Memetcan Demiray
'Seyitoğulları'nı anlama kılavuzu!
'Seyitoğulları'nı anlama kılavuzu!
Halk röportajlarında "Ekonomi çok kötü ama oyum AKP'ye!" diyen vatandaşları yadırgıyor musunuz? Altın yaldızlı çay takımıyla kısır ve börek günü düzenleyenleri TikTok'ta görünce şaşıp kalıyor musunuz? Diplomaside kullanılan üsluba ve dış politikadaki yalnızlaşmamıza hayret mi ediyorsunuz? O halde şimdi, Kemal Sunal'ın meşhur "Kapıcılar Kralı" filmini - yeniden - izlemenin tam zamanı...
Türkiye'ye özgü kentleşmenin hayatımıza soktuğu en ilginç kavramlardan biridir "kapıcı"... Anadolu'dan büyük göçlerin başladığı 50'lerden itibaren şehir merkezleri yeni nüfusu kaldıramaz olacak, güzelim müstakil evlerin yerini birbirinin kopyası, gri apartmanlar almaya başlayacaktı. Bu çok katlı ve haliyle çok kalabalık yapılarda, kaloriferi yakmaktan yerleri silmeye kadar birçok yeni ihtiyaç ortaya çıkmıştı. Böylesi "pis işler" için "kapıcı" istihdam etmek lazımdı ve gerekli çözüm bizzat "sorun"a yol açan kentin yeni sakinlerinde, yani göçmenlerde hazır ve nazırdı.
Öyle ya... Kente beş parasız gelen, hiçbir mesleki sermayesi de olmayan geniş kitleler için kapıcılıktan ideal bir seçenek bulmak neredeyse imkânsızdı. Üstelik, güneş görmüyor bile olsa bir apartmanın tek göz odasına başını sokmak, sokakta kalmaktan evlaydı. Eh, işin içinde düzenli maaş da olduğuna göre kapıcılık, şimdi üstüne "hava parası" ödenerek kazanılan bir ayrıcalıktı.
ÇALIMBAY'IN ASALETİ...
Oysa gerçekler umulandan biraz farklı olacaktı. Kentin acımasız şartlarında doğru dürüst iş güvencesi bile verilmeyen kapıcılar, zamanla apartman sakinleri tarafından her tür "getir götür"e koşturulacak, bir nevi "parya" olarak algılanacaktı. Ve maalesef bu çalışma şartları, "kapıcı" sözcüğünün bir aşağılama ifadesi olmasına yol açacaktı. Hatta 2005'te Fenerbahçe taraftarının tribüne astığı "Rıza efendi, 2 ekmek 1 süt!" pankartıyla bu aşağılama, yüz kızartıcı boyutlara varıyordu. Zira hedefteki isim olan Beşiktaş teknik direktörü ve efsanesi Rıza Çalımbay'ın tek "suç"u, kendisini alın teriyle yetiştiren babası Bektaş Çalımbay'ın "kapıcı" olmasıydı. Pankartı hoşgörüyle karşılayan Çalımbay ailesi ise asaletin meslekten gelmediğini kanıtlayacaktı.
Sahiden de kapıcılık, her meslek kadar saygıdeğerdi ve Çalımbay vakası bunu çoğumuza hatırlatmıştı. Ama konunun özünde sadece bir mesleği hor görme değil, aynı zamanda sosyokültürel kodlar vardı ki bu kodları anlamamız için Kemal Sunal'ın en önemli filmlerinden "Kapıcılar Kralı"na bakmakta fayda vardı.
"MİNİ KIRSAL"IN SOSYOLOJİSİ...
Zeki Ökten'in yönettiği ve daha sonra "Bizimkiler" dizisine temel olacak 1976 yapımı film, bizi sadece kavrulmuş soğan ve arap sabunu kokusuyla tanıdığımız o gizemli "kapıcı dairesi"ne götürmekle kalmıyor, aynı zamanda kentin her binasında yaşayan "mini kırsal"ın sır perdesini de aralıyordu.
Kahramanımız Seyit, karısı ve iki çocuğuyla kapıcılık yapan kendi halinde bir insandı. Apartmanda hep itilip kakılan Seyit, buna karşılık birbirinden antika "üst kat" sakinlerini sabırla idare etmekte ustaydı. Ayrıca maaşı yetmediğinden karaborsa içki satmakta, bağladığı bakkaldan komisyon olarak zeytin ve kaşar alarak "yolunu bulmakta"ydı.
YÜZDE 51'İ ALAN DÜDÜĞÜ ÇALAR!
