Sanattan Savaşa Kübizm

Kübizmin kurucularından Georges Braque, Cézanne’ın yapıtlarının derinlikli ve dikkatli bir çözümlemesine girişmişti. Braque özellikle, Cézanne’ın çok sayıda bakış açısını iç içe geçirerek üç boyutlu tasvir etme yöntemiyle ilgileniyordu. Kübizm için Cézanne’ın geç dönem resimleri kaynak olacak kadar önemdeydi. Çünkü tek bakış açısına dayanan perspektif yadsınmaktaydı. Kübizmin öncüleri, Cézanne ve sinemanın getirdiği yenilikleri birleştirdiler. Doğrusal perspektifin homojen uzamını terk ederek nesneleri heterojen uzamda ve çoklu perspektiften resmederken şeffaf hale getirdiler. Picasso, kübizmi başlatan resmi Avignonlu Kızlar’da, resmin ortasındaki karşıdan görünen iki figürün, profilden belirgin çizgilerle burunlarını gösterir. Soldaki oturan figürün sırtı seyirciye dönüktür fakat yüzü tam karşıdan görülmektedir.

Kübistler çoklu bakış açılarını yansıtmakla beraber, geleneksel derinlik nosyonuna da riayet etmemişlerdir. Klasik sanat anlayışında, resim nesnenin üç boyutlu uzamda temsil edilmesi olarak görülür; ama modern sanat anlayışında resim herhangi bir şeyi temsil etmek zorunda değildir. Modern bir resim sadece düz bir yüzeydeki biçimler ve renklerin bir kompozisyonudur. Modern resmin bu temel özelliğini 1900’de sanat eleştirmeni Maurice Denis ilan etti: “Bir resim –savaş atı, çıplak kadın ya da bir anekdot olmanın ötesinde- aslında belli bir düzende renklerin yerleştirildiği düz bir yüzeydir.”* Kübistlerin icadı olan bu düzleştirme, kısmen çoklu perspektifle sağlanıyorken, kısmen de çoklu ışık kaynaklarından ve birbirlerinin üstüne düşen biçimlerin parçalanmasıyla sağlanır.

Braque’ın Keman ve İbrikli Natürmort adlı tablosunda tüm bu teknikler görülebilir. Keman parçalanmıştır ve farklı bakış açılarından görünmektedir. Renkler beyaz, siyah, kahverengi tonlarıyla sınırlıdır ve perspektif kullanılmamıştır. Nesnelerin üst üste yerleştirilmesiyle biçim ve derinlik belirtilmiştir ama hangi biçimin ne derinlikte olduğu kesin olarak saptanamamaktadır. Işığın nereden geldiği belirsizdir ve farklı yönlere gölgeler düşmektedir; yukarıdaki çivinin gölgesi sağda iken, çivinin altındaki kâğıdın sağ köşesindeki kıvrımın gölgesi sola düşmektedir. Bu çelişki tutarlı bir derinlik duygusunun oluşmasına engel olur. Cézanne gibi kübistler de derinliği tamamen terk etmez, ancak azaltarak, üç boyutlu dünya ile iki boyutlu resim arasında bir gerilim yaratırlar. Braque’ın resmindeki çivi bu gerilimin simgesidir. Resimdeki en gerçeğe uygun nesnedir fakat bununla beraber resmin gerçekliğini de açık şekilde vurgular. Yani resmin iki boyutluluğunu ve duvara asılan bir şey olduğunu ifşa ederek göz aldanmasına neden olan yanılsamayı bozar. Böylece bir resmin kendisinden başka bir şey olmadığını ilan eder. Bu resimde Braque, gerçeküstücü Magritte’ten daha önce resimde temsil sorunu üzerine düşünmeye çağırmıştır.

Perspektivizm

Resimde perspektifin çoğalması ve homojen üç boyutlu uzamın parçalanması modern çağın çoğulculuğunun ve karmaşasının tuvalde yansımasıdır. Kübizm hem yirminci yüzyılın başındaki gelişmelerden etkilenmiş hem de onları etkilemiştir. Kronofotoğrafın ve sinemanın dolaylı olarak kübistlerin resim yapma biçimi ve farklı bakış açılarıyla figürün mekânda hareketini canlandırmaya çalışmaları üzerinde etkisi vardır. Cisimlerin içlerini gösteren X-ışınlarının keşfi de kübistleri etkilemiştir. Eleştirmenler kübizm ile teknolojik yenilikler arasında ilişki kurmuşlardır. Nitekim bazı kültürel gelişmeler için teknolojik yenilikler esin kaynağı olmuştur. James Joyce sinemadan etkilenerek, ilk film yapımcılarının montaj tekniğini Ulysses’de kullanmıştır.

Kübizm modern çağın özelliklerini çok net yansıtmaktadır. İlk film yapımlarında hareketi kaydetmek için kronofotoğraf denen, seri olarak çekilmiş fotoğraflar kullanılıyordu. Hareketli görüntü üretmek için bu fotoğraflar peş peşe monte ediliyordu. Duchamp da, kübist döneminde yaptığı Merdivenden İnen Çıplak adlı tablosunda sinema ve kronofotoğraftan esinlendiğini söylemiştir.

