Süreyya Su
Çocukta cinselliğe karşı savaş tertipleri
Çocuk ve gençlerin cinselliği 18. yüzyılda toplumsal bir sorun haline gelir. Pedagog ve doktorlar çocukların mastürbasyon alışkanlıklarıyla kökü kurutulması gereken bir salgın hastalıkmış gibi mücadele ettiler. Çocuk ve gençlerin cinselliğinin ortaya çıkabileceği her yere gözetim ve denetim araçları yerleştirildi, yaptıklarından pişmanlık duymaları için vicdan tuzakları kuruldu, anne-babalar ve eğitmenler ikaz edildi, onlara her çocuğun günaha eğilimli olduğu ve çocuklarını yeterince denetlemedikleri takdirde kendilerinin de günahkar olacakları inancı aşılandı
Foucault, “18. yüzyılda iktidar tekniklerinin büyük yeniliklerinden birinin ekonomik ve politik bir sorun olarak ‘nüfus’un ortaya çıkması” olduğunu söyler. Nitekim, yüzyıllardır üzerinde tarım yapılan kırsal alanın çitlenmesiyle feodal toplum çözünüp fabrikalar etrafında kurulan yeni kentlere dağıldıktan sonra, insanlar üst üste yığılarak sefil bir kalabalık oluşturunca Batı’da farklı boyutlarıyla bir nüfus sorunu ortaya çıktı. Temelde sorun yeni oluşan kalabalık nüfusu bir zenginlik kaynağına, işgücüne, çalışma kapasitesi olan bir insan kaynağına dönüştürmekti. Yöneticiler bu uğurda, nüfus sorununu çözmek için doğum, ölüm, ömür, doğurganlık, sağlık, hastalık, beslenme ve barınma konularıyla ilgilenmeye başladılar.
Ama özellikle nüfus sorununun merkezine cinsellik yerleşmişti. Çünkü nüfus sorunuyla ilgili temel konuların çıkış yeri cinsellikti. Doğum oranı, meşru ve gayrı meşru doğumlar, evlenme yaşı, cinsel ilişkinin başlama yaşı ve sıklığı, bu ilişkileri doğurgan veya kısır kılma yolları, gebeliği önleyici uygulamalar; hepsini çözümlemeye kalkınca sonuçta zorunlu olarak yol cinselliğe çıkmaktadır.
Politik bir mesele olarak cinsellik
Tarıma dayalı bir düzende bir ülkenin zengin ve güçlü olması nüfusunun çok olmasını gerektiriyordu. Sadece ekonomik olarak değil, politik olarak da; askeri güç demek kalabalık bir orduya sahip olmak demekti. Bu anlayış sanayi toplumunda da geçerliydi. Ama nüfusun çokluğu önemli olduğu kadar sorunluydu da. Sanayi toplumunda bir ülkenin geleceğinin ve zenginliğinin sadece nüfusun fazlalığına değil, niteliği ve sağlığına da bağlı olduğu görüldü. Bu bağlamda devletler toplumdaki evlenme kuralları ve ailelerin örgütlenmesiyle beraber cinsel faaliyetlerle de ilgilenmeye başladılar. Eskiden zenginlerin, bekârların ve çapkınların üreme amaçlı olmayan ve haz peşindeki cinsel hayatları, ahlâken kınamanın ötesine geçerek müdahale edilmesi gereken bir sorun haline geldi.
Merkantilist politikaların gereği olarak nüfus artışı olumlu görülüyordu ama doğum kontrolü de gündeme gelmişti. Nüfusu konjonktüre göre bazen doğumu teşvik edici bazen de kısıtlayıcı yönde kontrol edebilecek iyi hesaplanmış düzenlemelere ihtiyaç duyuluyordu. Bu saikle iki politika icat edildi: nüfusun biyo-politikası ve bedenin anatomi-politikası.
Bu iki politika biçimi aracılığıyla devlet yurttaşlarının cinselliğini bilmeyi, disipline etmeyi ve denetlemeyi, aynı zamanda yurttaşlarının da cinselliklerini kendi kendilerine denetleme becerisine sahip olmasını sağlamaya çalışıyordu. Cinsellik, hem devlet hem yurttaş için kamusal bir göreve dönüştü; söylemler, bilgiler, çözümlemeler ve kurallardan oluşan bir düzene tabi oldu (bkz. Michel Foucault, Cinselliğin Tarihi, c:1, s. 33).
Çocukların ve gençlerin cinselliği sorunu
Cinselliğin asetik veya püriten bir ahlaki söylemin düzenine tabi olmasından çocuklar da çok etkilendi. Çocukların cinsellikle ilişkisi tamamen yasaklandı ve bedenleri cinsellikten yalıtıldı. Böylece çocukların cinsellikle teması kesilmeye çalışıldı. Oysa Rönesans’ta bile hala çocuklarla yetişkinler ve hatta öğretmenlerle öğrenciler arasında cinsellik konuşulan bir konuydu. Erasmus, gayet rahat bir şekilde öğrencilerine iyi bir fahişe seçimiyle ilgili öğütler veriyordu. Ama 17. yüzyıla, yani kapitalizmin geliştiği ve Sanayi Devrimi’nin hazırlıklarının tamamlandığı döneme gelindiğinde artık hiçbir pedagog çocuklarla cinsel içerikli bir sohbete girebilecek cesareti kendinde bulamıyordu. Protestanlık, Reform ile Katolik hegemonyayı kırıp ekonomik alanı özgürleştirirken, cinsel alandaki denetimi bazı koşullarda daha katı şekilde devam ettirdi.
