Süreyya Su
Realizmden Empresyonizme Modern Sanatın Doğuşu
Sanat, özünde bildiğimiz ya da bildiğimizi sandığımız ve zihnimizde belli formlara indirgenmiş nesne ve olguların manipüle edilmesine dayanır ama gerçekçi sanatçılar doğrudan gözleme dayanarak, dış dünyadaki nesne ve olguların gerçekte nasılsalar öyle temsil edilebileceğini iddia etmişlerdir. 19. yüzyılda bilimsel ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle sanatın idealist bir görüşten bağımsızlaşıp gerçekçi bir görüşle icra edilmesi gerektiği savından hareketle realizm doğmuştur. Realizmin amacı, dış dünyanın nesnel bir tavırla incelenmesi ve bir bilimcinin gözlem bulgularına benzer şekilde bir tasvir ortaya koymaktır.
Courbet’nin realizmi
Realizm akımının adını koyan ve öncülüğünü yapan ressam Gustave Courbet’dir. Onun şu sözleri akımı en iyi şekilde tanımlar: “Ben hiç melek görmedim, gösterin çizeyim.” Courbet, 1855’te “Evrensel Sergi” için resimleri kabul edilmeyince, sergi salonunun karşısına kurduğu bir çadırda “Le Réalism” adıyla kişisel sergisini açtı. Courbet akademiyi protesto ediyor ve Ingrés ile kavga ediyordu. Coubet’nin Realizm sergisi ve Realist Manifesto’su sanat tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Courbet, klasik resimden modern resme geçişin de mihenk taşlarındandır.
“Ne romantiklerin ne idealistlerin peşinden gidiyorum. Tek mürşidim doğadır” diyen Courbet, doğadaki ve hayattaki gerçeği tuvalinde yansıtmaya çalışıyordu. Bu yüzden hayal gücünün yerini gözlem ve araştırma almıştır. Böylece hayalî romantik manzaraların ve tarihsel veya mitolojik konuların yerini gündelik hayat alır. İdeal vücut ölçülerinde olmayan, iri yarı ve doğal davranışlarıyla sıradan kişileri resmeder.
Courbet’nin yaşadığı dönem, sınıfsal ve siyasal çatışmaların şiddetli olduğu bir dönemdi; işçi sınıfının siyasal bir güç olarak sahneye çıkıp burjuvazi tarafından zalimce ezilmesinden, Fransız işçilerinin iki ay süren ama tarihte büyük bir iz bırakan Paris Komünü’ne kadar olan dönem. Courbet, Komün hareketine katılmış ve Komün Konseyi’nde kültür komiseri olarak aktif rol oynamıştı. Courbet tuvallerinde emeği, fahişeleri, köylüleri, gündelik hayatın sefil gerçekliğini ve sınıf çelişkisini resmetmişti. Ressamın Atölyesi adlı tablosunda bütün bunları ustalıkla göstermiştir. Resmin sağ tarafında sanatçının dostları ve sanatseverlerin yer aldığı seçkinler, sol tarafında ise fakirler, bohemler, fahişeler, işçiler yer almaktadır.
Dolayısıyla realizm, hem burjuvaziye karşı siyasal bir tepkiyi hem klasisizm ve romantizme karşı sanatsal bir tepkiyi ifade eder. Klasisizm ve romantizm dış dünyadaki nesne ve olayların gözlemlenmesinden (observation) ziyade, temaşa veya seyir eden (contemplation) sanatçının gördüklerini hikâye ve imgeye dönüştürdüğü akımlardır. Oysa realizmde sanatçı dış dünyaya bakıp gördüklerini bir tanıklık veya bilgi gibi anlatmaya çalışır. Realist sanatçı gözleriyle gördüğü “gerçek dünyayı” kaydetmekle ilgilidir.
Empresyonizm ve Manet
Ama aynı dönemde, 19. yüzyılın ortalarında, bazı sanatçılar dış dünyanın gerçekliği ya da doğru bir temsiliyle ilgilenmeyi bırakıp kendilerinde bıraktığı izlenimlerle ilgilenmeye başladılar. 1840’lara gelindiğinde zaten bazı filozof ve sanatçıların çalışmalarıyla artık görme ve algı sürecinin kendisi çeşitli biçimlerde sanatın öncelikli konusu haline gelmişti. Bu minvalde daha sonra sanatçılar dış dünyadaki nesne ve olayların kişinin içinde oluşturduğu izlenimleri ifade etmeyi amaçladılar. Böylece 1874’te empresyonizm doğdu. Bu akımın ilk resimleri de sergi salonlarına kabul edilmemişti. İçinde Monet, Renoir, Degas, Pissarro, Cézanne gibi isimlerin olduğu bir grup ressam, yapıtları reddedilince fotoğrafçı Félix Nadar’ın stüdyosunda sergi açtılar. Eleştirmenler sergilenen resimleri alaycı bir bakışla seyrettiler. Sergideki Monet’nin Impression, Sunrise adlı resminden grubun adı türemiştir.
Empresyonistler de sanatçının hayal ettiğinden ziyade gözünün gördüğünü resmetmek üzere bir manzaradaki görsel izlenimi yakalamaya ilgi duymuşlardır. Diğer yandan tarihsel ve alegorik konulardan uzak durup, modern hayatın gelip geçici anları üzerinde durmuşlardır.
Eduard Manet, realizmden empresyonizme geçişte önemli bir rol oynamıştır. Sanat tarihinde Manet, resimsel temsilin teknik ve tarzlarını değiştiren kişi olarak öne çıkar. Empresyonizmi kuran Manet değildir, ama hareketin öncülüğünü yapan ve onu ileriye taşıyan Manet’dir. Bunu yeni renk teknikleri ve daha önce bilinmeyen birtakım ışık tekniklerini kullanarak yapmıştır. Hatta Michel Foucault’ya göre Manet modern sanatın tarihini başlatan kişidir. Şöyle der: “Bana kalırsa Manet’nin mümkün kıldığı şey, empresyonizmin de ötesinde, bütün bir 20. yüzyıl resmidir.”* Çünkü Foucault’ya göre Manet’nin resmi seyirciye özgürlüğünü geri vermiştir.
Manet’nin modernliği
Manet, hareketli ve doğal perspektifi benimseyerek sabit ve merkezî perspektifi reddetmiştir. Manet böylece seyirciyi harekete geçirerek modern resme geçen süreci başlatmıştır.** Ayrıca, resme doğayı gösterme görevinin verildiği taklide dayalı klasik sanatın karşısına Manet, resmin kendisinin gösterildiği modern sanatı kurmuştur.
Manet, 14. yüzyıldan itibaren, ressamı resmin belli bir yüzeye, kâğıt, duvar, tahta ya da bez üzerine yapılmış olduğu olgusunu unutturmaya, engellemeye, saklamaya zorlayan yerleşik kuraldan kopmuştur. Manet bu kuralı yıkmış, kendini temsil eden resmi yaratmıştır. Derinliği ortadan kaldırmış ve tablo seyredenin önünde hareket edebildiği ve etmek zorunda kaldığı bir uzama dönüşmüştür. Bir Manet tablosuna baktığınız zaman, ressamın tabloyu yapmak için nerede durduğunu ve sizin de sahneyi o şekilde görebilmek için nerede durmanız gerektiğini bilmeniz mümkün değildir. Bu teknikle Manet tablonun temsille seyirciyi sabitleyen veya seyirciye “sadece şuradan bakılır” diyerek sabit bir yere tayin eden bir uzam olmamasını sağlar. Böylece seyirci özgürleşir.
Perspektif, yanılsamaya neden olduğu için taklidin ya da temsilin en önemli bileşenlerinden biridir. Bir tablonun perspektif inşası, istenen derinlik etkisinin ortaya çıkması için, seyircinin doğru uzaklık ve yerde konumlanarak hareketsiz bakmasını gerektirir. Nitekim perspektif seyirciye belirli bir konum tayin ederek, seyirciyi temsil edilen kurmaca mekâna inandırmayı amaçlar. Başka bir deyişle, merkezî perspektifte seyircinin sabit konumu gerçeklik efektini sağlayan koşullarından biridir.
İşte, Manet en sarsıcı tablolarından biri olan Folies-Bergére’de Bir Bar’da bu koşula uymaz. Bu tabloda seyircinin yeri tayin edilemez, çünkü bir değil, hepsi aynı ölçüde gerekli birden çok bakış açısı vardır.*** Manet seyirciye her birinde bulunması gerektiğini hissettirecek şekilde birden çok yer tayin eder. Seyirciyi bir bakış açısından diğerine göndererek, gerçeğin tek bakış açısıyla değil, bakış açılarının çokluğuyla görülebileceğine ve merkezî perspektife dayalı temsilin yapay olduğuna dair bir bilinç oluşturur.
*Michel Foucault, “Manet’nin Sanatı”, Manet, Velazquéz ve Estetik Modernizm içinde, İletişim Yayınları, s. 10
**David Marie, “Ön Yüz/Arka Yüz veya Hareket Halindeki Seyirci”, s. 111
***Carole Talon-Hugon, “Manet ve Seyircinin Şaşkınlığı, s. 89