Derken bir gün apartmanın "kılıbık" yöneticisi "devrilecek", emekli albay Zafer Bey bir anlamda idareye "el koyacak"tı. Şimdi "çarıklı" Seyit'i "asker sultası" altında daha zor günler bekliyordu.
Sabahın köründe uyandırılan ve yöneticiye her saat "içtima" veren Seyit, elbette yakası ilikli, sinekkaydı tıraşlı dolaşmalıydı! Çünkü "adam olmak" için düzgün kılık kıyafet şarttı! Üstüne, uğradığı hakaretin bini bir paraydı!
Seyit tüm bunlara katlanırken biriktirdiği paraları en üst kattaki tefeci Übeyit Bey'e yatırmaktaydı ve filmin sonunda isyan edecek, o parayla apartmanın yüzde 51 (!) hissesini satın alacaktı. Şimdi "hizaya girme" sırası apartman sakinlerinde ve tabii en başta emekli albaydaydı! Tüm gücü ele geçiren Seyit, "yöneticilik" kurumunu kaldırdığını ve kapıcılığa bizzat kendisinin devam edeceğini açıklıyor, "tek adam"lığını ilan ediyordu. Zaten binanın adı da artık "Seyitoğulları Apartmanı"ydı. İşine gelmeyen gider, işine gelen kalırdı!
TİKTOK'TA ALTIN YALDIZLI KISIR GÜNÜ!..
Seyit daha sonra ne yaptı, bilinmez... Ama bizler bugün "Seyitoğulları Apartmanı"nın bizzat içinde yaşıyoruz. Ve geriye dönüp baktığımızda filmin senaristi Umur Bugay'ın aslında bir meslek olarak "kapıcılığı" değil, toplumdaki büyük çelişkileri ta 44 yıl önce kaleme aldığını anlayabiliyoruz.
Bir zamanlar kıyafeti ve saçı sakalıyla uğraşılan "Seyitoğulları", 20 yıl önce kapısından giremedikleri AVM'lerin şimdi daimi müşterisi durumundalar ve kendini "birinci sınıf" hissetmenin tadını çıkarıyorlar. Satın aldıkları altın yaldızlı çay takımlarıyla kısır ve börek günü düzenliyorlar, çektikleri birbirinden şatafatlı videoları arabesk - pop ezgileriyle TikTok'ta yayınlıyorlar.
O "Seyitoğulları" şimdi her mahalleye açılan İslami marketlerde yerli ve milli (!) "ananas suyu"ndan 15 liralık parfüme kadar her türlü "lüks"e ulaşabiliyorlar.
Ve o "Seyitoğulları", ticari araçlarıyla "memleket"lerine "duble yol"dan gitmenin, eskiden hayal bile edemedikleri uçağa binmenin "ayrıcalığı"nı yaşıyorlar. Bundandır ki halk röportajlarında "Ekonomi kötü de olsa oyum AKP'ye!" diyorlar!
İŞTE "OSMANLI TORUNLARI"...
Daha "üst kat"taki "Seyitoğulları" için de durum farklı değil. Filmde kahramanımız, eğitimsiz olduğu için yangın söndürücüden korkuyor, "Patlar mı?" diye bir bilene soruyordu en azından... Günümüzde "Seyitoğulları" birbirlerini adı sanı belirsiz üniversitelere rektör olarak atıyorlar, mouse bile tutmakta zorlanırken bilim ve sanat kendilerine uysun istiyorlar!
Yangın tüpü ne kelime!.. Günümüzde "Seyitoğulları" altın madenleri, hızlı tren ve nükleer santral gibi birbirinden güzel "eser"leri milletimize kazandırıyorlar; deprem sonucu ölüm istatistiğinde dünyanın zirvesine oynamamızı sağlıyorlar!
Ve "Seyitoğulları", içinde çamaşır asılı bodrum katlarını unutmuş; "Osmanlı torunu" olarak sataşmadığı devlet bırakmıyor, Twitter'tan dış muhataplarına galiz küfürler ederek "diplomasi" yürütüyorlar.
2000'lerde mahallelerden site hayatına geçişle "kapıcı"ların yerini "apartman görevlileri" aldı ve onlar, görece düzgün şartlarda, mesleklerine en saygın şekilde devam ediyorlar.
Oysa "Seyitoğulları" köşe başlarını sıkı sıkı tutmuşlar, hiç de "ilk fırsatta gideceğe" benzemiyorlar. Ve en fenası... Yüzlerine bakıldığında Kemal Sunal'ın sevimliliğinden eser bile taşımıyorlar.