Ama Katolik dünyada cinsellik hakkında suskunluğun yerine Protestan dünyada açık sözlülük vardı. Yeni kurulan Protestan ahlaki söylemin düzeninde cinsellik konuşulduğunda kıkırdanan, gülüşülen bir konu olmaktan çıkıp, arzuya hitap etmeyen duygusuz bir doğal olay olarak ele alınmaya başladı. Cinsellik üzerinde susulan bir konu olmaktan bilimsel bir konu olmaya dönüştü.
Çocuk ve gençlerin cinselliği 18. yüzyılda toplumsal bir sorun haline gelir. Pedagog ve doktorlar çocukların mastürbasyon alışkanlıklarıyla kökü kurutulması gereken bir salgın hastalıkmış gibi mücadele ettiler. Çocuk ve gençlerin cinselliğinin ortaya çıkabileceği her yere gözetim ve denetim araçları yerleştirildi, yaptıklarından pişmanlık duymaları için vicdan tuzakları kuruldu, ısrarla doğru yola getirici nasihatler edildi, anne-babalar ve eğitmenler ikaz edildi, onlara her çocuğun günaha eğilimli olduğu ve çocuklarını yeterince denetlemedikleri takdirde kendilerinin de günahkar olacakları inancı aşılandı. Bu, çocuk ve gençler tarafından keşfedilirse bir daha bırakamayacakları şekilde kendilerini esir alacak haz bağımlılığı tehdidi karşısında sürekli teyakkuzda olunması öğütlendi.
Cinsellik hakkında sükut yerine söz
Doktorlar bu konuda okul müdürleri, öğretmenler ve aileleri tavsiyeler verdiler. Öğretmenler öğrencileri karşılarına alarak nasihat ettiler. Çocuklar için ahlaki ve tıbbi örnekler içeren bilgilendirici kitaplar yazıldı. Öğrencilerin cinselliğini kuşatan kurallar, öğütler, örnekler, bilgilerden oluşan bir yazın ortaya çıktı. Çocuk ve gençlerin cinselliğinin böyle ahlaki bir söylemin düzenine tabi olması Alman filantropik hareketiyle doruğa ulaştı. Amaç, çocuk ve gençlerin cinselliğinin denetimi ve eğitimini bir daha asla günah işlemeye neden olmayacak şekilde düzenlenmekti. Yapılan düzenleme sayesinde çocuk ve gençlerin cinsellik hakkında suskun ve cahil kalması yerine akla ve dine uygun, ahlaki ve doğru bilgiye sahip olması öngörülüyordu.
1776’da düzenlenen bir törenle bu ilkeler çerçevesinde bir programın uygulandığı okulda okuyan öğrenciler seçkin konukların huzuruna çıkarıldı. Bu tören bilgi yarışması ile gençlerin cinsellik hakkında kazandıkları bilgi birikimini sergiledikleri bir gösteriydi. Çocuk ve gençlere verilen cinsel eğitimin başarısını göstermek için dönemin Almanya’sında ileri gelen herkes davet edilmişti. Çok az kişi daveti geri çevirdi; bunlardan biri Goethe idi.
Davetlilerin önünde öğretmenler, öğrencilere cinsellik, doğum, üreme ile ilgili sorular soruyor ve öğrenciler utanmadan ve sıkılmadan soruları gayet açıkça cevaplıyorlardı. Hiçbir yersiz ve yakışıksız gülme öğrencilerin ciddiyetini bozmuyordu. Sadece bilakis bazı davetlilerden okul yöneticilerinin kınadığı kıkırdamalar gelmişti. Sonuçta büyüklerin önünde cinselliğin üstünü bilimsel söylemle örtmeyi becerebilen gürbüz oğlan çocuklar ve gençler alkışı hak etmişti.
Pedagoji çocuk ve gençlerin cinselliğini zorla susturmak yerine belli bir sınır içinde söze dökmeye imkân veriyordu. Çocukların ve gençlerin cinselliği, 18. yüzyıldan beri, etrafı kurumsal ve söylemsel tertibatlarla kuşatılmış bir alan haline gelmiştir. Cinsellikten söz etmek ancak cinsellik bilimi (scientia sexualis) ile sınırlı olarak mümkündür. Cinsellik bilimi birçok alanı kapsar: tıp, psikiyatri, hukuk, kriminoloji, vs. Cinsellik üzerine susmak değil artık konuşmak özendirilir; artık cinsellik anlatılmak zorundadır.
Foucault’nun dediği gibi, “Modern toplumların özgüllüğü cinselliği gölgede kalmaya zorlamaları değil, (…) kendilerini sürekli cinsellikten söz etmeye zorlamalarıdır.” (c:1, s. 41)