Ezgi Gizem Gülümser
Erdi Işık: Yazarı yok sayan yönetmen anlayışını doğru bulmuyorum
Tiyatro oyun yazarı Erdi Işık ile oyun yazma sürecinden, aldığı yazarlık eğitiminden, en biricik oyun karakterinden ve yazarlıkta analitik zekadan konuştuk.
Her bir oyunu yazmanızın çıkış noktaları neydi?
Dali’nin Kadınları, orijinal adıyla “Görkemli Domatesli Pasta”nın fikri 2015 yılında Sarajevo’da ortaya çıktı. Sarajevo’da Tiyatro doktorası yaptım -şu sıralar doktora tezimin savunmasına hazırlanıyorum- ve Bosna’daki sahne derslerimizden birinde tarihte yer etmiş ünlü isimlerin hayatlarını incelemiş, onlar için monologlar yazmış ve canlandırmıştık. Ben de ortak özellikleri ‘intihar’ ve ‘sanat’ olan 4 kadını (Marilyn Monroe, Virginia Woolf, Edith Piaf ve Frida Kahlo) aynı sahnede hayal ettim ve onun üzerine ütopik bir evrende bu kadınları bir araya getirdim. Oyunum ilk olarak Türkiye’de sahnelendi ve sahnelenmeye de devam ediyor; ancak Bosna Şehir Tiyatrosu repertuvarına da dahil edildi. Yakın gelecekte orada da sahnelenmesini bekliyorum.
İkinci oyunum ‘Sultana’ ise aslında benim mini dizi projemdi; ancak Galataperform Yeni Metin Yeni Tiyatro atölyeleri kapsamında projeyi oyunlaştırma kararı aldım ve 2 kişilik bir kadın oyunu haline getirdim. En başından beri, Taşra Kabare ile yapmak istedim. Sevgili Cemal Toktaş ve Nergis Öztürk, projeyi çok sevdi, sahiplendi ve kabarelerine uygun bir oyun olarak sahneledi. Oyun maalesef Taşra Kabare’nin kapanmasıyla, 4 kez sahnelenebildi. Bu da en büyük yaramdır; ama inanıyorum ki bir gün aynı ekiple, yeniden Taşra Kabare bünyesi altında hayata geçecek.
‘’Hipokrat’’ babamın hastalığı sürecinde 10’dan fazla hastanede geçirmiş olduğum vakitlerde yazdığım bir oyun. Fikrini ilk olarak Canan’la (Ergüder), ardından Kayhan’la (Berkin) paylaşmış ve onların da desteği üzerine geliştirip ilk taslağını tek kişilik bir erkek oyunu olarak yazmıştım. Sonrasında yine aynı ekiple istişare ederek, bir de kadın versiyonunu yazsam nasıl bir şey çıkar ortaya diye kafa yorduk ve aynı temayla başka bir kurgu üzerinden kadın versiyonunu yazdım. En sonunda da sizin de izlediğiniz (kadın ve erkek monologlarının birleştirilmiş) versiyonu ortaya çıktı. Projenin başından beri, Canan ve Kenan’la (Ece) ilerlemiştik, sonrasında Toy İstanbul sağ olsun oyunumuza destek çıktı ve her anlamda, hepimizin içine sinen güzel bir oyun oldu.
Son oyunum “10 Saniye” de çok güzel bir oyun oldu. Yan Etki ile uzun zamandır çalışmak istiyorduk. Hatırlar mısınız bilmiyorum ama hamile bir kediyi, pittbull’un önüne atıp, kedinin ölümüne sebep olan 3 çocuğun haberi çıkmıştı. Gençlerden biri, gazetecilere “Seni öldürsem acımam, kediye mi üzüleceğim” demişti. Bu haberden yola çıkarak, yazdığım bir oyun oldu 10 Saniye. Aynı zamanda hepimiz tarafından ‘kutsal’ sayılan annelik ve öğretmenlik üzerine de düşündürmek istedim seyircileri. Amacımıza da ulaştığımızı düşünüyorum.
Yazarlık eğitiminizden de bahseder misiniz?
