Memetcan Demiray
İçimizdeki Kuzey Kore...
Kim Jong-un'un ülkesi o kadar içe kapalı ki halkın şehir değiştirmek için bile 'izin kâğıdı'na ihtiyacı olduğu söyleniyor. 21. yüzyılda böylesi bir izolasyon pek çoğumuza akıl almaz geliyor! Peki içinde bulunduğumuz toplum bize ne kadar 'özgürlük' vadediyor? Kaçımız Arjantin'de güzel bir biftek ile şarabı eşleştirecek, kaçımız Manila sokaklarında aylak aylak yürüyebileceğiz?
Son iki yılda Kuzey Kore'den Güney Kore'ye resmî yollarla kaç kişinin geçtiğini tahmin edebilir misiniz? Bir milyon?.. 500 bin?.. 10 bin?.. Bilemediniz! Cevap koca bir sıfır (0)!
Geçen hafta Die Welt gazetesinde Kuzey Kore'nin izolasyonunu konu eden Torsten Krauel, bu ilginç bilgiyi veriyor ve Kim Jong-un diktatörlüğünü Doğu Almanya ile mukayese ediyordu. Örneğin iki Almanya arasındaki en gergin dönem olan 1983'te bile iki milyon Batı Alman Doğu'ya, yaklaşık bir buçuk milyon Doğu Alman da Batı'ya seyahat edebilmişti. Bölünmüş Kore'de ise Kuzey'den Güney'e son geçiş 2018'de, Olimpiyat nedeniyle gerçekleşmişti. Çoğu sporcu ve görevlilerden oluşan 809 kişilik kafile, "kapalı" ortamda yolculuk yapmış ve adeta kışlalarda konaklamıştı. Tıpkı Kim Ki-duk'un 2016 tarihli şaheseri "Ağ" filminde yanlışlıkla yolu Güney'e düşen balıkçının ortamı görmemek için gözlerini sıkı sıkı kapaması gibi... Kuzeylilerin Güney'i görmemesi başarıyla sağlanmıştı!
BİR 'HAİN'LİK TÜRÜ: DIŞA AÇILMAK!..
Krauel'e göre Doğu Almanya ile Kuzey Kore arasındaki tek fark bu sınır geçişkenliği değildi. Örneğin Doğu Almanya'nın bilim ve iş insanları, dünyayı tanıyorlardı ve bu sayede Berlin Duvarı yıkılınca "Batı"ya kolayca entegre olmuşlardı. Oysa Kuzey Kore'de insanların evrensel edebiyat ve sanata ulaşması bile neredeyse imkânsızdı. O kadar ki Kuzey Koreliler haberleri devletin izin verdiği kapsam ve ölçüde, devlet kanallarından alıyorlardı. Cep telefonlarından Çin operatörüne bağlanıp yurt dışındaki akrabalarını arayabilenlerin "hain" diye damgalanması da olasıydı! Kuzeylilerin Güney'i görebildikleri tek yer ise kadim Kaesong kentiydi. Kaesong'dan yaklaşık 40 kilometre uzaktaki Seul'ün yansımasını görebilmek için öncelikle açık bir hava ve iyi bir dürbün şarttı!
PARAN YOKSA 'DÜNYA' DA YOK!
Bundan olsa gerek, Torsten Krauel yazısına "Gökteki Ay bile Kuzeyliler için dış dünyadan daha tanıdık" başlığını atmıştı! Kuzey'de bir vatandaşın bırakın ülkeden çıkmak, şehir değiştirmek için bile "izin" kâğıtlarına ihtiyacı vardı. Sahiden de 21. yüzyılda böyle bir "içe kapanma" akıl almazdı!
Ama biraz düşününce, biz "demokratik" ülkelerde yaşayanlar çok mu farklıydık? "Teoride" seyahat en temel insan hakkımızdı ama çok sıkı politikalarla kısıtlanmıştı. Portekiz'de deniz ürünleri tadıp "fado" dinleyebilmek için çoğumuza önce Schengen vizesi lazımdı! Tokyo'nun gece hayatını koklamak, Sydney Limanı civarında yürüyüş yapmak ya da Auckland'dan denize açılıp balinaları izlemekse on binlerce dolara patlardı! Ve yine birçoğumuzun "Kuzey Işıkları"nı görmeden, Karayipler'in ipeksi kumları ve maviliğini teninde hissetmeden, bir Afrika ya da Hint düğününde dans etmeden öleceği de muhakkaktı! Yoksa hepimizin içinde az buçuk Kuzey Kore mi vardı?!
İNTERNET BEDAVA AMA...
Peki hani internet sayesinde küreselleştiğimiz iddiası?.. Yoksa o da yalan mıydı? İşte gece yarıları NBA maçlarını canlı izleyebiliyor, ABD taraftar kültürünün bir parçası olabiliyorduk. Youtube'da dilediğimiz belgeseli buluyor, Werner Herzog'la Sibirya taygasında günlük yaşamı; Antarktika'da, yani yerkürenin en güney ucunda, yaklaşık -30 derecede yaşamayı seçen insanları tanıyorduk. Balkanların yöresel radyolarından köklü üniversitelerin kütüphanelerine, hatta canlı yayında savaş ve çatışmalara tek "tık"la ulaşıyorduk! Hiçbir şey yapamasak Google Maps'in "sarı adam"ını dilediğimiz sokağa koyabiliyor, Göteborg senin, Dakar benim; karış karış gezebiliyorduk! Üstelik de bedavaya!.. İyi de kaçımız Myanmar'ın, Surinam'ın ya da Filipinler'in atlastaki yerini ezbere biliyorduk?
JOHN LENNON'IN HAYALİ 50 YAŞINDA!..
İşte 2021 itibarıyla insanlık böylesi bir çelişkinin içinde yaşıyor. Bu çelişkiden en büyük payı da son 10 yılda evrensel değerlere sırt çeviren ülkemiz alıyor. Venezuela'dan Katar'a, Libya'dan Man Adası'na envaiçeşit iş çevirenler "cennet vatan" edebiyatıyla her suçu "dış mihraklar"a atıyor. "Cihan"ı Orta Anadolu, Necip Fazıl Kısakürek ve "şanlı Osmanlı"dan ibaret sayan "milli irade" de buna inanıyor-muş gibi (!) yapıyor! Liverpool'lu bir balıkçının, Ontario'lu bir fırıncının, Kudüs'lü bir terzinin bizimle ne derdi olsun? Kimse bilmiyor!
Dünya da farklı değil aslında... Bir yandan Elon Musk'ın "Hyperloop"u saatte 1000 kilometreyi aşan hızla yeni bir tür toplu ulaşım modeli deniyor. Diğer yandan turizm arttıkça Covid-19'un mutasyonları sınır tanımaksızın gezegene yayılmaya devam ediyor! Çünkü ulus devletler çağında da "özgürlük" denince akla sadece para geliyor.
Berlin Duvarı'nın yıkımına 9 Kasım 1989'da başlandı. Şimdilik Kuzey Kore ile Güney'in birleşmesi mümkün görünmüyor. Ve dünyadaki tüm sınırların kalkması umudu tam 50 yıldır John Lennon'ın "Imagine" şarkısında bir dize olmaktan öteye gidemiyor. Ama "hayalperestlik" bedava sonuçta! Üstelik bir dürbün ve açık hava da gerektirmiyor!