Kübizm ile sadece teknolojik yenilikler arasında değil, bilim ve felsefedeki yeni teoriler arasında da ilişki vardır. 20. yüzyılın başına gelindiğinde bilimlerde, felsefede ve kültürde sadece tek bakış açısına göre geçerli bir hakikat ve anlama karşı çıkılıyordu. Nietzsche daha 19. yüzyılın sonuna doğru rasyonalizmi ve pozitivizmi eleştiriyordu. Pozitivistlerin nesnel bilginin doğruluğuna inanmalarına karşı çıkarak, olguların olmadığını, sadece bakış açıları ve yorumların olduğunu savunuyordu. Onun savunduğu felsefî teori perspektivizmdir.

20. yüzyılda perspektivizm, İspanyol felsefeci José Ortega y Gasset tarafından geliştirilir. Rasyonalistler yalnızca bir gerçeklik olduğunu ve şeylerin öznel bakış açılarıyla gözlenmesinin neden olduğu hataların bilimsel bir araştırma yöntemiyle ayıklanarak bu gerçekliğin kavranabileceğini öne sürerler. Bu düşüncenin karşısına Ortega 1910’da perspektivizm teorisiyle çıkarak, “bakış açıları kadar çok gerçeklik vardır” der. 1914’te gerçekliğin perspektiften başka bir şey olmadığını söyler. Ona göre Tanrı perspektiftir ve perspektivizm bakış açılarının çokluğunu mümkün kılar.

Ortega, perspektivizmi Einstein’ın genel görecelik teorisi ile ilişkilendirir. İki teori tek uzamda tek gerçekliğin olduğu anlayışını yıkmaktadır. Einstein’ın görecelik teorisi bakış açılarının çokluğunu ispat etmiştir. Görecelik ve perspektivizm etik ve estetiğe genişlerse çoğulcu bir yaşam biçimi ve dünya tasarımı egemen olacaktır. Ortega perspektivizmi kübizm için de uygun terimlerle betimler: “Hakikat, gerçek, evren, hayat… sayısız yüzeylere ve köşelere sahiptirler ve bunların her biri bireye başka bir çehre armağan eder.”

Kamuflajın icadı

Kübizm, zamanının teknolojik ve kültürel yenilikleri ile bilimsel ve felsefî teorilerinden etkilendiği gibi, teknolojik yeniliklere de ilham vermiştir. 1915’te Paris’te geçit töreni yapan kamuflajlı araçları gören Picasso “Bunu yapan biziz, bu kübizmdir” diye bağırır.** Kamuflajın icadı ile kübizm arasında doğrudan bir ilişki vardır. Birinci Dünya Savaşı’nda kamuflajı Fransız ressam Guirand de Scevola icat etmiştir. Geliştirilen teknik, Picasso’nun resimlerine benzer.

Askerleri ve teçhizatı saklamak için teknikler geliştirmek üzere bir kamuflaj birimi ilk kez Fransız ordusunda kuruldu. Birimde ressamlar çalışmakta olup, hepsi çok özel bir vizyona ve her biçimi niteliksel olarak değiştirebilecek yeteneğe sahiptiler. Birimde görevli Scévola, Picasso’nun yapıtlarını biliyordu. Nesnelerin biçimini bütünüyle bozabilmek için kübistlerin kullandığı teknikleri kullandı.

Hattı müdafaa yoktur…

Savaş pratiğindeki stratejik değişim ile klasik sanatın tek bakış açısından kübizmin çoklu bakış açısına geçiş arasında da bir benzerlik vardır. Yukarıdan görüldüğü şekilde siperlerin olduğu bölge düzensiz geometrik biçimlerden oluşan kübist bir kompozisyona benziyordu.

Geçmiş savaşlarda zaferin ölçütlerinden biri, çatışma hattını taraflardan birinin ne kadar elinde tuttuğuydu. Hattın gerisinde her bir askerin yeri belliydi ve orada kalıyordu. Ama bu çatışma hattı uçaktan yapılan bombardımanın korkunç darbesi ve yoğun saldırısıyla çöktü. Geleneksel zihniyetteki komutanların hattı müdafaa ısrarı çok sayıda askeri zayiat verilmesine neden oluyordu. Bunun üzerine Birinci Dünya Savaşı’nın ortasına gelindiğinde, derinlemesine müdafaa yapılmaya başlandı. Mustafa Kemal Paşa’nın dediği gibi, “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır” artık. Derinlemesine müdafaa, bütünlüğün parçalara ayrılmasıdır, geometrik bir biçimin kırılmasıdır; askerlerin küçük ve bağımsız gruplara, savaş birimlerine dağılmasıdır.

* Stephen Kern, Zaman ve Uzam Kültürü (1880-1918), çev: Ali Selman, İletişim Yayınları

** Gertrude Stein, Picasso, çev: Kaya Özsezgin, Dedalus Kitap

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süreyya Su Arşivi