Az önce belirttiğim gibi, Sarajevo’da Tiyatro doktorası yapıyorum. Bosna’daki sistem tam bir fabrika sistemi. Oyunculuk eğitimi alan öğrenciler, aynı zamanda sinema, yazarlık ve yapımcılık eğitimleri de alabiliyor. Çok büyük bir şanstı benim için orada eğitim almak. Çünkü ilk yazarlık eğitimimi, Bosna’nın Oscar ödüllü yönetmeni ve senaristi Danis Tanovic’ten aldım. Hayatın kendisinin bir hikaye olduğunu, gerçek olaylara kurgu katarak olanı anlattığını söyler o her zaman. Bana da beni gerçekten etkileyen bir olay, haber, görüntü üzerinden yazmayı öğreten kendisidir. Almanya’da okuduğum dönemde de Dusseldorf Capitol Theatre’de oyun yazarlığı dersleri almıştım. Türkiye’ye geldiğimde ise Galataperform’un Yeni Metin Yeni Tiyatro atölyelerine katıldım. 3 yıl düzenli olarak temel-ileri ve ustalık seviyelerinde oyun yazarlığı eğitimi aldım. Kendilerinden çok şey öğrendim. Bu vesileyle, Galataperform ailesine çok teşekkür ederim. Her şeyden önce yazarlarına, oyun yazarlığına ve Türk tiyatrosuna katkıda bulundukları için…
Yazarlıkta analitik zekanın gerekliliğine inanıyor musunuz?
Analitik düşünme yapısının yazarlıkta işe yaradığını söyleyebilirim. Benim için araştırma süreci çok uzun oluyor. Yazmak istediğin fikir üzerine, okumak, izlemek, konuşmak, bilgi almak vs. Sonrasında oyunu kurgularken analitik düşünüyorum. Her ayrıntıya dikkat etmek, kelimeleri doğru seçmek, yanlış bir şey söylememek ve de en önemlisi anlatmak istediğin derdi net bir şekilde ortaya koymada analitik zekandan faydalanmak zorunda kalıyorsun.
Yazdığınız oyunlarda en biricik karakteriniz hangisi ve neden?
Hipokrat oyunumdaki “Furkan” karakteri. Belki de yazdığım oyunlar arasında en nefret edilen karakter, ama bence çok gerçek. Benden ve çevremden çok fazla iz taşıyor. İnsanların bu karakteri sevmemesinin sebeplerinden birisinin de toplumdaki ‘ikiyüzlülüğü’ net bir şekilde vurguladığından dolayı olduğunu düşünüyorum.
Yazdığınız bir oyunu sahnede izlerken ne hissediyorsunuz?
Heyecan, mutluluk ve korku. Özellikle geçtiğimiz sezon, Hipokrat ve 10 Saniye’nin neredeyse tüm İstanbul gösterimlerini izledim. Her seferinde aynı heyecan, mutluluk ve korku vardı. Sahnede bir şey ters gidecek diye, ödüm kopuyor. Panik atağı olan birisiyim. O sebeple, oyunlarımı izlerken aklımdan geçenleri duysanız çok şaşırırsınız. Her ne kadar pandemi kurbanı da olsak, geçtiğimiz sezonun kendi adıma çok verimli olduğunu düşünüyorum. Çok iyi ekiplerle, yönetmenlerle ve oyuncularla çalışma imkanım oldu. Umarım en kısa zamanda, tekrar aynı heyecan, mutluluk ve “korkuyla” oyunlarımı sahnede izleme imkanım olur.
Yazar tiyatroda nerede duruyor sizce?
Merkezinde. Yazar olmadan, metin olmadan tiyatrodan bahsetmek mümkün mü? İyi bir oyun, her şeyden önce iyi bir ekip çalışması. O sebeple, yazarı yok sayan yönetmen anlayışını doğru bulmuyorum.
Pandemi sonrası yeni oyun projesi var mı?
Dali’nin Kadınları, Hipokrat ve 10 Saniye devam edecek. Pandemi sürecinde 4 yeni oyun yazdım. Hepsinin çalışmalarına yavaş yavaş da olsa başladık. Sanırım ilk olarak yine TOY İstanbul yapımı olan, Kayhan Berkin’in yönettiği “Düğün Şarkıcısı” oyunumuzu sahneye koyacağız. Şu an için hangi oyunlarımın sahneleneceğinden ziyade, pandeminin bir an önce sona ermesini, yeniden korkusuzca ve mutlulukla oyun izleyebilmeyi bekliyorum. Tiyatroyu çok özledim, çok özledik. İzninle, bu röportaj vesilesiyle tüm okuyuculardan tiyatroculara sahip çıkmalarını, seslerini duymalarını ve desteklemelerini rica ediyorum!..