Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

Viagra ve künefenin gücü: Eminönü!..

Turizm denince aklımıza hep Ege kıyıları geliyor ama asıl şenlik İstanbul'un göbeğinde yaşanıyor. Burada Sex on the Beach  ve köpük partileri yok; en çok baklava tüketiliyor. Bir yanımız Galata, diğer yanımız Yeni Cami... Ve her milletten insan bir köşeye oturmuş, cep telefonlarına bakıyor. "Payitaht"ın 2022 model dekorunda artık semazenler bile "dijital"leşiyor!

Bizde turizm denince akla elbette öncelikle Bodrum ve Çeşme gelir. Çünkü "yaz tatili" dediğin bütün bir yıl biriktirdiğin parayı "her şey dahil" otellerde ve çıştaklı köpük partilerinde ezmektir. Hele ki sosyal medya çağında... "Yolo Beach"te açtırılan (!) 33'lük Miller ve "Kupa Ası"nda tanesi yüz liraya yenen lahmacun, "story"lerin en güzelidir!
Derken Covid-19 pandemisi ve ekonomik krizin patlamasıyla bu "sonradan gurme" tablo değişecektir. Gerçi kendimizi bildik bileli "Ege esnafı kan ağlamakta"dır. Ama "yerli"nin günden güne fakirleştiği, Avrupalı'nın da gece 12'den sonra müzik yasağı olan bir ülke yerine artık Mallorca ve Rodos'u tercih ettiği bir ortamda bu kez iş ciddidir. Halikarnas geceleri bitmiş, "sarışın turizm"in sonuna gelinmiştir.
Peki istatistiklere yansıyan milyonlarca yabancı misafir?.. Onlar nerededir? Bazen günlük koşturmada fark etmez, bazen görsek de burun kıvırır geçeriz. Çünkü pek açık tenli olmamaları bir yana, onlar da tıpkı bizim gibi Üsküdar'dan vapura binmekte, Fındıklı'dan Karaköy'e yürümektedir. Ve son durak olarak Eminönü, her tonuyla "esmer turizm"in esas cazibe merkezidir.

FESLİ TURŞU, FESSİZ LOKMA!..

2022'nin herhangi bir temmuz günü, ılık bir akşamüstü... Yine son derece kalabalık Eminönü... Motordan indiğimizde bizi ilk olarak balık-ekmekçiler karşılıyor. Havadaki koku çok tanıdık. Ama artık uskumrular bir o yana, bir bu yana sallanan teknelerde değil; üstü Türkiye bayraklarıyla donatılmış derme çatma lokantalarda satılıyor. Taburelerde bol çocuklu aileler... 45 liralık sandviçlerle karın doyuruyor.
Bu keşmekeşin içinde fesli turşucu ve fessiz "Osmanlı lokmacısı"yla turizmin "sokak lezzetleri" tamamlanıyor.
Alt geçitler yenilenmiş ama itiş kakış aynı... İki adım ötede bu kez "sokak müzisyenleri"nin sesi kentin homurtusuna karışıyor. Elinde sazıyla bir genç, hem Türkçe hem Kürtçe türküler seslendiriyor. Hatta... İstek şarkı bile kabul ediyor! Az ileride darbuka çalan çocuklar var. Onların da esmerliği gözlerden kaçmıyor. Ve Türkiye'nin "ilk sokak semazeni", Emrullah Demir... Tünel'den sonra Eminönü'nü mesken tutmuş, iskelelerin önünde günün her saati karşınıza çıkabiliyor!

SEMA DA ARTIK 'DİJİTAL'

Cep telefonundan çalacağı ilahiyi seçiyor Demir ve "Bluetooth" ile portatif hoparlörüne gönderiyor. Yer yer elektronik altyapıya kayan "La ilahe illallah"lar güçlü "bass"lar eşliğinde yankılanırken Demir'in sema gösterisi başlıyor. Dönüyor, dönüyor ve herkesi kendine çekiyor. Geçen hafta bir arkadaş Guns N' Roses için Münih'e gitmiş ve konser görüntülerini paylaşmıştı. Buradaki turistler de ellerindeki kameralarla harıl harıl Emrullah Demir'i kaydediyor.
Müzik bittiğinde bir anlık sessizlik... Alkışlasak günah mı olur? Kimse bilemiyor. Birkaç el çırpması, hepsi bu... Gönlü zenginler Demir'in önündeki "sports bag"e eğilip ufak yardımlarını iletiyor. Fondaki tabelada sosyal medya adresleri... "Dijital semazen"i Instagram'da sadece 92 kişi takip ediyor.
Karşıya geçiyoruz ve işte Yeni Cami tüm heybetiyle yanı başımızda... Fakat o da ne?! Bir tadilat tabelasında bu simge mekânın "komple ibadete kapalı" olduğu yazıyor. Nasıl yani?.. Sünnetlerin yanı sıra farza da mı kapalı? Orası tam anlaşılamıyor. Zaten o sırada civardaki havuz kenarı ve banklarda dinlenen herkes, dini ve milliyeti fark etmeksizin cep telefonlarıyla ilgileniyor.  

VIAGRA ÇAYI MI?! O DA NE?    

Ve geldik esnafın hep "kan ağlaması"yla ünlü bir diğer turizm abidesi... Mısır Çarşısı'na!.. Kalabalığa bakılırsa işler hiç de fena görünmüyor. "Online" manada tabii... Tarihî kapılardan birini arkasına alan herkes, kolunu havaya kaldırmış, "selfie" çekiyor.
Eh, buraya kadar gelmişken alışveriş trendlerine bakmamak olmaz! Rengârenk sabunlar ve lokumlar bildiğimiz gibi... Ama açıkta satılan ürünler arasında en çok "Love - Viagra - Relax Tea"ler dikkati çekiyor. "Ne işe yarar bunlar?" diye soruyorum satıcıya... Bıyık altından gülümsüyor ve "Abi, önce 'love'ı içmek lazım, sonra Viagra ve üstüne de 'relax'!" diyor. İlginç ve samimi (!) bir pazarlama mantığı... Dersaadet'in meşhur melisa ve kakule karışımı çayları!.. 100 gramı 80 liraya "padişah kudreti" vadediyor!
Belli ki buranın turisti sağlığına hayli düşkün... Baksanıza, postanenin oradaki bal dükkânları, "kara kovan" ve "manuka honey" gibi çeşitleriyle şifa dağıtıyor! Altı asırlık Konstantiniyye'de "geleneksellik" önemli tabii... İşte "tarihî bilmem ne" adında bir çay ocağı... Osmanlı'nın başşehrinde "acılı Malatya ayranı" satıyor!

YENİ FAST-FOOD KÜLTÜRÜ...

Her yerden yükselen kebap ve kokoreç kokuları turizmin ayrılmaz bir parçası... İyi de Sirkeci'de bunca tatlıcı ne arıyor? Her köşe başı burmacı, kadayıfçı, irmik helvacı... Sokak araları künefeciden geçilmiyor! Ve tabii baklavacılar... Bir zamanlar ilk CD'lerimizi satın aldığımız Sahibinin Sesi çoktan tarih olmuş. Yanına açılan baklavacının tabelasında "Since 1864" yazıyor!
Gar meydanında yine geniş aileler... Kimi oturmuş, kimi ayakta;  çoluk çocuk tatlı tıkınıyor. Üstelik plastik tabakta tek şekerpare de var, fıstıklı sarma da... Hemen al-götür, usulü... "Yeni Türkiye"nin "fast-food" kültüründen şerbetler damlıyor.
Bu sırada birileri yerken birileri bakıyor; kıyamet falan da kopmuyor. Kaldırımda sığınmacı olduğu belli, diğer "esmer" çocuklar... Ellerindeki "halka tatlısı"nı kemiren şanslı akranlarını izliyor. Bir anne, kuytuya çökmüş. Çöpten topladıklarıyla iki çocuğunu besliyor. "Oburluk" en büyük günahlardan biriydi Roman Katolik Teolojisi'nde... Eminönü'nde "fakirlik" çok daha ölümcül görünüyor.

GARI DELEN MUHAFAZAKÂRLAR!..

Geldik turun sonuna... Dönüş yolunda bütün portatif levhalar sizi "ünlü" bir WC'ye yönlendiriyor. Okların gösterdiği yer 1453'ten kalma bir cami ve girişindeki yeşil ışıklı bölmede iki şeyh, ebedi istirahatlerini sürdürüyor. Tespih satılan ana kapıdan girdiğinizde ise koridorun sonunda turnikelerle geçilen "bay ve bayan tuvaletleri" sadece 2 liraya sizi bekliyor!
Hem ibadet, hem ticaret... Adeta ülkenin özeti... Bu laik-dindar, sarışın-esmer, eski-yeni çelişkileri Sirkeci Garı'nda şahikasına ulaşıyor.
Tren hatlarında tek bir vagon yok. Çok daha hızlı ve modern bir yolculuk için yerin yedi kat altına, Marmaray'a inmeniz gerekiyor! Yanlış okumadınız: Marmaray İstasyonu'nu tarihî garın içine inşa etmek de "muhafazakârlara" nasip oluyor!
Bravo doğrusu!.. Eskilerden sadece Orient Express kalmış yerli yerinde... O da lezzetler geçidi mönüsünde bira fiyatı yazamıyor! Birkaç masa dolu sadece... "Başka bir çağdan"mış gibi duruyor, zamana direniyor.  
Tıpkı bizim gibi... Biletmatik'lerin önünde kuyruklar, istasyondan çıkanlar para üstü için kartlarını okutmaya çalışıyor. Ve iade makineleri... Çeyrek asır önce çocuk aklıyla "sahte paso" üretip banliyö trenine sızdığımız o "masum" günleri maalesef geri vermiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi