Burcin Akgun Unaldi
Modada taşlar yerinden oynarken Fashion Week Istanbul nerede?
Bugün DIOR, MAISON VALENTINO gibi lüksün en büyük evlerinden tutun, JACQUEMUS gibi bağımsız ama iyi çıkış yapmış pek çok tasarımcıya kadar moda endüstrisi Z-kuşağı itkisiyle yepyeni bir yapılanmanın içinde. Kadın hareketi, sürdürülebilirlik, beden olumlama, kapsayıcılık olarak “şimdilik” ilk aşamada sayabileceğimiz dört as, bu kuşağın ağırlıklı olarak önümüze koyduğu ve moda dünyasında taşları yerinden oynatan kavramlar oldu.
Bu sezon itibariyle Mercedes-Benz’in isim sponsorluğundan çıktığı moda haftamız “Fashion Week Istanbul” yeni adı ve yepyeni logosuyla yoluna devam ediyor. 13-16 Nisan arasında dijital -daha doğrusu çevrimiçi- olarak www.fashionweek.istanbul adresinde gerçekleşen FW Istanbul, bu sezon #istanbulpiecedtogether mottosu ile İstanbul’un kültürel mozaiğini tüm dünyaya tanıtmayı hedefledi. Bu kapsamda Vogue Runway, Business of Fashion ve dünyanın en büyük dijital showroom’u JOOR gibi önemli ve uluslararası tanıtımda güçlü platformlarla çok hedefe odaklı işbirlikleri yapması oldukça sevindirici idi.
Moda haftalarının dijitalleşmesi ile daha önce pek çok kez kaleme aldığım bir konu olan geleneksel defilelerin bitişi ve koleksiyonların “yeni nesil” sunumu da tüm dünyada hız kazanmış oldu. Bu noktada artık koleksiyon kadar o koleksiyonu anlatan kısa filmler de önem taşıyor. Koleksiyon tanıtımları artık multidisipliner bir görsel şölen aynı zamanda. Bunu pandemi öncesinde başlatan pek çok tasarımcı vardı ama moda haftaları dijitalleşince hepsi bu noktada buluşmak durumunda kaldı. Biz de FW Istanbul kapsamında 30 kısa filmi izleme şansına sahip olduk, halen hepsi koleksiyon görselleri ile birlikte web sitesinden izlenebilir.
Yörük pazenlerini hiç böyle görmediniz!
Kişisel olarak Hakan Yıldırım ve Tanju Babacan koleksiyonlarını ayrı bir tarafa koymalıyım. Yıldırım, yörük kültürünü rengarenk pazenler çerçevesinden muazzam bir koleksiyona taşımış, kökleri kucaklarken kumaşlarda yeni teknolojileri ve formda ise benzersiz tasarım dilini bir araya getirmiş. Tanju Babacan da mandaladan esinlendiği “Mind’dala” isimli koleksiyonu ile avantgarde tasarımın en iyilerinden birini sundu. Ceren Ocak, Özgür Masur, Lug von Siga, Meltem Özbek ve Baksı Müzesi için ehramı yeniden yorumlayan Hatice Gökçe de koleksiyonları ile kalbimi çalanlar. Ticari kaygıdan uzak olmanın verdiği özgürlükle New Gen IMA ve genç isimlerden oluşan Karma defileleri de yine çok heyecan ve umut vericiydi.
Yerel ögelerin teknoloji ve tasarımla harmanlanması
Moda haftası boyunca koleksiyon hikayelerini bize birer festival filmi tadında anlatan kısa filmler de izledik. Bunlar içinde özellikle Sudi Etuz’unki sıra dışı idi. Teknolojiyi yakın takip eden ve koleksiyonlarında inovasyona daima yer veren tasarımcı bu defa da kısa filmiyle bizi bir bilgisayar oyununa sokuyor, kahramanlar bizi Orta Asya dönemindeki Türk mitolojisi ile harmanlanmış, yeraltı çarşılarında çıkış arayan distopik bir moda yolculuğuna davet ediyordu. Etuz’un tasarımcısı Şansım Adalı, çok ses getiren Unkapanı çarşısı defilesi öncelikli olmak üzere yalnızca bu topraklara özgü, yer yer kitsch, yer yer etnik ögeleri teknoloji ve tasarım ile öyle güzel harmanlıyor ki, bu kısa film de ancak burada geçebilecek orijinal bir hikayeydi. FW Istanbul kapsamında olmasa da yakın zamanda koleksiyonunu sunan Les Benjamins’i de tam bu sebeple anmadan geçemeyeceğim. Bünyamin Aydın da yerel ögeleri sokak kültürünü odağa alarak moda tasarımıyla harmanlama konusunda Türk modasında bir öncü. Sonbahar/Kış ’21 koleksiyonunda 1970 ve 1980’li yılların Türk ralli kültüründen esinlenmiş, nostaljik yarış üniformalarını sert sokak kültürüyle yeniden yorumlayarak adeta o dönemin ralli ikonlarına geçit töreni yapmıştı. Yalnızca böyle birkaç tasarımcımız sadece bugünü değil gelecek kuşağı da göz önüne almayı ihmal etmiyor.
İstanbul’u mekân değil ‘gıda’ olarak kullanmak gerek
Biten haftanın ardından, FW Istanbul bunca sezonun sonunda halen ortak bir dilde buluşabilmiş ve güçlü bir hikâyeyi sahiplenebilmiş değil, hele de elinde “İstanbul” gibi bir mücevher varken. İstanbul’un başka hiçbir yerde eşi benzeri olmayan lokasyonlarında defile yapmak ya da kısa moda filmleri çekmek bunun sadece minicik bir parçası olabilir oysa tüm Anadolu kültürünü bağrında barındıran İstanbul’u sadece mekân değil bir gıda gibi kullanmak çok daha önemli diye düşünüyorum. Türk moda tasarımcılarının çoğu çok başarılı, çok özgün ve doğru stratejilerle bugünün –özellikle Ortadoğulu- müşterisine rahatlıkla satılabilir ama gelecek planı nedir, çünkü gelecek kuşak kendisini içinde görebileceği bir hikâye istiyor? Bugün DIOR, MAISON VALENTINO gibi lüksün en büyük evlerinden tutun, JACQUEMUS gibi bağımsız ama iyi çıkış yapmış pek çok tasarımcıya kadar moda endüstrisi Z-kuşağı itkisiyle yepyeni bir yapılanmanın içinde. Kadın hareketi, sürdürülebilirlik, beden olumlama, kapsayıcılık olarak “şimdilik” ilk aşamada sayabileceğimiz dört as, bu kuşağın ağırlıklı olarak önümüze koyduğu ve moda dünyasında taşları yerinden oynatan kavramlar oldu. Bunlara pandeminin tortusunu ve beklenmedik şekilde hızlanan dijital dönüşümü de eklersek, son birkaç sezondur moda tasarımı bunlarla yoğrularak bir evrim geçirmekte.
Başarılı bir örnek: Kopenhag Moda Haftası
Paris, New York, Milano ve Londra gibi majör moda başkentlerini saymazsak büyük çıkış yapan ve kendine bu devler ligi içinde yer edinme cüreti bulan Kopenhag moda haftası bahsettiğim konuya mükemmel bir örnek: henüz trendy bile değilken sürdürülebilirliği sahiplendi ve hikayesini bunun üzerine kurguladı, elbette bunda halihazırda Kuzey Avrupa’nın iklim konusunu içselleştirdiği bu sebeple de kolaylıkla sahiplenebildiği bir kavram olmasının da etkisi var. Politika bu sebeple sadece siyasetten ibaret değil.
Konuya bu noktadan bakarsak, tasarımcılarımızın pek azı dışında, Z kuşağının seveceği, benimseyeceği bir tasarımcı markası yok; anlık ve dürtüsel ama gelecek hedefi çok da olmayan ya da en azından ifade edilemeyen, oysa müthiş yetenekli tasarımcılarımız var. Evet taşlar yerinden oynadı ve kartlar yeniden dağıtılıyor, masada iyi bir el almak için İstanbul gibi bir hazine, Anadolu gibi bir miras, artık sessiz kalmayı kabul etmeyen bir gençlik elde var; multidisipliner bir bakışla, teknolojik inovasyonu es geçmeyen, bu toprakların tabulaştırdığı şeylere karşı cesur söylemleri olan, kıyafetten önce bir hikâye veren tasarımcıların zamanı artık.