Tuğçe Küçük
GÜZEL ÜLKEMİN İŞSİZ GENÇLERİ
Türkiye’nin boğuşmakta olduğu problemlerin başında işsizlik geliyor. Pandeminin iş gücü piyasalarında yarattığı tahribat ülkemizde işsiz sayısını 10 milyona kadar ulaştırdı… Bir tarafta işsizlikten, yoksulluktan intihar eden vatandaşlarımız, diğer tarafta emek vermeden son model otomobillere binen vatandaşlarımız… İkisi de bu ülkenin insanları ancak birine hayat altın tepside sunulurken diğerine markete tok git deniyor!...
Bu hafta sonu Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) var. Ülkemizin sorunlu eğitim sistemi gündelik sohbetlerin konularını, uzmanların tartışma gündemlerini yıllardır meşgul etmekle birlikte bir arpa boyu yol alındığı da söylenemez!... Adının ve uygulanış biçiminin defalarca değiştirildiği üniversiteye geçiş sınavları, her neslin kaderine etki etmişken değişmeyen bu sınavların biçiminin istikrarsızlığı oldu/olmaya devam ediyor. Yılların emeklerinin, hayallerinin birkaç saatlik bir değerlendirmeyle netice bulduğu bu yarış, çetrefilli yolların son bulduğu yer değil, aksine başlangıcı…
Bütün bunlara ek olarak bu yıl bir de pandemi şartlarında yılın büyük bölümü uzaktan eğitim alarak sınava girecek olan öğrenciler gerçeği var.
Dün ilk oturumu gerçekleşen ve bugün tamamlanacak olan YKS’ye 2.6 milyon aday katılacak. Acaba bu adaylardan kaçı uzaktan eğitime erişim olanağı buldu? Uzaktan eğitime katılabilenlerden ne kadarı bu yılı yüksek verimle tamamladı? Uzun, stresli, yorucu bu yolculuk kaçına yeni yollar açıp kaçının yüzüne kapıyı çarpacak? Peki bu yeni yollar, yeni umutlar, gelecek beklentileri en nihayetinde nereye varıyor? Hayallerle, emekle, özveriyle çıkılan bu meşakkatli yolculuk maalesef büyük bir çoğunluğu mükafatlarla taçlandırmıyor. Ülkemizde üniversite öğrencilerini kampüsün çıkış kapısında işsizlik bekliyor!...
Liyakat eksikliği vasıfsızlaşmayı getiriyor
TÜİK 2021’in 2. çeyreğinde işsizliği 4 milyon 511 olarak açıkladı. Ancak DİSK-AR’ın verilerine göre bu rakam gerçeği yansıtmıyor. İşin içine işten çıkarma yasağı, umudunu kaybettiği için iş aramaktan vazgeçenler, zamana bağlı eksik istihdam edilenler de eklendiğinde bu sayı 10 milyona dayanıyor. Yani gerçek işsizlik sayısı bir yılda 2,5 milyon kişi daha artmış durumda!
Covid-19 salgının işgücü piyasalarında yarattığı tahribattan en çok etkilenen kesim ise gençler…
Bu noktada ülkemizin birbirine eklemlenmiş iki problemi olan eğitim ve işsizlik üzerine düşünülmeli ama gerçekten düşünülmeli!...
Üniversite eğitiminin günden güne niteliksizleştiği ülkemizde umutlarla, gelecek hayalleriyle, bütçe zorlamalarıyla üniversiteye başlayan gençlerden kaçı alanında yetkinlik kazanarak mezun oldum diyebilir? Acaba kaçı mezun olduktan sonra hayalindeki mesleği yapabiliyor? Aslında bunun cevabını Türkiye’de yaşayan herkes biliyor. Ülkemizde sayısız üniversite, sayısız bölüm seçeneği haliyle sayısız mezun var. Bunların birçoğu da kendi işini yapamıyor.
Bunun da ötesinde iş arama kervanına katılan gençler liyakata dayalı bir seçime tabi değil ki!... Bu da gençlerin milyonlarca işsiz arasından emeği ile sıyrılma umudunu daha da düşürüyor. Eğitimdeki niteliksizliğe eklenen liyakat eksikliği kurumlardaki niteliksizliği de beraberinde getiriyor.
İşsizlik sosyal bir problemdir
Her ailenin içinde en az bir tane işsiz bulunan ülkemizde, işsizlik sadece ekonomik bir problem değil, aynı zamanda sosyal bir problemdir de. Çünkü çalışmak sadece gelir elde etmek değil, kişinin kendini geliştirmesi, özgüven kazanması, sosyal hayata karışması, toplumsal aidiyet hissetmesi hususları için de elzemdir. İşsizlikse, kişinin özgüvenini kaybetmesine, kendine ve topluma öfkelenmesine, kendini yalnız ve toplumdan dışlanmış hissetmesine en nihayetinde kendini topluma kapatmasına yol açan bir durumdur. İşsizliğin sebep olduğu kayıplar beraberinde bireye psikolojik bir yıkımı da getirir. Kısacası ülkemizde milyonların boğuştuğu işsizlik problemi yoksulluk, suç, psikolojik çöküntü, intihar gibi diğer toplumsal sorunların da bir bakıma kaynağını oluşturuyor.
Bir kesim emek vermeden, ter dökmeden en iyi arabalara binen, en iyi yemekleri yiyen, altın varaklı evlerde yaşayan elitlerden oluşurken geri kalanlara yetinmeyi bilme güzellemeleri yapılıyor. Ne utanç ki bu ülke, gazetelerinde markete tok gidin manşetini gördü… Ülkemizin bu insanlarına teknolojik dünyada akıllı telefon kullanmak bile lüks oldu…
Türkiye’nin gençleri, çocukları, ununu eleyip eleğini asmış bu ülkede emek vermişvermeye devam eden insanları bunları hak etmiyor…
Nâzım Hikmet diyor ya;
‘Bursa da havlucu Recebe,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,
fakir köylü Hatçe kadına,
ırgat Süleymana düşman,
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman…’