Memetcan Demiray
Doya doya distopya!..
Şimdilerde puan her şey... Gündüz ofiste "performansı ölçülen" Ahmet, akşam lahmacun siparişi getiren kurye Mehmet'i "değerlendiriyor". İngiltere'de dijital "konfor alanı"na hapsolan "Z kuşağı"nın sosyal anksiyete yaşadığı, içki içmekten bile korktuğu ortaya çıkıyor. Böyle "Acunsu" bir dünyada Finlandiya başbakanı, sırf partide eğlendi diye "eleme potası"na girebiliyor!
Şu sıralar en büyük derdiniz ne? Basra'dan gelen sıcak hava dalgası mı? Sokak araları esiyor aslında ama evler azıcık bunaltıcı... Bir damacana su 30 lirayı aşmış, otomobil fiyatları arşa ulaşmış. Fakirlik?.. Kime ne ki?! Gelecek kaygısı, Ukrayna savaşı, Tayvan krizi?.. Aşk olsun... "Masterchef" ve "Doya Doya Moda"nın yeni sezonunda yarışmacılar "var olma mücadelesi" verirken sizinkiler de dert mi?!
Baksanıza! Somer, Mehmet ve Danilo şefler yine full karizmayla karşımızdaydı! İyi polis, kötü polis ve "polizia della gastronomia"... Çünkü çok kültürlülük jüriliğin doğasında vardı! Her şeyin en iyisini onlar biliyor, tecrübelerini bizlerle paylaşıyorlardı. Ve yarışmacılar... Saçı topuz, dövmeli erkekler; bandanalı kızlar... Askeri nizamda tezgâhın başındaydı ve şeflerin gözüne girmek için 40 dakikada kuzu çevirmeye, levrek marine etmeye hazırdı! Ya yetişmezse?.. İşte o zaman Mehmet Şef'ten "büyük sıkıntı" (!) çıkardı. Hızlı olacaksın, haydi, son 30 saniye! Ve sonuç: O avokado yatağında istiridye hiç olmuş muydu öyle? İrmik helvasının karamel dolgusu çok tatsızdı ve kimse kusura bakmasın: Gnocchi yapmayı bilmeyenin böyle "üst düzey" bir arenada ne işi vardı?!
BİR TABAK PİLAVDA FIRTINA!..
Gerilim müziği, konseyler, dokunulmazlık oyunu, eleme potası... "Acunsu" mutfağın olmazsa olmazlarıydı! Bir tabak pilavda fırtına kopup yemekler tadıldıktan sonra şimdi şeflerin karşısında buğulu gözler ve ürkek bakışlarla "hazır ol"da duran gençler için karar anıydı. Elenenler için "sona gelinmiş" demekti. Aşçı önlüğünü kapanlar peki? Onlar jüri tarafından "seçilmiş", anlı şanlı "gün birincileri"ydi! Ve yarın da tabaklarını "beğendirmek" için büyük hayallerle "wok"ların, "rondo"ların başına geçeceklerdi. Tıpkı kendilerinden önceki yüzlercesi gibi...
TV8'in bir diğer "hit"i "Doya Doya Moda"da da amaç jüriyi etkilemekti. Bunun için dudağı dolgulu, elmacık kemiğine kadar estetikli genç kadınların "en şık kombinleri" seçmesi yeterliydi. İşte Banu!.. "Avangart" konseptiyle Uğurkan Beeeay'den 10 almayı başarmıştı! Oysa beyaz "crop"u eflatun jüponla eşleyen Aleyna... Gülşah Saraçoğlu'nun hışmına uğrayacaktı! Sonra? Yine jürinin karar anı, gergin bekleyiş, buğulu gözler ve podyumda "hazır ol" vaziyeti... Acaba "Doya Doya Moda villası"na bu hafta kim veda edecekti?
HERKES 'MASTER', HERKES ŞEF...
Elbette cevaptan bize neydi?! Neticede izlediğimiz, "sabun köpüğü" bir şov değil miydi? İyi de ya hayatımız?.. O da çoktandır benzer bir "dijital yaşam savaşı"na dönüşmemiş miydi? Google önünden geçtiğimiz markete bile puan vermemizi istiyor, Netflix izlediğimiz diziye yorumumuzu bekliyordu. Bozuk çıkan bir yoğurdu sosyal medyada "ifşa etmek"... Üretici firma için kabustan beterdi! Yaşasın iletişim devrimi, yaşasın serbest rekabet... Cep telefonu sahibi herkes artık gurme, gezi yazarı ve film eleştirmeniydi!
Ama her şey karşılıklı tabii... Dolap'ta eski gömleğini mi sattın? Ürün kalitesinden yapılan pakete, birileri de bize "yıldız" verecekti. BlaBla'da yolculuk mu yaptın? Şoför misafirini, misafir de şoförü değerlendirecekti. Çöpçatanlık siteleri bile çiftlere "memnuniyetini" sorup kişilerin "flört karnesi"ni oluşturmaya hazırlanıyordu. Nilsu buluşmaya geç geldi, eksi... Berke çok espriliydi, artı... Ve işin en fenası... Alacağınız her yorum ve puan sonsuza dek "sanal sicil"inizde yazılı kalacaktı.
HIZ 5, SERVİS 5, LEZZET 0!..
Her yarışmacının bir jüri üyesi, her jüri üyesinin bir yarışmacı olduğu yepyeni bir sosyal düzendi etrafımızdaki... Herkesin kaderi bir anlığına da olsa bir diğerinin elinde olabilirdi. Zira ikiye bölünmüş bu toplumda "sınıflar arası" geçişkenlik hayli esnekti. Gündüz ofiste performansı ölçülen "köle" Ahmet, akşam evine yemek siparişi getiren kurye Mehmet karşısında "efendi"ydi. Hele lahmacunlar soğuk gelsin. Trendsepeti'ni açar, sıfırı verirdi! Çok hızlı, beş beşlik servis edilen yaşam kavgası... Lezzetse zehir gibi acıydı.
Nitekim The Guardian'da hafta içi yayımlanan bir araştırma, İngiltere'de "Z kuşağı"nın aşırı temkinli yaşadığını ortaya koyuyordu. Mükemmelik uğruna hayatı denetim altında tutmaya çalışan gençler, sosyalleşmek istemiyor, internette sadece "kendi gibi" arkadaşlarıyla "konfor alanı"nda iletişim kurmayı tercih ediyordu. Terapistlere göre 11-25 yaş arası nesil yeni tecrübeler yaşamaktan, risk almaktan çok çekiniyor, sosyal anksiyeteye sürükleniyordu. Ve en ilginci... "Vaktinden önce yaşlanmış" görünen bu nesil aşırı kaygıdan dolayı çok çok az içki içiyordu. Nasıl yani? Otokontrolün böylesi... Aldous Huxley'nin "soma"yla efsunlanan "Cesur Yeni Dünya"sında bile görülmemişti.
ÖZGÜRLÜK DANSTIR!
Mamafih hafta içi Finlandiya başbakanının başına gelenler de gençlerin endişesini haklı çıkarıyor. Yırtık şortla dolaşan, rock festivallerine katılan Sanna Marin'in içkili-danslı parti görüntüleri internete sızdırılınca ortalık ayağa kalkıyor. Sosyal medya "konseyi"nin uyuşturucu testi talep ettiği Marin, bir anda kendini "eleme potası"nda buluyor. Eh, sanal jürinin huzurunda daima "ayık", "hazır ol"da ve "kusursuz" olmak gerekiyor.
Die Welt gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Ulf Poschardt, Marin'i eleştirenlere "aptal" derken, "Üstü çıplak yaşlı Putin ya da 'başı kapalı' Erdoğan Türkiye'si değil; 36 yaşında özgürce dans eden bir kadındır Batı'nın simgesi" diye hatırlatmak zorunda kalıyor. Bir Twitter kullanıcısı ise "Siyasetçilerin yolsuzlukları, savaş suçları bu kadar tartışılmadı" derken hayretini dile getiriyor.
Ama boşuna... Okulda yılın sadece iki günü "karne heyecanı" yaşanan dönem geride kaldı. İnsanlık şimdi her an, her saniye yeni bir teste tabi tutuluyor.
"Yapay Zekâsızlık" kitabının yazarı Meredith Broussard'a göre iş yerlerinde yapılan son derece bilimsel puanlamalar bile boşuna aslında... Zira bireyler, makineler gibi matematikle işlemiyor.
Gel de bunu Mehmet Şef'e, Uğurkan Beeeay'e anlat... 10... 9... 8... "Doya Doya Distopya"nın yeni bölümü az sonra başlıyor!