Tuğçe Küçük
BATIL İNANÇLAR NEDEN VAR?
Bilinebilirliğin az olduğu zamanlarda da teknolojinin ana unsur olarak hüküm sürdüğü bugünlerde de ilkel insan da modern insan da karşılaştığı sorunlara ruhani çözümler aramıştır, aramakta… Bu bağlamda ortaya çıkan batıl inançlar da bazen form değiştirerek bazen aynı hali ile ortaya çıktığı zamanlardan bu yana insanların hayat pratiklerinin bir parçası olmayı sürdürmekte…
Çocukken kara kedi görünce saçımızı tutardık. Havada bir kuş görmeden de saçımızı bırakmazdık. Çünkü bırakırsak o bize uğursuzluk getirirdi. Ben bu pratiği ilk defa nerede duydum, nasıl öğrendim bilmiyorum ama her şeyden habersiz zavallı kara kedinin uğursuzluk getireceğini düşündüğümden elim saçımda uçan kuşu görmeyi beklediğimi hatırlıyorum.
Arkadaşlarımla birbirimize şaka yapardık, üzerinden atlarım boyun kısa kalır diye… Çünkü bir çocuğun üzerinden atlanırsa boyu kısa kalırmış. Öyle duymuştuk bir yerlerden…
Gözün dalarsa eve misafir gelir, avcun kaşınırsa beklemediğin bir para gelir, gidenin ardından su dökülürse gittiği yerden çabuk döner, damadın düğünden önce gelini görmesi uğursuzluk getirir… Bütün bunları duymadan, öğrenmeden büyüyen var mı?..
Her çocuk, yaşadığı coğrafyanın kültürel özellikleri bağlamında şekillenen ve günümüze kadar nesiller arasında aktarılarak ulaşan batıl inançları öğrenerek büyür. Belki bazıları daha az, bazıları daha fazla duymuştur ama mutlaka karşılaşmıştırhayat boyu da karşılaşmaya devam edecek. Çünkü batıl inançlar, insanlar tarafından bazen içinden çıkamadıkları konulara çözüm üretmek, bazen duygusal olarak rahat hissetmek vb. sebeplerle genellikle toplulukların yaşadığı coğrafyanın ihtiyaçları doğrultusunda ortaya çıkarılıp yayılmış olması dolayısıyla “kültürel”dir. Bu anlamda sözel bir aktarımla toplumdaki varlığını asırlar boyu korumuş olan batıl inançlar, kişinin topluma uyumlu bir birey olma süreçlerine dahi etki edecek, toplumda birleştiriciliğe katkı sağlayacak unsurlardır.
Batıl inançların birleştirici işlevi
Batıl inançların gerçekten de kültürler içinde birleştirici olduğuna dair bir örnek Osmanlı toplum yapısından verilebilir. Nimet Elif Uluğ “Osmanlı'da Batıl İtikatlar ve Büyü” kitabında şöyle diyor:
“Osmanlı yönetici sınıfı ise hiçbir zaman batıl inançların karşısında yer almamıştı. Toplum kozmopolit bir düzende yaşıyordu. Yönetici sınıf belki de şöyle düşünmüş olabilir; toplumu ayrıştırırsak bu büyük bir parçalanmaya neden olur… Zira Osmanlı’da gelenek ve batıl inançların toplumlar arasındaki geçişkenlikleri her alanda olduğu gibi dini hayatta da süregelmekteydi. Örneğin, Osmanlı Müslümanları Ortodoks Hristiyan kültüründen geçmiş olan bir gelenekle ayazmaların kutsallığına inanmışlardır. Nitekim ben de kitabı yazarken bir zamanlar önyargı ile baktığım batıl inançlar konusunun aslında zaman zaman toplumun birleştirici harcı olabildiğini görmüş oldum”.
Öyleyse çok kültürlü Osmanlı örneği üzerinden, batıl inançların iletişim ve etkileşim yoluyla farklı kültürler içinde de var olma olanağı bulacağı hatta bu etkileşimin toplumda birleştiriciliğe katkı sağlayacağı çıkarımlarını yapabiliriz.
Batıl inançlar: psiko-sosyal pratikler
Batıl inançların çıkış noktasına dönecek olursak, onların insanlık tarihi boyunca inanmanın bireyin ve toplumun temel ihtiyaçlarından biri olduğunu söylemek gerekir. Doğası gereği inanma eğilimde olan insanların oluşturduğu topluluklarda çok çeşitli inanç pratikleri ortaya çıkmıştır. Bu çeşitlilik yalnızca dini inançları kapsamaz. Dinlerin dışında büyüsel ve mistik inanışlar, halk inanışları da toplumların yaşam pratiklerine yerleşmiştir.
Bilinebilirliğin az olduğu zamanlarda problemlere çözüm bulmak için ortaya atılan batıl inanışlar oldukça işe de yaramıştır. Mesela gece tırnak kesmenin uğursuzluk getireceği inancı üzerine düşünelim. Elektriğin olmadığı, gece odun ateşi ile aydınlanan loş bir odada tırnak keserken deriye zarar verme olasılığı yüksektir. Bu pratiğin uğursuzluk getireceği inancı, zararı büyük ölçüde ortadan kaldırır. Günümüzde işlevselliği olmasa da bu gelenek aile büyükleri arasında aktarılarak bugünlere kadar gelmiştir.
O halde bu örneğe de yaslanarak, bilgi düzeyinin artmasının, yaşam koşullarının iyileşmesinin, tıbbın ilerlemesinin batıl inançları ortadan kaldıracağı fikrine kapılmak yersizdir. Çünkü batıl inançlar, yukarıda da bahsettiğimiz üzere kültüreldir. Önceki dönemlerde genellikle doğa olayları, sağlık sorunları gibi konularda insanların bilgi eksikliğine dayalı yaşadıkları çaresizlikten doğan batıl inançlar şimdi ise, ekonomik sıkıntılar, hastalıklar, fiziksel ve ruhsal acılar gibi sayılabilecek onlarca sebeple varlığını sürdürmektedir. Eğitim seviyesi, gelişmişlik düzeyi gibi değişkenler bir yana insanın sahip olduğu korku, çaresizlik, geleceği bilme, güvende hissetme, olanlara hükmetme isteği gibi duygular bahsettiğimiz inançları tarihin akışında (belki zaman zaman değişim ve dönüşüme uğrayarak) devam ettirmiştir.
En nihayetinde, tarihin en ilkel toplumlarından modern toplumlarına kadar uzanan batıl inançlar, insanların hayatın içinde karşılaştıkları zorluklara karşı umut ışığı yakan, kaygı düzeylerini azaltan, yaşam motivasyonlarını arttıran psiko-sosyal pratikler bütünüdür.
Yeni dünya insanının inanç pratikleri: New Age
Günümüzde, yaşadığımız coğrafyada varlığını devam ettiren örneklerinden biri de “türbe-merkezli” olarak karşımıza çıkar. Ekonomik açıdan darda olan, çocuğu olmayan, kısmeti açılsın isteyen, başarı isteyen, hastalığına çare arayan kısacası hayatın içinde mücadele edilmeye çalışılan problemlere ilahi bir dokunuşla çözüm aranması yoluyla umut bağlanan türbeler, psikolojik olarak rahatlatıcı bir işlev görmeye hâlâ devam etmekte.
Günümüzde geleneksel bir motivasyon örneği olan türbeler varlığını sürdürdüğü gibi modernleşme ve sekülerleşme ile etkileşerek ortaya çıkan ‘New Age’ denen yeni çağ inanç ve ritüelleri de bulunmaktadır. New Age inanışları eski dini öğretilerden ilham almış olup modern bilim öğeleriyle harmanlanarak ortaya çıkmıştır. Aromaterapi, aura tedavisi, homeopati yoluyla tedavi, doğal ve ruhsal tedavi biçimleri; kristal gücü-iridoloji, “piramid gücü”, refleksoloji, reiki gibi alternatif sağlık pratik ve terapileri; meditasyon, yoga, kuantum, kabala, ufoloji, astral seyahat gibi birçok kavram New Age inanç ve pratikleri olarak kabul edilmekle birlikte kökleri çok eski (paganizm gibi) inanç sistemlerinin öğretilerine dayanır.
New Age akımları, ileri teknoloji içerisinde yaşayan post-modern dünya insanlarının ekonomik olarak zorluk çekmiyor olsa dahi ruhsal bir çıkmazın içinde olduklarından söz eder. Bu anlamda New Age inançlarının görevi insanın içsel huzurunu yeniden sağlamaktır. Elbette batıl inançlarda görüleceği gibi New Age pratikleri de maddi kazanç elde edilen bir alan haline gelmiştir, ancak bu, bir başka yazı konusu.
Sonuçta değerli, doğal bir taştan yapılan kolyeyi boynunda taşıyarak kendini güvende ve huzurlu hisseden; yoga ya da meditasyonla içsel huzurunu sağlayan; taraftarı olduğu takımın kazanması için kendi totemlerini belirleyerek mutlu olan; tıbbın çaresiz kaldığı yerlerde alternatif tıpla hastalığına çözüm arayan; belki saçma da gelse hâlâ eşiğin altından geçmeye çekinen; ayna kırılınca tadı kaçan insan, ilkel olsun modern olsun, karmaşık, güvensiz ve geleceği belirsiz bir hayatın içinde anlam (“manevi huzur”) arayışında olmaya deva ediyor, devam edecek.