Burak Soyer
“Acının her türlü yaşanması gerektiği taraftarıyız”
Ankara’nın “Üçüncü Yeniler” arasındaki ekiplerinden “İnsan mıyız?”, yeni teklileri “Gel Evine”yi tüm dijital platformlarda yayınladı. Dumanı hâlâ tüten bir ayrılık hikâyesini vurup kırmadan, parçalayıp yok etmeden, biraz naif ve eğlenceli bir şekilde anlatan şarkı, tüm duygular gibi ayrılık acısını da bizim gibi damardan yaşayanların hararetini bir nebze olsun alarak mazide kalmış olana buruk bir veda niteliği taşıyor.
Safa Yıldırım ve Ergin Katı’dan oluşan Ankaralı indie grubu “İnsan mıyız?”, “Ten” isimli teklileriyle hızlı bir giriş yapmıştı. Ardından yayınladıkları “Gördüm Rüyamda”yla bu seviyeyi biraz daha üste taşıyarak yavaş yavaş ördükleri sound’larındaki taşlarını yerine oturtmaya devam etmişti. Özellikle 2020 yılında piyasaya sürdükleri ilk albümleri “Şimdilik” ile “Üçüncü Yeniler” arasında kendine yer bulan grup, kurulduğundan bu yana geniş müzikal skalası sayesinde repertuarını geniş tutmuş, hareket sahaları olabildiğince uçsuz olduğu için de dinleyiciye farklı türler arasında gezinen şarkılar sunmuştu. “İnsan mıyız?” şimdi de yine Garaj Müzik etiketiyle yayınladığı, “Gel Evine” ile dinleyici karşısına çıktı. Sözleri grubun solisti Ergin Katı’ya, bestesi ise davulcu Safa Yıldırım’a ait olan şarkı, dumanı hâlâ tüten bir ayrılık hikâyesini vurup kırmadan, parçalayıp yok etmeden, biraz naif ve eğlenceli bir şekilde anlatıyor. “İnsan mıyız?”ın geçmişini ve “Gel Evine”nin hikâyesini Ergin Katı ve Safa Yıldırım’la konuştuk…
Grubun adı, kendinize sorduğunuz bir sorudan mı geliyor yoksa ortaya mı attınız öyle? Ve neden?
Safa Yıldırım: Aslında evet; kendimize sorduğumuz bir soru diyebiliriz fakat insanlara ulaşırken onlara da aynı soruyu sordurmuş oluyoruz. Bizim çıkış noktamız her zaman insan oldu. İnsan çelişkilerle dolu, kalıplara ve tanımlara sığmayan bir varlık. Biz müziğimiz ile insana dokunmayı ve insana kendisini anlatmayı istedik. Ama her şeyden önce şu soruya cevap vermek gerekiyor: “İnsan mıyız?”
Sizi de hesaba katarak soruyorum: Bursa’nın eski zamanları gibi Ankara’nın da bir “rock city” diye anılma ihtimali var galiba. Veya anılmaya çoktan başladı da biz İstanbul’da takılıp kaldığımız için mi çok fazla haberdar olamıyoruz? Yanlış hatırlamıyorsam 2020’de BirGün gazetesi Ankaralı rock gruplarıyla ilgili bir yazı dizisi de hazırlamıştı. MUBİ’de “Gri Değil: Siyah Ankara Rocks!” belgeseli epey ilgi gördü. Nasıl vaziyet Ankara’da? Kapışır mı İstanbul’la?
Safa Yıldırım: Ankara çok uzun yıllardır rock müziğin kalesi olarak anılır aslında. Birçok rock grubunun doğduğu şehirdir burası. Ankara'nın grisine bağlanır hep bu. İstanbul ile kapışır diyemeyiz çünkü “Ankara'da doğup İstanbul'da büyümek” diye de bir gerçek var tabii.
Nasıl bir araya geldiniz?
Safa Yıldırım: Erginle çocukluktan gelen bir tanışıklığımız var. Aynı sitede oturmamızın ve arkadaş çevremizin ortak olması çok etkili oldu. Geçirdiğimiz zamanda sohbetlerimizde müzik konu oluyordu çoğunlukla ve bizim de ilgimiz olduğu çok açıktı. Yapalım bir şeyler diye yola çıktık ve o zamandan beri ayrılmayan bir ikili olduk.
“Şimdilik” albümüne kadar yayınladığınız şarkılarda daha sert bir sound var. Albümdeyse bolca çeşit var. “Vazgeçilmiyor”, “V’acaba” gibi şarkılarda gezinmişsiniz misal. Ergin’in vokalleri aynı şekilde serbestçe dolaşıyor. Single’a göre geniş bir oyun alanınız olduğu için mi “Şimdilik”de daha serbest bıraktınız?
Ergin Katı: Aslında albüm olduğu için geniş bir alanda gezmenin tam tersine geniş bir alanda gezdiğimiz için albüm yapma kararı aldık. Şu ana kıyasla fazla geniş bir tarz yelpazesi olsa da o zamanki bize göre aslında çok da farklı şeyler değillerdi. Zaten parçaların birkaç tanesini önden single olarak yayımlamıştık.
Vokalden söz açılmışken Ergin sorum sana: Şarkıların hepsine çok hâkimsin. Oyun oynar gibisin şarkıları söylerken. “Şimdilik”e kadar olan şarkılarda bir grunge vokali dinliyor gibiyiz. “Kaçtım Dünümden”de misal, duyguları çok iyi yansıtıyorsun. Vokalin baskın diyelim kısaca. Bunun şarkıların önüne geçebileceğini düşündünüz mü hiç?
Ergin Katı: Aslında her geçen gün gelişime açık olduğum sürece önüne geçtiğimi düşünüyorum. O zamanki yaşım ve düşüncelerim vokal olgunluğumu o tarz ifade ediyordu belki biraz daha isyankârdı. Şu an daha durgun vokaller okumam, isyan edeceğim vokallerin gelmeyeceği anlamına da gelmiyor tabii ki.
“Gel Evine” nasıl ortaya çıktı? Var mı özel bir hikâyesi?
Safa Yıldırım: Müzik yaparken ruh hallerimiz en etkileyici faktör oluyor. İkili olarak yaptığımız işlerde hep bir melankoliden beslenme durumu söz konusu. Ama sürekli de melankolik ve depresif olmak gibi bir ruh halinde değiliz haliyle. “Gel Evine” için neşeli olduğumuz bir zamanda ortaya çıktı diyebiliriz. Ergin’in de anlatmak istedikleri bu yönde olunca, bizim için de farklı bir deneyim oldu; insanların kendini herhangi bir ruh halindeyken bulabilecekleri bir şarkı olduğunu söyleyebilirim.
İsmini unuttuğum, aşağı yukarı sizinki gibi bir parça yayınlayan müzisyen bir arkadaşla yaptığımız röportajda kendisi, “hüzünle de dans edilebileceğini” söylemişti ve bu benim çok hoşuma gitmişti. “Gel Evine”de buna benzer bir niyetiniz var mıydı?
Ergin Katı: Öncelikle biz acının her türlü yaşanması gerektiği taraftarıyız ve şarkılarımızı da acının her halinde dinlenebilecek şekilde yapmaya özen gösteriyoruz. Acıyı hafif bir tebessümle dans ederek söyleyecek şarkı açığımız olduğunu fark ettiğimizde “Gel Evine”yi yapma ihtiyacında bulunduk.
Bu yıla hızlı girdiğinizi söyleyebiliriz. Bundan sonra neler var takviminizde?
Safa Yıldırım: Aslında planladığımızdan daha yavaş ilerledik. Sound’umuzda yaptığımız değişikliklerden sonra biraz temkinli davrandık. Ama bundan sonra üretmeye ve dinleyicilerimizle hem konserlerde hem de dijitalde buluşmaya devam edeceğiz.