Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

En 'lüks' ramazanlar sizinle olsun!

Hey gidi hey... Beş yıldızlı otellerde somonlu, kebaplı "açık büfe" iftarlar çok gerilerde kaldı! Şimdi marketlerin tavuk bulyon, burgu makarna, mango aromalı soda ve toz halde tavukgöğsü içeren "mega paket"leriyle oruç bozuluyor! İşte Türkiye'de "dinbaz"lığın 20 yılda geldiği nokta... Peki "karamsar filozof" Schopenhauer buna ne diyor?

Çocukluğum "dindar" bir evde geçti. Dindar derken, cumhuriyetin ilk kuşak öğretmenlerinden olan dedeannem elbette "Kemalizm"in sadık neferlerindendi. Buna karşılık beş vakit namazını kılar, başını da "eşarp"la örterdi. Ağzına bir yudum içki değdiğini görmedim. Ama Yeni Rakı da buzdolabımızda asla eksik değildi ve dileyen aile fertleri, dilediğini yapmakta serbestti! Tıpkı 80'lerin "Türkiye ortalaması" gibi... Eğlencenin dozu  mu kaçtı? En fazla duyacağımız, dedeannenin dilinden zarifçe dökülen "Allah ikrahlık versin" cümlesiydi.
Bizim evde ramazan, 30 kasetlik Kur'an-ı Kerim çantasının kütüphaneden inmesiyle başlardı. Bir odada "heavy metal" dinleyen ben, salonda Tayyar Altıkulaç'ın Bakara tilaveti... Hayatımızdaki tek değişiklikti. Ve tabii mahalledeki yoksul komşulara "gizlice" gönderilen erzak desteği... Ne şaşaalı iftar sofraları, ne gösteriş için misafirlikler... Her şey dört duvar arasında olup biterdi. Hem ramazan dediğin zaten "tevazu" demek değil miydi?
Herkesi kendimiz gibi sandığımız, "internetsiz" zamanlardı ve 2000'lerde AKP ile bunun pek de böyle olmadığı anlaşılacaktı!

TARHANA MI 'PANNA COTTA' MI?!


Şimdi devir "inançları serbestçe yaşama" devriydi. Bunun için de devleti ayetlerle, surelerle yönetmek şarttı! Konvoylarla gidilen "cuma"lar, Diyanet Holding'li açılış törenleri zaman içinde sıradanlaşacaktı. Çember sakallı medya ve holding patronları, son model Mercedes'li, "full makyaj" türbanlı bacılar... "Başörtü mağduriyeti"nden geldiğimiz noktaydı.
Rock festivalleri birer birer iptal olurken minarelerin sesi sonuna kadar açılıyor, ekranları "cihat"lı, kafa koparmalı "tarihî" diziler kaplıyordu. Ve itikadın "kamusal alan"a inmesi için en güzel fırsatlardan biri tabii ki ramazandı!
Evde huşu içinde ezan dinleyip tarhana içilen günler geçen yüzyılda kalmıştı. Artık dindar vatandaşlar orucunu belediyelerin dev çadırlarında bozuyor, kent meydanları tabldot kuyruklarından geçilmiyordu. "Yeni sosyete" içinse beş yıldızlı otellerin "açık büfe" iftarları başlamıştı! "Fasıllı sandal sefaları" İslamcı gazeteleri süslüyor, Boğaz'daki şık restoranlar mahyalara nazır bir akşam vadediyordu. Maksat kendini açlıkla sınayıp fakirlerin halini anlamak değil mi? İşte Madison'un "roof"unda, tasavvuf müziği eşliğinde gerdan çorbası, provansal soslu levrek ve orman meyveli "panna cotta" tam da bunun için vardı!
Ne "kutlu bir yürüyüş", nasıl bir maneviyat sevdası!.. Sonunda "ejder meyveli smoothie", Medine hurmasının pabucunu dama attırmıştı.

3 TAKSİTLE İFTAR KEYFİ!..


Ama hazıra dağ dayanmayacak, ilk ekonomik krizle masal son bulacaktı. Takvimler 2022'yi gösterdiğinde motorin 25, dolar 15 liraya dayanmış, "şahlanma" yarım kalmıştı. Bunun sofralara yansıması da kaçınılmazdı.
İşte Hilton'un açık büfe iftarı 390 liraya kadar düşüyor ama "kampanya siteleri"nde üç taksitle satılıyordu! Hey gidi günler... Sonunda şatafat da kredi kartına bağlanmıştı.
Bu ani fakirleşme en çok da zincir marketlerin "ramazan kolileri"nde anlaşılacaktı. Eskiden gözü kapalı alınan bu paketler de artık ateş pahasıydı! "Bereket kolisi" örneğin; alt tarafı sıvı yağ, çay ve küp şeker içermekteydi. Gerisi? Tavuk bulyon, hazır çorba, burgu makarna, salça ve çikolatalı puding!.. 99,90 liraya aile boyu "gurmelik"!..
Bir üst versiyon "lezzet paketi"ne 200 gram zeytin ve 500 gram irmik ekleniyor, fiyat 169,90'a çıkıyordu. En üstte ise tüm marketlerin sözleşmiş gibi 269,90'a sattığı koli vardı. Ve "süper", "mega" gibi adlarla ramazanın ruhunu (!) yakalayacak; envaiçeşit gazoz, mango aromalı soda, dört çeşit bakliyatla "ziyafet" sunacaktı! Ne garip... 20 yıllık bir sürecin sonunda 200 gram helva "lüks" halini almıştı.

