Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

Ahmet dursun, Sergen gitsin!

Sezon başı pek de parlak görünmeyen bir kadroyu kısa sürede zirveye taşıdı. O artık "tarih yazan bir futbol sanatçısı"ydı! Derken birkaç puan kaybı geldi ve "inatçı", hatta "at sevdalısı" ilan edildi! Beşiktaş Teknik Direktörü Sergen Yalçın'a gösterilen ve "tapınma" ile "linç" arasında savrulan bu uç tepkiler, sabırsızlığımızı ve "toplumsal ergenliğimizi" bir kez daha gözler önüne serdi.

Malum, ülkemizde ertesi gün nasıl bir gündeme uyanacağımızı asla bilemiyoruz. Olaylar o kadar hızlı akıyor ki dünün kahramanları bir çırpıda tarih olabiliyor ya da tam tersi... Her an yepyeni ve birbirinden "ikonik" figürler ekranımızda zuhur edebiliyor. İşte bir bakmışız, "filozof Atakan" karşımızda; çocuk yaşta okuduğu kitaplarla tüm Türkiye'yi hayrete düşürüyor! Derken Ayasofya "nihayet" ibadete açılmış, "milli irade" kendinden geçiyor! Öyle bir dizi düşmüş ki internete, "bambaşka"!.. Onun da ömrü ancak "bir sezon" sürüyor.


Suriye'de bombalanan ordusunu ve İzmir'i yıkan 5,2'lik depremi bile çabucak unutan bizlerin, futbol gibi popüler bir konuda da farklı davranması beklenemez elbette... Nitekim Sergen Yalçın'ın bir hafta içinde başına gelenler sadece "balık hafızalı" değil, aynı zamanda ne kadar sabırsız ve kısa vadeli yaşayan bir toplum olduğumuzu gözler önüne seriyor.

'TARİH YAZIYOR, HEYKELİNİ DİKELİM'!

Süper Lig'de üç yıldır şampiyon olamayan ve ekonomik kriz yaşayan Beşiktaşlılar, yeni sezona başlarken en azından mücadeleci bir 11 ve güzel bir futbol beklentisi içindeydi. Bunun için takımı idare edecek en ideal isim de bir zamanların dâhi "10 numara"sı, Sergen'den başkası değildi. Nitekim ilk haftalarda zorlansa da sonunda oyun planını oturtan Sergen, kâğıt üstünde pek de parlak olmayan kadroyla seri galibiyetler alacaktı. Ve sezonun ilk yarısı bittiğinde Beşiktaş, tüm derbileri net skorlarla kazanmış bir takım hüviyetiyle lider konumundaydı!


Şimdi kimileri Sergen'i "tarih yazıyor" diye yere göğe sığdıramıyor, kimileri "heykeli dikilecek futbol sanatçısı" ilan ediyordu! Dahası... Beşiktaş için şampiyonluk zaten çantada keklikti ve vakit, gelecek sezon Avrupa'da yaşanacak zaferlere odaklanma vaktiydi. Oysa maç 90 dakika, lig iki devreydi.

YOKSA İNATÇI BİR KUMARBAZ MI?

Ve "hızlandırılmış sezon"un ikinci yarısıyla Beşiktaş peş peşe puan kayıpları yaşayacak, Sergen Yalçın'a duyulan güven (tekrar!) sorgulanmaya başlayacaktı. Bazıları onun Welinton ve Nsakala ısrarını eleştiriyor, bazıları ise "rotasyon"a gitmesine anlam veremiyordu. Rakipleri hakkında verdiği "küçümseyici" demeçler de işin tuzu biberiydi. Çeyrek asırdır "dobra" ve "vurdumduymaz" olarak tanıdığımız Sergen, şimdi "dilinin kemiği yok" diye hedefteydi! Hatta bir zamanlar "müdavimi" olduğu at yarışları hatırlatılıyor, ocak ayında "Türk futbolunun yeni prensi" diye nitelenen Sergen Yalçın, iki haftada "inatçı, saygısız ve asabi bir kumarbaz"a evriliyordu!

'YETER ARTIK SEBA, ARTIK İSTİFA!..’

Aslında buraya kadar her şey normaldi zira ülkemizde skora göre pozisyon almak ve sistemleri değil kişileri tartışmak adettendi. Bu konuda başı çeken Fenerbahçe örneğin, Daum'dan Aykut Kocaman'a, kendi değerlerine bile tahammül edemiyor; kulübe tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi çeyrek finali oynatan Zico'yu gözünü kırpmadan kovuyordu!
Galatasaray'da taraftarlar, Falcao'nun transferi için "tweet zincirleri" kuruyor, Kolombiyalı yıldızı "kurtarıcı" olarak havalimanında görkemli bir törenle karşılıyordu. Ama 33 yaşındaki oyuncunun bedeni ağır tempoyu kaldıramayınca işler tersine dönüyor, "müzmin sakat" Falcao oturduğu yerden milyon avrolar kazanan bir "kan emici"ye dönüşüyordu.
"Çarşı"sı, semt kültürü ve "feda"sıyla ünlü Beşiktaş da azade değildi maalesef bu tüketim kültüründen. Başarı çabucak gelmeyince tribünlerden yükselen "Ahmet dursun, Ertuğrul gitsin!" tezahüratı hâlâ akıllardaydı ve Süleyman Seba gibi eşsiz bir başkan bile yeri geldiğinde en yakışıksız biçimde istifaya çağrılmıştı. Zira "vefa", alt tarafı İstanbul'da bir semt adıydı.

UZUN VADE BİZE UYMAZ...

Elbette vakit çok kıymetli ve herkes, ahir ömründe derhal "başarı"lara ulaşmak istiyor. "Antik Roma'da bile insanlara zaman dar geliyordu" diyen psikolog Alexander Häfner, bunu beynimizin kısa vadeye programlanmasıyla açıklıyor. Çocuklar üzerine yapılan bir araştırmadan söz eden Häfner, yarım saat sabrederse beş bisküviyle ödüllendirilecek çocukların bunun yerine anında yenecek tek bisküviyi tercih ettiklerini söylüyor. Dolayısıyla gündelik yaşamda da zamanı verimli kullanamadığımızı, uzun vadeli ve kalıcı faydadansa çabucak elde edilen hazlara yöneldiğimizi vurguluyor.
Häfner'in tespiti, Türkiye'deki futbolun ruh haliyle tamamen örtüşüyor. Bir yanımız Arsène Wenger ile tam 22 yıl çalışan Arsenal'e gıpta ediyor. Diğer yandan Wenger'in o 22 senede Londra kulübüne sadece üç şampiyonluk yaşattığı görmezden geliniyor! Böylece "Geleceğe yatırım yapacağız!" diye başlanan her sezonda işler azıcık ters gidince birilerinin "günah keçisi" ilan edilmesi gerekiyor.
Ve 7 Şubat 2021... Türkiye, dün gece oynanan Fenerbahçe-Galatasaray derbisinin sabahına uyanıyor. "Gerçek taktik deha", "cesur teknik adam", "muzaffer komutan" (!) Fatih Terim mi, Erol Bulut mu?.. Cevabı 400 gramlık "meşin yuvarlak" belirliyor.   

(NOT: Büyük Beşiktaşlı Süleyman Seba'nın anısına saygıyla!..)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi