Memetcan Demiray
Kavala
Elbet bir gün buluşacağız. Duble kahve ve kurabiye... Fesleğenli karides ve uzo... Rebetiko ve aşkla!.. Nea Peramos sahilinde, masmavi yarınlarda!..
Duyuyor musun Kavala, Sotiria Bellou çalıyor radyoda. "Min klais - Ağlama"... "Küçük evlerimiz. Sanki sessiz kışlalar. Yazlarımız kısa. Kışlarımız sonsuzlar".
Kavala'ya ilk gittiğimde 11-12 yaşlarında olmalıyım. Limanın hemen karşısında Galaxy Otel, sahilin solunda birkaç taverna... Cennetti adeta!.. Ne yediğimizi pek hatırlamıyorum. Babam uzo içerdi ama benim aklım caddenin diğer ucundaki lunaparkta!.. Dünya "çarpışan arabalar" değil henüz. Benliğim rengârenk bir seyahatte, dönme dolapta!..
Dönüşte tatilimizi anlatmamızı isteyen Türkçe hocama "Yunanistan şehirleri ne kadar güzel. Biz İstanbul'u nasıl bu hale getirdik?" temalı bir kompozisyon yazacaktım. Disiplin soruşturması, gözaltı, "milli ve manevi değerlere hakaret"?.. Hayır... O "anti-demokratik" denen 90'larda 10 üzerinden 9 alacaktım.
DOĞU-BATI SENTEZİ
Kavala'ya ikinci gidişim 2013'te oldu. Limanın hemen karşısında Galaxy Otel, sahilin solunda birkaç taverna... Olduğu yerde duruyordu! Hatta Zafira'nın şef garsonu... O bile çeyrek asır sonra yerli yerinde, bizi selamlıyordu. Lunapark açık mı?.. Bilmem. O çocuk çoktan büyümüş, nihayet ilk uzosunu içiyordu!
Derken önce Apiko, ardından Taverna Vosporos'a gelecekti sıra... Duvarda eski Konstantinoupoli resimleri... Belli ki var bunun altında da "mübadele" hikâyeleri... Neyse, fesleğenli karides güzel. Peki yoğurtlu ve pancarlı Bizans salatasına ne demeli?!
Sabahları açık büfe kahvaltıda ançüezden taze çırpılmış peynirli omlete, dünya lezzetleri... Öğleyin "erkek kıraathanesi"nde duble Greek coffee, yanına meşhur Kavala kurabiyesi... Akşama doğru Mehmet Ali Paşa Müzesi, sonra yeni açılan Grill Bros.'ta hamburger-patates keyfi... "Kültürleri buluşturmak" böyle bir şey miydi? "Doğu'yla Batı arasında bir köprüyüz" derdi lise hocalarımız. Onları daha iyi anlıyordum şimdi...
BİRAZCIK HUZUR UĞRUNA...
Tütün Müzesi ve Venizelou caddesi gezmeleri bitince vakit, Brickwall Pub'a gitme vaktiydi! Barmen Sakis biraz "milliyetçi" miydi? Ne fark eder? Çat pat Yunanca anlaştığımız gecelerde bizi bir araya getiren "punk isyanı" ve müzikti. Ama sonra otele doğru o dört yüz metrelik yol yok mu? Bitmek bilmezdi. Sabahki baş ağrısının müsebbibi de elbette 50'lik Magnus Magister'i 3 avroya satan Rodos bira lobileriydi!
Şaka tabii... Huzur dolu bu kadim kentte tek suçlu, olsa olsa marina civarına "çift sıra" park edenlerdi. Gök mavi, deniz mavi, Kavala'nın hayat dolu gözleri hepsinden mavi!.. Nea Peramos plajında ailesi yemek yerken sessizce kumlarda oynayan bir çocuk... Barış ve sükunet Kavala'nın ritmiydi.
Derken bir gün yine Selanik dönüşü arabamın motoru yanacaktı. Güç bela bulunan bir çekici, oto tamirci ve günler süren onarım süreci... Cepte üç otuz para, gergin bekleyiş, çaresizlik... Lunapark ışıl ışıldı caddenin ucunda ama çocukluk şimdi çok gerilerdeydi. Çarpışan arabalar gibi sessizce volta attığım otel odasında Kavala, artık sadece pencereden izleyebildiğim iki kilometrelik bir hapishaneydi.
HİÇBİR ŞEY BOŞA GİTMEZ!
İşte böyle Kavala... Bugünlerde senin adını duydukça nedense hüzünleniyorum. Peynirli omlet yaptım bu sabah. Gözlerim doluyor, onu bile zar zor yiyorum.
Sürekli fotoğrafların çıkıyor karşıma... Neden ayrı düştüğümüzü bir türlü anlayamıyorum. Kalkıp geleyim desem; pasaportuydu, vizesiydi... Yapamıyorum. "Sen gel" desem, imkânsız; biliyorum. Meriç Nehri, dikenli teller, hudut kapıları bizi ayırıyor. Sonsuz mu bu kış sahi? Hem kimin nerede yaşayacağına kim, nasıl karar veriyor?
Dimdik yokuşların inatçı, her çıkışın bir inişi olacağını söylüyor. Tarihi surların asil ve mağrur. Omonias'ta hayat devam ediyor.
Ah Kavala... Gökyüzü ayrı mavi, denizi ayrı mavi, gözleri masmavi Kavala... Reva mı bu bize, en başta da sana?.. Bak şimdi de Manos Loizos çalıyor radyoda... "Tipota den pai hameno"...
"Hiçbir şey boşa gitmedi, boşa geçen hayatında. Rüyanı diriltiyorum, her 'neden?' diye sorduğunda"...