Tuğçe Küçük

Tuğçe Küçük

ÂŞIK VEYSEL’İN ANISINA, AŞK’LA!

79 senelik hayatının 72’sini gözleriyle görmeden, kalbiyle görerek yaşayan Âşık Veysel hayatını yaşadığı coğrafyayı, coğrafyanın insanlarını anlayarak, kalp gözüyle içselleştirdiklerini anlatarak tamamlamış. Kullandığı arı dil, anlaması kadar anlaşılmasını da sağlamış… Veysel’in uzun ince yolundan geriye dilden dile dolaşan şiirler, ezgiler kaldı bize ve insanlığa yadigâr…

“Ben giderim adım kalır

Dostlar beni hatırlasın”

Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünden tüm Türkiye’ye açılan Aşık Veysel Şatıroğlu’nun ölümünün üzerinden bugün tam 48 yıl geçti ve şiirleriyle, sazıyla hala hatırlanıyor, anılıyor o…

 “Üçyüz onda geldim dünyaya” dizelerinden de anlaşıldığı gibi 1894’te dünyaya gelen Aşık Veysel 79 senelik ömrünün 72’sini dünyayı gözleriyle görmeden tamamlamış. 48 sene sonra hala adından bahsettiğimiz, şiirlerini okuduğumuz, sazını dinlediğimiz büyük ozan dünyayı kalbiyle birçoğumuzdan çok daha iyi görmüştü!..

Kendi deyimi ile de;

“Eğer gözlerim görseydi toprağı göremezdim. Üzerine basar geçerdim. Şimdi toprağı çok iyi görüyorum, yaşıyorum, hissediyorum...”

7 yaşında yakalandığı çiçek hastalığından sol gözünü kaybetmiş, sağ gözüne perde inmiş, sonraları bir kaza sonucu sağ gözünü de kaybetmişti;

Gözlerini kaybetmesini bu dörtlükle anlatıyor…

“Genç yaşımda felek vurdu başıma / Aldırdım elimden iki gözümü / Yeni değmiş idim yedi yaşıma / Kaybettim baharımı yazımı”

Veysel’in ‘âşık’ olma yolu

“Bağlandım köşede kaldım bir zaman

Nice kimselere dedim el’ aman

On, on beş yaşıma girince hemen

Yavaş yavaş düzen ettim sazımı…”

Veysel, 10 yaşındayken Molla Hüseyin’den ders alarak öğrenmeye başlar saz çalmayı, zaten köyünden de tanıdıktır âşıklara, sazlara şiirlere…  Sazı eline alışı hayatının dönüm noktasıysa da daha büyüğü 1931 yılında Ahmet Kutsi Tecer’in öncülüğünde ‘Sivas Halk Şairleri Bayramı’nın düzenlenmesiyle olur. O, bu bayrama davet edilen 15 kişiden biridir. Üç gün süren bayramın sonunda katılımcılara ‘Halk Şairi’ belgesi verilir. Sazıyla, şiirleriyle ve artık belgesiyle de ‘halk şairi’ olarak, önce Anadolu’yu sonra tüm Türkiye’yi bucak bucak gezer. Elbette, âşıklık geleneğine verdiği emekle, Âşık Veysel diye ünlenir ve adı dilden dile dolaşmaya başlar…

Bu bayramdan sonra Ahmet Kutsi Tecer’le olan bağlantısını koparmayan Âşık Veysel, yıllar sonra Tecer için “dilimin bağını çözdü” demişti.

Gelenek ile çağdaşı kavuşturan Köy Enstitüleri

Köy Enstitüleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş bir uygarlık inşa etme yolunda yaptığı en kıymetli hamlelerden biridir. Anadolu köylerinden bazılarının bugün bile okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeğini biliyoruz. 1940’lı yıllarda Anadolu köylerine ilkokul öğretmeni yetiştirmek amacıyla kurulan köy enstitülerinde öğrenciler, hem toplum eğitmeni hem de okul öğretmenleri olarak yetiştirilmiştir. Bu öğrenciler, okullarının, kalacak yurtlarının inşası için de eğitilmiş ve çalışmış, yörenin özelliklerine göre üretime katılmıştır.

Eğitim öğretim fırsatını seçkin bir kitleden çıkarıp Anadolu’ya yayan, kültürel eğitime ek olarak tarıma da katılım sağlama işlevi ile öne çıkan köy enstitüleri projesinin eğitmenlerinden biri de Aşık Veysel’di. Köy Enstitüleri öğrencileri, mutlaka bir enstrüman çalmayı öğrenerek mezun oluyorlardı.  Onun dünyayı gördüğü pencereyi şekillendiren unsurlardan biri de Köy Enstitüleri’ndeki deneyimleriydi. Şiirlerinde, Cumhuriyet devrimlerini, toprağın bereketini, okulu, okumayı, eğitimi, dostluğu, birliği, yaşamı anlattı. Burada birçok şair, yazar, sanatçı tanıdı.

Köy Enstitüleri’nde tanıdığı dostlarından Sabahattin Eyüboğlu, Âşık Veysel için şöyle der;

‘Veysel, halkça düşünüp konuşuyor. İşte yeni Türk şairlerinin çok başka yollardan gelip halk şiiriyle ve Veysel ile buluştukları nokta da budur. Hem halktan hem kendinden olma; hem düpedüz Türkçe hem kendince konuşma, kaybolmadan toplumla kaynaşma ve çokluğa katılma…’

Sivrialan’dan Türkiye’ye, gelenekten çağdaşa uzanan deneyim

Âşıklık geleneğine aşina bir ortamda doğup büyümüştür Âşık Veysel. Molla Hüseyin’den sonra Salman Baba ile, Kürt Kasım ile, köyün dedeleri ile olan etkileşimleri de onu Âşık Veysel yapan yolun taşlarıdır. 40 yaşına kadar Bektaşi geleneği ile, Sivrialan köyünü uğrak noktası bilen ozanların, âşıkların, dedelerin etkisi ile kendi dünyasını inşa etmiş, sonrasında KöyEnstitüleri’ndeki deneyimlerinin de büyük etkisiyle dünyası Cumhuriyet ilkeleriyle bütünleşmiştir. Her zaman barışın, dostluğun, iyiliğin diliyle konuşmuş, çağdaş ilkeleri yayma görevini kendine ödev bilmiş, halkı anlamış bunun da ötesinde yaşadığı toplumsallığı çok iyi kavramış bir halk ozanıdır.

Hayatının ancak birkaç dönüm noktasına değinebildiğimiz, duruşunu, dünyaya bakışını, geçtiği yolları anlamaya çalıştığımız Aşık Veysel’i aramızdan ayrılışının 48. yılında kendi veda dizeleri ile bir kez daha hatırlayalım…

“Selam saygı hepinize

Gelmez yola gidiyorum

Ne karaya ne denize

Gelmez yola gidiyorum                    

Eşim dostum yavruları

İşte benim sonbaharım

Veysel karanlık yollarım

Gelmez yola gidiyorum…”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Tuğçe Küçük Arşivi