Memetcan Demiray
Payitaht: Mesut Özil!
Rüya gerçek oldu, Fenerbahçe çok istediği "10 numara"ya kavuştu! Şimdi spor medyası ve taraftar ondan peş peşe asistler, muhteşem goller ve elbette şampiyonluklar bekliyor. Diğer yandan Avrupa basını, bir yıldır futbol oynamayan Mesut'un artık kalitesini değil, "siyasi tercihi"ni tartışıyor. Yoksa ufukta bizleri Ariel Ortega'nın "yerli ve milli" bir versiyonu mu bekliyor?
Hafta içi Die Welt gazetesinde yayınlanan bir siyasi analiz, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın neden Biontech konusuyla ilgili suskun olduğunu sorguluyordu. Öyle ya, "dünyayı kurtaracak" aşının mucitleri Özlem Türeci ve Uğur Şahin, Türkiye kökenliydi. Erdoğan gibi "milliyetçi" bir liderin bu başarıdan pay çıkarması beklenmez miydi?
Marion Sendker imzalı analizde şu sonuca varılıyordu: Eğer Erdoğan, aşının mucitlerini sahiplenir ve kutlarsa Türkiye'deki insanlar da haklı olarak "O zaman biz neden Biontech aşısı olmuyoruz?" diye soracaklardı. Kaldı ki Türeci ve Şahin'in Erdoğan'ın telefonuna bile yanıt vermediği söyleniyordu. Buna rağmen Erdoğan onlara negatif bir tavır alamıyordu. Çünkü İslami basında bile örnek gösterilmiş, halk tarafından sahiplenilmişti Türeci ve Şahin... Şu durumda her akıllı siyasetçinin yapacağı şey "susmak"tı.
BİLİM Mİ, BAYRAK MI?
Sendker, aynı analizde Erdoğan'ın kendini "Türkiye kökenli Almanlar'ın da başkanı" olarak gördüğünü söylüyor ve Mesut Özil'le iki yıl önce yaşananları hatırlatıyordu. O dönem Arsenal'de forma giyen Özil, 24 Haziran seçimleri öncesi Erdoğan'la poz vererek bir anlamda onun kampanyasına destek oluyordu. Bu durum, vatandaşı olmayı seçtiği Almanya'da hiç hoş karşılanmayacak ve aldığı tepkiler karşısında Mesut, "Ayrımcılık ve ırkçılığa maruz kaldım!" diyerek milli takımı bırakacaktı.
Sendker'e göre Türeci ve Şahin ile Mesut Özil arasındaki en temel fark buradaydı. Türeci ve Şahin bir ülkenin değil, bilimin bayrağını taşımaktaydı. "Yerli ve milli"liğe meyleden 2014 "dünya şampiyonu" Mesut'un yolu ise Erdoğan'ın nikâh şahitliği ve nihayet Fenerbahçe'ye çıkacaktı.
BİR SİYASİ FİGÜR OLARAK MESUT...
İlginçtir ki İngiliz ve Amerikan basını, Mesut Özil'in Fenerbahçe'ye transferini daha çok futbol üzerinden ele alıyordu. Arsenal'de COVID-19'a rağmen astronomik maaşından taviz vermeyen Mesut, teknik direktörleriyle de ters düşmüştü. Bu yüzden son bir yıldır forma yüzü bile görmüyordu. Eşine az rastlanır bir oyun kurucu, bir "futbol dehası"ydı. Ama Arsenalliler onu maalesef bir Dennis Bergkamp gibi hatırlamayacaktı.
Alman medyası ise Mesut'un futbolunu tartışmayı çoktan bırakmıştı. Onlar daha ziyade içlerinden yetişen ve zamanında Türkiye'yi değil, kendi milli takımlarını tercih eden bir "evladın" nasıl bir siyasi figüre dönüştüğünü tartışıyorlardı.
LÖW'ÜN YÜZÜNE KAPANAN KAPI
Ve en önemlisi de... 2018'de milli takımdan ayrılan Mesut, kendisini arayan teknik direktörü Joachim Löw'ün telefonlarına bile çıkmamıştı. Bunun üzerine Löw, bizzat Londra'ya gidip konuşmak isteyecek ama Arsenal tesislerinde "Mesut burada değil" cevabını alacaktı. İşte Almanlar, o hadiseyi çok içerlemiş ve bir türlü unutamamıştı.
Hatta daha geçen hafta Almanya Futbol Federasyonu Başkanı Fritz Keller'in bir mektupla Mesut'un gönlünü almaya çalıştığı söyleniyordu. Spor yazarı Patrick Krull, bu mektubu sert bir üslupla eleştirecek, "Mesut dünyanın merkezi değil! Hiçbir zaman da olmadı! Alman futbolunun daha ciddi altyapı sorunları var. Şimdi geçmişi değil, geleceği düşünme zamanı!" diyerek Keller'i adeta topa tutacaktı.
Der Spiegel ise Erdoğan'la arası çok iyi olan Mesut'un nasıl olup da "muhalif" ve "seküler" bir isim olan Ali Koç'un takımına gittiğine anlam veremiyordu. Oysa Fenerbahçe kulüp üyeliğinde 25. yılı dolduran Erdoğan'ın divan beratını daha geçen sene bizzat Ali Koç'un elinden aldığı unutuluyordu.
YOKSA 'YERLİ VE MİLLİ' ORTEGA MI?!
Öyle ya da böyle; hayaller gerçek oldu ve Fenerbahçe çok istediği "dünya yıldızı"na kavuştu. Şimdi herkes Mesut'un eskisi gibi sahada mucizeler yaratmasını ve sarı-lacivertlilerin özlediği şampiyonluklara hızla koşmasını bekliyor.
Ortam böylesine güllük gülistanlıkken kimileri de pişmiş aşa su katıyor ve 2002'de Ariel Ortega'nın Fenerbahçe'ye transferini hatırlatıyor! Yok efendim Ortega da "Dünyanın en iyi 10 numarası" olarak gelmişti de kötü oynayınca "Arjantin köylüsü" ilan edilmiş, altı ay sonra dar kaçmıştı ülkesine!.. Yoksa Mesut'un da başına aynı şeyler gelir mi?
Zaten hocası Erol Bulut'un onu "taşıyıp taşıyamacağı" henüz bilinmiyor, Mesut'un takımda Ozan'ı mı yoksa Pelkas'ı mı "keseceği" şimdiden medyada tartışılıyor. Ve elbette, bazı köşe yazarlarına göre Dünya Kupası kazanması yetmiyor (!); "Bir Alex olması için kendini Fenerbahçe taraftarına ispat etmesi gerekiyor!".
Yoksa tarih kendini mi tekrarlıyor?
Oysa çok önemli bir fark var. Türkiye'nin FIFA klasmanında ilk 10'un içinde olduğu, CNBC-e dizilerinin açık kanalda izlendiği 2002'de Ortega, "alkol sorunu"ndan mimli biri olarak ülkeye gelmişti.
Şimdiyse Mesut, "Payitaht: Abdülhamid"lerin, "Diriliş Ertuğrul"ların vatanına, bir İslam neferi ve "şanlı akıncı" kimliğiyle, selam ve dua ile teşrif ediyor! Ve Türkiye, FIFA klasmanında Cezayir, İran ve Venezuela'nın ardından 32. sırada yer alıyor.
"Acun Abi", Rıdvan Dilmen ve Nihat Özdemir, iyi seyirler diliyor.