JUMBO DEV RAMAZAN HEDİYE PAKETİ?!


İnternet siteleri de bu zor süreçte vatandaşımızın yanındaydı. İşte "12 parça makarna seti"... Sadece 107 liraydı! İki reçel, 400 gram çay ve 360 gram zeytinden oluşan "sahur paketi" peki?.. 149 lira 90 kuruşa ve ücretsiz kargo fırsatıyla kapınızdaydı!
12 paket mantı alana Heinz ketçap - mayonez hediyeydi ve sıkı durun: Alt tarafı 429 TL'ydi! Kayseri seninle gurur duyuyor firma sahibi!..
Tabii bütün seçeneklerimiz tel şehriye ve kuskustan ibaret değildi. Zira şu dünyada "şarküteri" diye de bir şey vardı ve arada protein almak lazımdı. "Jumbo Dev Ramazan Hediye Paketi" tam da bu ihtiyacımız için karşımızdaydı. İçinde neler yoktu ki... Peynir, sucuk, tereyağı, Uşak tarhanası ve iki kilo hırtlak turşusu!.. Tam 1300 lira değerindeydi! Azıcık da ağzımız tatlansın mı? O halde 20 gram Kozan balı içeren altılı "bolluk" bakliyat paketi tam bize göreydi!

KOZMOS İKRAHLIK VERSİN!


Ağlanacak halimize gülüyor, böyle tuhaf bir ortamda 2022'nin ramazanını idrak etmeye hazırlanıyoruz. Yarım kilo pastırma 150 lira, en basit fıstıklı baklava 120'den başlıyor ve "11 ayın sultanı" hayli zor geçeceğe benziyor. Eskiden büyüklerimiz "Nerede o eski ramazanlar" dediğinde tebessüm ederdik. Bu kez iş ciddi görünüyor. Nihat Hoca bile "ağlayan mağara duvarı"nı ve fakirliğin nimetlerini canlı yayında anlatırken eski "tadı" vereceğe benzemiyor!
Güllaç ve pide fiyatları uçmuş, şimdi de patateste "kıtlık" olur mu deniyor. Aşırı nüfusa savaş şartları ve üretim darlığı eklenince buhran da kaçınılmaz oluyor. Sudan'da örneğin... Sonbaharda neredeyse 18 milyon kişinin yiyecek bulamayacağı öngörülüyor. Türkiye'de önce "seküler kesim"ler konforunu kaybetmişti. Şimdi "milli irade" de "siyasal İslam"ın sürdürülebilir olmadığını yaşayarak öğreniyor.
Schopenhauer, acılar kaçınılmaz olduğuna göre çok da kafayı takmamayı, anın tadını çıkarmayı önerir. Tarihin "karamsar filozof"u bile bugünün Türkiye'sinde "Polyanna" kalıyor.
300 bin lira maaş alan bürokratlar... "3000 dolarla 5000 lira aynı" diyenler... "Köprü geçiş garantisini vatandaşa yüklemiyoruz" açıklamaları... Adeta birileri bizimle eğleniyor!
Ne denir ki... "Kozmos ihraklık versin"... Ve tüm samimi dindarların ramazanı sağlıkla, huzurla geçsin.


AYDIN ABİ'NİN ARDINDAN


Onunla 1997'de, Cumhuriyet'te stajyer muhabirken tanışmıştım. O "liberal", biz "hızlı solcu" gençleriz ya... Odasına gidip kendisine "Kansız devrim mi olur?!" diye hesap sorduğumu (!) hatırlıyorum. Aydın Abi'nin cevabı "Kan görmek istiyorsan kasaba git!" olmuştu.
Yıllar yıllar sonra Cumhuriyet duruşmaları için Silivri Cezaevi'nde karşılaştığımızda o anıyı konuşup gülüşmüştük. "Profesyonel sanık" Aydın Engin, o gün de hepimizden daha enerjik, daha dik, daha cesurdu. Ve yıllar içinde "barış"ı hepimizin kafasına "tırmıklaya tırmıklaya" sokmuştu.
Meslektaşı ve yakın arkadaşı dedem Atilla Karsan'ın vefat ettiğini söylediğimde sadece sustu, ellerini "Git, git!" der gibi iki yana sallayıp uzaklaştı. O jestte hem saf bir acı, hem de kabullenmeme vardı.
24 Mart akşamüstü bir haber aldım. Ve gözümü ekrandan kaçırıp ellerimi iki yana salladım.
 


Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi