Ali Ekber Yıldırım
Yeni dünya düzeninde tarım
Kurulacak yeni düzende tarım ve gıda en önemli unsurlardan birisi olacak. Koronavirüsün esir aldığı ve herkesi eve kapattığı bugünlerde tarımsal üretimin, gıda güvenliğinin önemi çok daha iyi anlaşıldı. Bu nedenle ülkeler tarım ve gıda konusunda çok farklı önlemler aldı. Bazı ülkeler tarımsal üretimin devam etmesi, gıda tedarik zincirinin kırılmaması için büyük destek paketleri açıkladı.
Amerika Birleşik Devletleri 19 milyar dolarlık ek destek paketi açıkladı. Bu desteğin 16 milyar doları çiftçilere, çiftlik sahiplerine doğrudan ödeme olarak veriliyor. Kalan 3 milyar dolar ile çiftçiden ürün satın alınarak ihtiyacı olanlara gıda yardımı olarak veriliyor. Hem üretici hem tüketici destekleniyor.
Japonya’nın 378 bin kilometrekare yüz ölçümünün sadece yüzde 12’si tarıma elverişli. En çok tarım ve gıda ürünleri ithal eden ülkelerinden birisi olan Japonya net ithalatçı. Koronavirüs önlemleri kapsamında tarım ve gıda için 545 milyar yen(5 milyar dolar) ek destek paketi açıkladı.
Ortak Tarım Politikası bitiyor mu?
Avrupa Birliği bundan 70 yıl önce 1950’de ortak tarım politikasını konuşmaya başladı. Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun kuruluş anlaşması olarak 1957’de kabul edilen Roma Antlaşması’nın 33. maddesi ortak tarım politikasının oluşumunu kapsıyor. İlk ortak piyasa düzeni 1962 yılında tahıl konusunda faaliyete geçirildi. O günden bu yana bir çok reformlarla revize edilen Ortak Tarım Politikası (OTP) uygulayan Avrupa Birliği’nde, bugünlerde ortak politikaya aykırı bir çok karar yaşama geçiriliyor.
Henüz koronavirüs salgını ortaya çıkmadan Avrupa Birliği üyesi ülkelerde başlayan “yerli malı tüket” kampanyaları, komşu ülkelerin ürünlerini engelleme girişimleri başlamıştı. Ulusal politikalarını uygulama hevesleri, koronavirüsle birlikte daha da hızlandı. Daha doğrusu ülkeler Avrupa Birliği bütçesinden tarım desteği almak istiyor ama ortak politika uygulamak yerine kendi çiftçisini korumak istiyor. Bu nedenle Avrupa Birliği’ne üye ülkeler ortak tarım politikasına aykırı kararlar alarak birbirlerine kısıtlamalar getiriyor.
Bulgaristan’a izin var, Romanya’ya yok
Avrupa Birliği üyesi olan komşumuz Bulgaristan da bu konuda önemli adımlar attı. Kendi çiftçisini korumak için bakanlar kurulu kararı ile marketlerde yerel ürünlerin satışını zorunlu hale getirdi. Yani İspanya’dan, Fransa’dan gelen ürünler değil, Bulgaristan’da üretilen ürünler satılacak. Satışı zorunlu ürünler arasında taze sütten elde edilmiş süt ve süt ürünleri, balık ve balık ürünleri, taze et, yumurta, arı balı,taze meyve ve sebzeler var.
Ayrıca perakende gıda zincirlerinin, belirlenen ürünleri yerel üreticilerden direkt olarak satın almaları ve ürün bedelini üreticiye en geç iki hafta içinde ödemeleri gerekiyor.
Bulgaristan gıda tedarik işi yapanlara da hibe destek sağlıyor. Bu desteği verirken yine yerel üreticiyi destekliyor. Hibe desteği kapsamında yerel üretici seralarından alım yapan perakende gıda ticaret şirketlerine domates için ton başına 600 leva, salatalık için 400 leva ve biber için 800 leva ödeme yapılacak.
Avrupa Birliği üyesi Romanya, ayçiçeği tohumu ve ham yağ ihracatına yasak getirdi. Ancak, Avrupa Birliği karşı çıkarak tek taraflı böyle bir karar alamayacağını bildirdi ve Romanya yasağı kaldırmak zorunda kaldı.
Yoksullar olumsuz etkilenecek
Dünya Ticaret Örgütü üyesi 24 ülke ise yaptığı ortak açıklamada tarım ticaretine getirilen engeller, yerelde yapılan stokların gıda güvenliğini tehdit ettiğini duyurdu. Ticaretin önündeki engeller gıda fiyatlarını artırdığı için en çok yoksul insanlar bu engellerden zarar görüyor.
Yeni tarım düzeninde üretimi yetersiz olan, tarım toprakları başka ülkelere satılan, kiralanan ve açlık yaşayan Afrika ve diğer yoksul ülkeler daha da zor günler yaşayacak.
Tarım ve gıda konusunda korumacı politikalar, ihracata yönelik engeller bir yandan da gıda milliyetçiliğinin yükselmesine yol açıyor.
Tarımda bu yeni dönemin ana eksenini “kendine yeterlilik”, “korumacılık”, “ticaretin engellenmesi” ve gıda milliyetçiliği gibi faktörler oluşturacak. Bu nedenle korumacı politikalar ön plana çıkacak ve ticarette kısıtlamalar artarak devam edecek. Ülkeler öncelikle kendi yurttaşının gıda ihtiyacını karşılayacak, arz fazlasını ihraç edecek. Gıda milliyetçiliği daha da yükselecek. Bunun zararını ise tarımsal potansiyeli düşük, teknolojiden yoksun, açlık yaşayan yoksul ülkeler çekecek.
Türkiye ne yapacak?
Türkiye, uzun yıllardan bu yana ithalata dayalı bir tarım politikası uyguladı. Gıda enflasyonu ile mücadele kapsamında üretici fiyatları baskı altında tutuldu. Girdi fiyatları artarken çiftçinin ürettiği ürünün fiyatı baskılandı. Çiftçi üretimden vazgeçmek zorunda kalınca arz azaldı ve fiyat yükseldi. Fiyatı artan her ürün ithal edilerek bu fiyat artışı önlenmeye çalışıldı. Üretim yerine ithalat desteklendi.
Sahip olduğu tarımsal potansiyel üretim odaklı politikalarla değerlendirilse yeni tarım düzeninde Türkiye avantajlı ülkelerden birisi olacaktır. İklimi, biyoçeşitliliği, tarım alanları, ürün deseni ile büyük zenginliğe sahip olan Türkiye, hem kendi ihtiyacını üretebilir hem de başka ülkeleri de besleyebilir.
Koronavirüs önlemleri kapsamında bugüne kadar tarımla ilgili dişe dokunur bir destek açıklanmadı. Yaklaşık 4 milyon hektar ekilmeyen tarım toprağı varken, 14 hektarlık hazine arazisinin tarıma kazandırılması, çok kısıtlı miktarda tohum desteği tamamen algı oluşturmaya yönelik adımlar oldu.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıkladığı Türkiye Şeker Fabrikalarının sözleşmeli üretim yaptığı çiftçilere hububat ve yağlı tohumlar ekmeleri halinde tohum,gübre ve nakit avans desteği sağlanması bölgesel olarak çiftçiye yarar sağlayabilir.
Ankara, İstanbul,İzmir,Aydın, Antalya, Muğla, Mersin, Adana, Eskişehir gibi bazı büyükşehir belediyelerinin tarıma yönelik destekleri gelecekte de yerel yönetimlerin bu alanda daha aktif olmaları gerektiğini gösteriyor. Merkezi hükümet bu çabaları engellemek yerine destek sağlarsa, tarımsal destekleme bütçesini artırırsa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediği “bir karış tarım arazisi boş kalmayacak” sözünün içi doldurulmuş olur.
Çiftçi para kazanırsa üretim yapar, bir karış toprağı boş bırakmaz. Para kazanamazsa üretimden çekilir.
Özetle, yeni tarım düzeninde üretmeyen ülkelerin, toplumların işi çok daha zor olacak.