Blues: Amerikan mavisinin en koyu tonu

Blues, Mississippi, Alabama, Louisiana, Texas gibi, köleliğin uzun süre uygulandığı ve toplum üzerinde derin etkiler bıraktığı Amerika’nın Güney eyaletlerinde ortaya çıktı. Pamuk ve pirinç tarlalarında, fabrikalarda ve limanlarda çalışan işçiler tek başlarına veya grup halinde, işbaşında veya dinlenirken şarkılar söylerdi. Bu bağlamda blues’un 19. yüzyılın sonunda veya 20 yüzyılın başında doğduğu söylenir. Yani köleliğin kalktığı bir dönemde doğmuş, kökeni kölelikten gelen bir müziktir blues.

Blues, hüznün ve melankolinin ama neşenin, aşkın, umudun ve bunların hepsini kuşatan özgürlük arzusunun en tutkulu, en yanık sesidir. Blues’un, Amerikan toplumundaki siyah insanların köle hayatı durumlarıyla yakın ve duygusal ilişkisi nedeniyle, açık bir şekilde derinden politik bir içeriği ve anlamı vardır. Blues, Mississippi, Alabama, Louisiana, Texas gibi, köleliğin uzun süre uygulandığı ve toplum üzerinde derin etkiler bıraktığı Amerika’nın Güney eyaletlerinde ortaya çıkmıştır. Pamuk ve pirinç tarlalarında, fabrikalarda ve limanlarda çalışan işçiler tek başlarına veya grup halinde, işbaşında veya dinlenirken şarkılar söylerdi. Bu bağlamda blues’un 19. yüzyılın sonunda veya 20 yüzyılın başında doğduğu söylenir. Yani köleliğin kalktığı bir dönemde doğmuş, kökeni kölelikten gelen bir müziktir blues.
Dolayısıyla blues modern bir müziktir; kölelik sonrası Amerikan kent kültürüne ait özgün bir müziktir. Blues’un kökeni Amerikan toplumundaki siyahların kölelik zamanlarından gelse de, kölelik zamanında siyahlar blues çalıp, söylemiyordu. Zaten, o zamanlar blues diye bir müzik türü yoktu. Blues’un kökeni kölelikten gelmektedir derken, müziğin tarihsel ve toplumsal temeline işaret edilmektedir. Amerika’daki siyah toplumun hayatı genel olarak, kölelik ve ırk ayrımcılığı tarafından şekillenmiştir; köleliğe ait anılar yirminci yüzyılın başından itibaren ve bugüne kadar siyah toplumun duygu ve tavrını belirlemekte ve politik bilincini güdümlemektedir. Amerika’da köleliğin kaldırılmasından bu yana siyahlar kendi kimliklerini ve kültürlerini kurmaya çalışıyorlar.
Blues’un bu kimlik ve kültür inşasında oynadığı rolü anlamak için, siyahlara kölelik günlerinden miras kalan psikolojik etkiler ve kültürel biçimler önemlidir: çiftliklerde ve fabrikalarda işçilerin söylediği şarkılar, ilahiler, eğlence şarkıları vs.
Blues’un 19. yüzyılın sonunda nasıl ve neden doğduğunu anlamak için, önce köleliğe bakmamız gerekir. Başkan Lincoln’ün Özgürlük Bildirgesi 1863’te Boston’da bir kilisede okunduktan sonra kölelerin sevinç çığlıklarıyla kölelik, kâğıt üstünde de olsa sona ermiştir.
Kölelik
Kuzey Amerika kolonilerine getirilen ilk köleler, aslında bir süre çalıştıktan sonra özgürlüklerine kavuşacakları sözü verilen sözleşmeli işçilerdi. Fakat 17. yüzyılın sonlarına gelindiğinde kölelik kalıcı hale geldi. 1661’de Virginia kolonisi köleliği yasallaştırdı ve diğer koloniler de hemen onu takip etti.
Tütün, köle işgücüne dayanan ilk önemli üründü; bunun peşinden pirinç, şeker ve pamuk geliyordu. Ürünler çeşitlenip, üretim artarken, daha çok sayıda Afrikalı köleye ihtiyaç duyuluyordu. Birçok Afrikalı kandırılıp, tuzağa düşürülüp, esir alınıp, satın alınıp köle gemilerine bindiriliyor ve dehşet verici koşullarda Atlantik Denizi’nin ötesine taşınıyordu. Zincirlenip ambara tıkış tıkış yerleştirilenlerin birçoğu gemilerde hastalık, susuzluk ve havasızlıktan ölüyordu. Ölenlerin cesetleri denize atılıyordu. Yaklaşık üç yüzyıllık bir dönemde Kuzey ve Güney Amerika’ya taşınan 30 milyon Afrikalı kölenin yarısı gemilerden sağ çıkabildi.
Amerikan Bağımsızlık Savaşı sırasında (1775-1783), Kuzey eyaletleri köleliği yasa dışı ilan ettiyse de, Güney’de kölelik sürdü. Çünkü Güney eyaletlerinin ekonomisi büyük ölçüde tarıma ve tarımsal üretim de köleliğe dayanıyordu. Dolayısıyla Güneyli çiftlik sahipleri köleliğin kaldırılmasını istemiyorlardı. Kölelik yasal olarak kaldırıldığında da Güney’de kölelik yasadışı olarak devam etti. Hatta yasakla köleler karaborsaya düştü ve ticari değerleri arttı.
Güney’in yalnızca maddi zenginliği değil, maddi uygarlığı da kölelerin eseridir. Köleler yalnızca tarımsal üretimde değil, binaların, limanların, köprülerin, yolların inşasında da kullanıldılar. Büyük çiftlik sahipleri kölelerini, daha kârlı olduğu durumlarda, inşaat şirketlerine kiralıyorlardı. Bu durum, aynı işlere talip yoksul beyazlar arasında büyük öfkeye neden oluyordu. Köleler, bu yoksul beyazlar tarafından iş bulamamanın nedeni olarak görülüyordu. Nihayet, bu yoksul beyazların tepkisinin de sayesinde kölelik Amerika’nın bütününde yasaklandı.
Köle tacirleri tarafından yurtlarından koparılmış, korku ve şaşkınlık içindeki Afrikalı köleler, kültürlerinden küçük de olsa yanlarında bir şeyler getirmişlerdi. Fakat birçok Afrikalı zorla ve hızla asimile edildi. Aynı yerlerden gelen köleler dağıtılıyor, akrabalarından koparılıyor, birbirlerine yabancı olacakları gruplara ayrılarak yalnızlaştırılıyorlardı. Dinleri ve hatta müzikleri bile yasaklanıyordu. Örneğin Mississippi’de Siyahlar Kanunu, kölelerin aralarında haberleşip isyan çıkarabilecekleri tehlikesine karşı davul çalınmasını yasaklıyordu. Afrika kültüründen getirilip, yaşamasına izin verilenler, sadece, Afrika’da tarlalarda söylenen ritmik çalışma şarkıları gibi, verimliliği sağladığı için Beyazların da işine gelenlerdi. Kölelerin hayatı, dayak ve kırbaçlama gibi cezalar, efendilerinin kapris ve korkularına göre belirlenen yasaklar, sağlık ve diğer ihtiyaçlarının karşılanmasının efendilerinin insafına bırakıldığı keyfi uygulamalardan oluşan dar bir çemberin içine sıkışmıştı.
Paternalizm
Güney eyaletlerinin toplum yapısı paternalist bir yönetim biçimine göre kurulmuştu. Bu paternalist yönetim, bir yandan baskı aygıtının daha kolay çalışmasını sağlarken, diğer yandan köleleri, efendilerin aşırılıklarından, efendilerin sınırsız güçlerini kullanırken acımasız olma eğilimlerini dizginleyerek, zulümden koruyordu. Elbette göreceli olarak ve kısmen… Efendiler kendilerini, beyazlar ve siyahlardan oluşan büyük ve itaatkâr bir ailenin başındaki babalar olarak görüyordu. Tabii ki bu da, “çocuklar” ve “hizmetçiler” üzerinde tahakküm kurmaya zemin hazırlıyordu.
Bu paternalist düzende efendi ve hanımefendi, oğullar ve kızlar, kuzenler, ustabaşılar ve küçük çiftçiler, köle çalıştıranlar, evde çalışan köleler, siyah süt anneler ve tarlada çalışan köleler arasında kurulmuş hiyerarşik ve sabit bir ilişki vardı. Bu düzen, Amerikan toplumu demokrasi, endüstrileşme ve modernleşme ile hızla değişirken gerici bir hale gelmişti. Yirminci yüzyılın başında her ne kadar politik olarak beyaz egemenliği sertliğinden bir şey kaybetmeden devam etse de kültürel hayat “renkleniyor” ve melezleşiyordu.
Siyah ve beyazın karışımı
Siyahlar için de, atalarının Afrika’dan yanlarında getirdikleri küçük kültürel miras el konulduğu ya da korunamadığı için yitip gitmişti. Bunun üzerine başlarda zorla kabul ettirilmeye çalışılan Beyaz kültürü, siyahlar tarafından zamanla dönüştürülüp benimsendi. Afrika’dan getirilen inançlar yasaklanıp yerine Hıristiyanlık dayatılmıştı. Hıristiyanlık siyaha boyanarak kabul edildi. Din, ideolojik bir aygıt olarak, bir disiplin ve denetim aygıtı olarak kullanılıyordu. Siyahlara, eğer beyaz efendilerine itaat ederlerse cennete gidecekleri vaaz ve vaat ediliyordu. Ama zamanla yetişen siyah Hıristiyan din adamları, hitap ettikleri siyah topluluklara örtük olarak eğer dua ederlerse Tanrı’nın onları bir gün özgür kılacağını söylüyordu. Siyahlar tarafından uyarlanan Hıristiyanlık, yepyeni bir toplumsal umut kaynağı olmuştu; o hem güç hem de güven veriyordu.
Siyahlar kiliselerinde Afrikalı sesler ve danslar katarak coşkulu ilahiler söylüyordu. Bu, siyahların yaşama sevincini ve özgürlük umudunu ifade etmekteydi. Diğer taraftan ezilen siyahların acı ve hüznünü ifade etmekteydi. Siyahların hem dini hem seküler müziği genellikle ağıt şeklinde elem ve keder öyküleri anlatır.
Blues Amerikan siyah toplumunun, geleneklerinden beslenen ama burada inşa ettiği modernliğinin ürünü olan bir müziktir; köleleştirilmiş ve ayrımcılıkla dışlanmış, eziyet edilmiş, aşağılanmış bu halk, Amerikan “eritme potası”nda tüm duygu ve heyecanını ifade edeceği bir araç icat etmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süreyya Su Arşivi