Burak Soyer
Tek biletlik bir yolculuk: SO Duo
Türkiye’de avantgarde müziğin öncülerinden SO Duo kısa süre önce çıkardıkları EP’nin ardından ‘Sonbahar’ teklisiyle dinleyiciyle tekrar buluştu. Grubun ilk enstrümantal şarkıları olan ‘Sonbahar’ dinleyiciyi otantik bir atmosferle buluşturuyor
SO Duo’yu kısaca tanımlamamız istense çok fazla kelimeye ihtiyaç duyacağımızı zannetmiyorum. Cesaret belki de onlar için yeterli. Zira avantgarde müzik Türkiye’de çok fazla hatta belki de hiç el atılmamış kulvarların içinde yer alan bir tür. Ancak Sumru Ağıryürüyen ve Onur Baştürk ikilisi taşın altına ellerini sokarak dinleyiciye hem yeni sularda yelken açtırıyor hem de daha önceden bu türe merak salmış kitleye yeni hediyeler sunmaya devam ediyor.
SO Duo kısa süre önce çıkan EP’si ‘Kırksabır’ ile şöyle bir havamızı alıvermişti. Yeni çıkan ‘Sonbahar’da ise ilk enstrümantal şarkılarına imza atıyorlar ve otantik bir havayı da repertuarlarına katıyorlar.
Fantastik, uçucu bir sound’la dinleyiciye seslenen ikiliyle ‘Kırksabır’ ve ‘Sonbahar’ı konuştuk.
‘Kırksabır’ minimal bir zemine kurulu olsa da hazmı o kadar kolay olmayan bir albüm. Bu durumun alıcı tarafından zor olacağını düşündünüz mü?
Sumru: Minimalizm dediğinizde, ben mümkün olan en sade şekilde kendimi ifade etmeyi anlıyorum. Oğuz Aral’ın bir zamanlar Gırgır dergisinde hep dediği gibi “Gereksiz taramalardan kaçınarak”. Çok konuşmayı değil çokça dinlemeyi anlıyorum. Bu ana akıma başkaldırı bir yandan; akım olarak belirdiği gün de böyleydi, halen de böyle. Bunu önemsiyoruz. İçimizdekileri, kendimizi müziğe döküyoruz nihayetinde. Ne tür kaygılarla “sofraya” oturduğumuz, kimliğimizin bir parçası değil midir sizce de?..
‘Kırksabır’ pandemi başlarında, her şeyin iyice belirsiz olduğu, eve kapanmak zorunda kaldığımız, bazılarının da sağlıkları pahasına çalışmak zorunda kaldığı bir dönemde kaydedildi. Mutlaka o hisler albüme de yansımış olsa gerek. Son single’ımız “Sonbahar” da bu sıkıntılı zamanların ürünü. Minimalist yaklaşım ise albümlerimizin tümüne hâkim.
Orçun: Yoğun ve katmanlı düşünceleri yalın bir dille ifade etmek derdindeyiz sanıyorum. Sumru’nun da belirttiği gibi dinlemeyi, abartıdan kaçınmayı, azla yetinmeyi seviyoruz. Müzikte de mimaride de ‘minimalizm’ olarak adlandırılan üslup yarattığı atmosferde keşfedilecek, hayal gücünü uyandıracak pek çok alan bırakıyor. Müzik özelinde ise indirgemeci ve tekrara dayalı bir yapı sunarak, kendi temel ilkelerinde azaltmaya gittiği söylenebilir. SO Duo’nun belli bir sanatsal ifade biçimine yakınlığından söz edeceksek ‘minimalizm’ felsefi anlamda bunlardan biri olabilir. Ama halk müziği ve edebiyatı da, şiir de, Zen Budizm de, masal anlatma geleneği de ilgilendiğimiz alanlar. Buraya daha pek çok şey yazılabilir. Asıl işimiz ‘seslerle uğraşmak’ sanıyorum. Şu anda alıcı diye tabir ettiğimiz kitle, neye, ne kadar ulaşabiliyor, asıl sorun bu. Ana akımda ciddi anlamda sanat ve kültür yayını eksikliği var. Böyle yetişen bir nesil, okulda ve evde de sanat eğitimi alamıyorsa müzikten ve sanatın kollarından bihaber yetişecektir diye düşünüyorum.
Murat Beşer albümünüzle ilgili olarak içinde bulunduğumuz durumu da devreye sokarak, “Bizi müzik kurtarır diye yola çıkmışlar” yazmış. Türkiye’de durumun böyle olduğuna gerçekten inanıyor musunuz?
Sumru: Herkesin tutunduğu bir ip var, bizimki de ağırlıklı olarak müzik. Daha çok kendimizi iyileştirmek için. Dinleyenlerimizin ruhuna da iyi gelebiliyorsak, ne mutlu bize. “Biz”i dünya diye alırsak, onu daha çok, senden farklı insanların, insan olmayan varlıkların, farklı kültürlerin, doğanın sesini, çığlığını, acısını, sevincini can kulağıyla dinlemek kurtaracak bana kalırsa.
Orçun: Sumru’ya katılıyorum. Müzik de bunun bir parçası, kurtuluşun yolu ise “birbirimizi ve çevremizi dinlemenin iyileştirici gücü”ne inanmaktan geçiyor.
Geçmişte birçok farklı projede yer aldınız. Bu durum şu anki müziğinizi nasıl etkiledi?
Sumru: İkimiz de gelenekselden avangarda farklı türlerde, çok değerli müzisyenlerle çalıp söyledik. Halen de birlikte ve ayrı ayrı, farklı tarzlarda işlerimiz sürüyor. Şu sırada konser veremiyor olsak da. SO Duo bu deneyimlerimizi rahatça buluşturduğumuz bir zemin.
Orçun: Müzik dinlemenin ve tüketmenin bu kadar basit ve ucuz olmadığı bir dönemde yetiştiğimiz için şanslıyız. Ben neredeyse 30 yıldır bıkmak usanmak bilmeden yeni müzikleri takip etmeye, müziğin diğer sanat dallarıyla, felsefeyle ya da doğayla kurduğu (ya da kurmadığı) ilişkiye dair çalışmaları anlamaya çalışıyorum. Yaptığımız her işte bunu izlerini görmek mümkün.
‘Sonbahar’ otantik sound’a sahip bir parça. Tarzlar arasında gezinmeyi seviyor musunuz?
Sumru: Şimdi şu tarzda bir parça yapalım diye düşünmüyoruz aslında. Öyle geliyor, öyle oluyor… İçimize kulak veriyoruz, sazımızı dinliyoruz. Sonbahar ilk enstrümantal parçamız oldu mesela. Söz istemedi.
Orçun: Ticari bir kaygı gütmüyorsanız tarzlarla bir işiniz olmamalı. Biz bestelemeye başladığımızda sesler bizi nereye götürüyorsa oraya varıyoruz. Sonra düzenleme sürecini yani sesleri kurgulamayı da en az beste süreci kadar önemsiyoruz. Bazen olduğu gibi bırakmak dahi bu sürece dahil. Çünkü amaçladığımız kadar amaçlamadığımız şeylerle de ilgiliyiz.