Tuğçe Küçük
ERKEĞİN ‘ERKEKLİKLE’ İMTİHANI
Aslında görünür olan, çoğunlukla konuşulan erkek egemen toplum yapısının öteki konumundaki kadın için dezavantaj yarattığı olsa da ataerkil zihniyetin kadınlara olduğu gibi erkeklere de zarar verdiği su götürmez bir gerçektir. Toplumsal baskı içerisinde yetiştiren erkekler hayat boyu fiziksel ve duygusal olarak güçlü olmak zorunda, daha doğrusu –mış gibi yaparak erkekliği kaybetme korkusuyla yaşamak zorundadır.
Üniversite yıllarında okulda toplumsal cinsiyet konusunda farkındalık yaratmak için çeşitli etkinlikler hazırlıyorduk. Bunlardan biri cinsiyetler ve cinsel kimlikler hakkında panolar düzenlemekti. Bir gün hazırladığımız panonun önünde dururken rüzgarla birlikte pankartlar uçtu. Oradan geçenlerden biri LGBTİ+ hakkında olan karta doğru bakarak ben bunu yerden kaldırmam dedi.
LGBTİ+ hakkında yaptığımız çalışmalar farkındalık amacına ulaşmaktan ziyade üniversiteli genç erkeklerin eşcinselliğe olan mesafeli bakışını net bir şekilde gözler önüne seriyordu.
Sertlik, saldırganlık, güç, öfke ‘erkek’ olmayı tanımlayan elzem özelliklerken; naiflik, sevecenlik, nezaket gibi ‘kadın’sı özelliklere sahip olmak bir yana dursun eşcinsellik hakkında bilgiler veren bir pankartı yerden kaldırmak bile erkekliğe halel getirebilecek bir felakettir. Hayat boyu fiziksel ve duygusal anlamda kaya gibi görünmeye çalışarak ‘erkek’ olmayı hak etmenin peşinde koşmanın gerçek felaket olduğunun farkında olmayanlar için…!
İçindeki ‘kadınsı’lıktan korkma!
Ataerkil düzenin erkeğe yüklediği nitelikler, ‘erkek’ olmanın yazısız kuralları doğuştan gelen, biyolojik olarak erkeğe özgü olan davranış biçimleri gibi kodlanmış, kabul edilmiş, sorgulanmaksızın süregelmiştir. Oysa erkeklik; içten gelen, doğuştan olan, ebedi ve ezeli olan değildir. Aksine toplumsal olarak inşa edilir. Kültürün içinde yaratılır. Erkekliğe dair tanımlar özellikle kadına atfedilen özelliklerin karşıt konumuna yerleştirilerek belirginleşmektedir. Bu nedenle erkekler, diğer erkekler tarafından ‘kadınsı’ olmak ithamlarıyla alaya alınmaktan çekinirler. Ama aynı zamanda kendileri de diğer erkeklere bunu yaparak bu toksik, baskılayıcı, homofobik erkekliğin sürdürülmesine katkıda bulunurlar.
Freud’un da deyimiyle eğer şaka yapmanın işlevi endişeleri azaltmaksa, erkekler oldukça panik içerisinde olmalılar.
Erkeklik, -mış gibi yapma hali
Öyleyse, ataerkilliğin hüküm sürdüğü dünyada erkekler; kadınlardan, ırksal ve cinsel azınlıklardan ‘erkeklik’in çizdiği belirgin çerçevenin sınırları içerisinde kaldıkları müddetçe daha özgürlerdir.
Çünkü ‘sen nasıl erkeksin?’ sorusu daha çocukken başlar. Ömür boyu devam edecek olan erkek olma yarışı süresince de bu soru erkek olmakla imtihanı olanların peşini bırakmaz. Çünkü erkekler ağlamaz, erkekler hiçbir şeyden korkmaz, erkekler cesurdur, güçlüdür, serttir…
Bu toplumsal baskı içerisinde yetiştiren erkekler hayat boyu fiziksel ve duygusal olarak güçlü olmak zorunda, daha doğrusu –mış gibi yaparak erkekliği kaybetme korkusuyla yaşamak zorundadır.
Erkeklik bir zehir
‘Erkeklik’ ve ‘kadınlık’ pratiklerinin biyolojik olmayan, insanın doğasından gelmeyen, kültür ile öğrenilen davranış biçimleri olduğunu söylemiştik. Böylece toplumsal kabule göre dışlanan, ayıplanan, hakarete uğrayan olmamak için erkek de kadın da bazı insani duygulardan, tepkilerden feragat etmek durumundadır.
Aslında görünür olan, çoğunlukla konuşulan erkek egemen toplum yapısının öteki konumundaki kadın için dezavantaj yarattığı olsa da ataerkil zihniyetin kadınlara olduğu gibi erkeklere de zarar verdiği su götürmez bir gerçektir.
Duygusal yönü bastırılmış, şiddet ve tahakkümü öğrenerek büyümüş bir erkeğin zora düştüğü bir anda aklına iktidar sahibi olanın kendisi olduğu geliyor. Böyle bir hal içindeyken de şiddet ve tahakkümü uygulamaktan çekinmiyor. Hatta bazı durumlarda şiddet ve tahakküm uygulamayan erkeğin erkekliği sorgulanıyor. Tam da bu sebeple erkekliğin sopası erkeği de dize getiriyor.
Sözün özü, şiddeti, zorbalığı, tahakkümü erkeklik yaratıyor. Üstelik hem kadına karşı, hem farklı cinsel yönelimlere karşı hem de erkekliğin içinde…
Hocam Tayfun Atay’ın bütün bu tartışmaları özetleyen, çarpıcı ve bir o kadar da düşündürücü bir cümlesi var.
Erkeklik en çok erkeği ezer!
Erkeklik yarışının insan olma hallerimizde açtığı yaraları fark edene dek haykırmaya devam, -erkeklik en çok erkeği ezer…