbamız, filemiz yine göğsümüzü kabartıyor, plastikten arınmış hissediyoruz. Bu arada bir bez çanta ancak 55 yıl boyunca kullanılırsa tek kullanımlı plastik çantaların karbon salınımı için etkili olabiliyormuş.

Her alanda özellikle çevre için daha iyi davranışlar sergileyemeye do-gooder deniyor. Bu eğilim çok büyük bir kesim tarafından kuşkusuz iyi niyetlerle benimseniyor ve uygulanıyor. Ancak sistem ve hayat ister istemez bu iyi niyetlileri bile birer Hipokrit haline dönüştürüyor. Diğer yanda ise sadece duyar kasanlar var, yani gösteriş için duyarlıymış gibi görünen ancak gerçek yaşamlarında asla sözde duyarlı oldukları ile ilgi bir yaşam biçimi sürmeyenler.

Bu duyar kasma eğilimi kimi yerde yarar sağlayacağına zararlı da olabiliyormuş. Stanford Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmanın sonuçları ilginç. Et yiyenler vejetaryenlerin kendilerinin ahlaki bakımdan yoksun olmadıklarını bekler hale geldikçe vejetaryenler için kullandıkları sıfatlar da gittikçe kabalaşmış. Onlar için vaaz veren, yargılayıcı, deli gibi terimler kullanır olmuşlar. Bir et yiyen olarak kendi üstümdeki etkiyi söyleyebilirim: karşımdaki biri eğer vejetaryenliğini doğal bir tercih olarak yaşamayıp bana empoze etmeye çalışırsa veya bu doğal tercihini başkaları da uygulasın diye baskıcı olursa, kendi tercihim üzerinde tepki gösterirse, et yemeye olan bağlılığım daha da artıyor.

Toronto Üniversitesi’nde yapılan bir dizi deney de beni haklı çıkarıyor. Bu çalışmalardaki denekler söz gelimi marketten organik alışveriş yapmışlar ama geri dönüşüm konusunda sınıfta kalmışlar. Elektrikli araç tercih edenlerde teknolojiye daha çok düşkünlük ortaya çıkmış. İklim eylemine petrol tüketen araçla gelmek, vegan olup tatil için egzotik bölgelerdeki tatil köylerine koşmak, hemen her fırsatta uçaklara binip oradan oraya gitmek, belki de şuursuzca yaptığımız tutarsızlıklar. Bu tür davranışlarımızın farkında olmamız ise dünyayı gerçekten daha iyi bir yer haline getirebilir.

Uzmanlar, çevre sorunlarına karşı duyarlı olmanın iki türü olduğunu belirtiyor. Biri etiketçi diğeri ise değerci olarak adlandırılmış. Etiketçiler sanıyorum burada tanımadığım yeşil Hipokritlere denk geliyor. Değerci olanlar ise tüketim davranışlarını daha tutarlı kılanlar, tükettiklerinin köklerini araştıranlar, uzun vadeli düşünebilen ve yaşam stillerini gerçekten de daha sürdürülebilir bir biçimde değiştirecek kadar cesur olanlar. Ahlaklıyı oynamaktansa, zaaflarını kabul ederek, daha iyi olmaya çalışanlar.

3D baskı çevreye ne kadar duyarlı? Küresel ölçekte 17,38 milyar Amerikan Doları hacme ulaşan üç boyutlu baskı ile üretimin 2032 yılında 98 milyar Amerikan Doları hacme ulaşması bekleniyor. Yapılan araştırmalar, kullanıcılarda bireysel sağlık problemlerine işaret ederken, aslında bu yöntemle kullanılan enerji miktarının kalıpla üretime göre katlarca fazla olması insanlığı yine çelişkide bırakıyor. Ayrıca 3D baskı makinelerinde hammadde olarak yaygın biçimde kullanılan plastik malzemelerin de zararları üzerine çalışmalar var. 3D baskıyı keyif için kullanan bir yeni nesil, üzerinde ne kadar “çevreciyim” diye bez çanta taşısa da benim için yeşil Hipokrit olmaktan öteye geçemiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi