Osman Elbek
Vortex ve Anlam
Tıp doktorluğunun en zorlu yönlerinden birisi hekimin bir insanın ölüm deneyimine dahil olmasıdır. Oysa ölüm en kişisel, en mahrem ve başkasıyla paylaşılamayan bir sınırdır. Ama hekimler, diğer pek çok insandan farklı olarak bu son deneyime tanıklık etmekle yetinmeyip bizatihi dahil olurlar.
Bilir misiniz istisnasız her hekim, ölüme ramak kalmış hastasının göğsünü kendi elleriyle her çökertip şişirdiğinde zihninden de ne zaman duracağını düşünür. Sorumluluk ağırdır, çünkü vereceği karar ölümü var edecektir. Halbuki hekimlik yaşamaya ve yaşatmaya yemin etmiştir. Ancak şimdi hekim olarak ölümü eylemektedir. Kuşkusuz bu açmazın temel nedeni batı dünyasında ölümün yaşamdan kopartılmasıdır. Belki de bu nedenle hekim, elini hastasının göğsüne yeniden uzatmadığı o anda ölümü resmileştirerek odayı aceleyle terk eder.
Yaşlılık da batı dünyasında yaşamın bir kompartımanı olarak algılanır. Çünkü bilimsel bilgi yaşamı tasnif edip ayrıştırarak analiz eder ve onu böylelikle anlamaya çalışır. Öte yandan yaşlılık yaşamın diğer dönemlerinden farklı bir ağırlık taşır. Çünkü bilişsel yetiler yaş aldıkça yetkinliklerini yitirirler. Oysa insan anlama muhtaç bir varlıktır. Ağacın, suyun, börtü böceğin, kadının, erkeğin, çocuğun, sevgilinin ve bil cümle yaşamın her bir zerresinin kendisinde anlam yoktur. Onlara anlam vererek hem onlara hem kendisine anlam kazandırır insan. Hiçlikten anlam üreterek kurtarır kendisini insan. Pekiyi ama ya anlam kazandırma yeteneğini yaşarken yitirirse?
Vortex
COVID-19 pandemi ortamında ölümün soluğunu ensesinde hisseden Gaspar Noé son filmi Vortex’de tam da bu sorunun yanıtını arıyor: İnsan denilen canlı, yaşlılık nedeniyle gün geçtikçe anlam kazandırma yeteneğini yitirirken, bu yeti yitiminin de farkına varırsa yaşamını nasıl devam ettiririr ya da ettirebilir mi?
Noé, bu soruya hayatın ne olduğunu sorarak yanıt vermeye başlıyor. Her geçen gün insan denilen canlının kendisine varoluşsal bir sınır çizdiği anlam dünyasından uzaklaşmaya başlayan yaşlı kadına göre “Hayat bir rüya”dır. Zamanla kalbini başka birisi çarptırmış olsa da onca yıllık hayat arkadaşına halen “sevgili” diyen ve hiçliğe savruluşunda dahi onu yalnız bırakmayan yaşlı erkeğe göre ise “Rüya içinde rüya”dır hayat.
Hayat bir rüyadır. Çünkü tıpkı rüya gibi gerçek değildir. Rüya gibi bir kişiye aittir. Ve rüya gibi bütünüyle hatırlanamaz, akledilemez aksine sadece anlamlandırılabilir. Hem de yaş aldıkça yeniden ve yeniden, dünden daha başka biçimde yeniden anlamlandırılan bir rüyadır hayat.
Pekiyi ama Alzheimer dünyasında hayat denilen bu rüya anlamlandırılabilir mi?
Dünün psikiyatrist hekimi, bugün bilmediği bir sokakta etrafa boş bakışlarla kaybolmuş biçimde bakarken aslında hayattan yitip gitmediğini kendisine ve dünyaya inatla yazmaya devam ettiği o reçetelerle mi ispat etmeye çalışmaktaydı?
Can yoldaşı hayat arkadaşının kendisinin aksine yazmayı hedeflediği o kitapla rüya görmeye devam ettiğini fark ettiği için mi hiçbir zaman yazılamayacak o kitabın notlarını bok çukuruna atmıştı?
Ama belki de her şeye rağmen, her yerde ve her durumda anlam mümkündür. Öyle olmasaydı yere boylu boyunca uzanan ve hırlaya hırlaya ölümü hisseden erkeğine “üşüdün mü” diye soramaz, sırtını yumuşakça severek onu ölüm yolculuğuna gönderemezdi.
Yalnızız
Vortex sert bir film, Climax’tan da, Aşk’tan da sert bir film.
Öte yandan Vortex hemen tüm film boyunca iki ayrı sahne / kamera olarak akıyor. Tıpkı hayat gibi.
Ne kadar yan yana olmaya çalışsak da ayrı ayrı akan hayatlarımız gibi. Aynı evde, aynı odada bulunsak dahi evin ve odanın farklı yönlerinden bakıldığında farklı yanlara düştüğümüz gibi. Anlık dahi olsa yekvücut olduğumuz o yatakta dahi aramızda var olan ve görülmeyen o sınır gibi.
O sınır ki ölümün kapımızı çaldığı o anda panikle elimizi uzatsak dahi aşamadığımız o çizgi, o sınır gibi. Ama aynı zamanda kendimiz için değil de ötekini sarıp sarmalamak için sevgiyle elimizi uzattığımızda aşılan o çizgi, o sınır gibi.
Ancak her ne kadar “sınır ihlalleri” yapabilsek de kabul edelim ki yalnız öleceğiz.
Umalım ki kimsesiz olmasın. İstiyorum ki günü geldiğinde anlamsızlıkta boğulmadan, yolumuzu yitirmeden, hiçliğe savrulmadan ve tıbbın iktidarına teslim olmadan gitmemize izin verilsin...