Ömer Salman
Uzaya Çıktık, Bundan Sonra Ne Olmalı?
Her konunun siyasileştiği topraklarımızda, bilimsel gelişmişlik sürecinde hatırı sayılır derecede öneme sahip bu adımın atılmasında emeği geçenleri tebrik etmek, çekinilmemesi gereken bir husustur. Bu tebrik mevcut siyasi iktidarın her yaptığının mübah sayılacağı anlamına gelmediği gibi, bu adımı seçim malzemesi olarak kullanıp sonrasına dair adım atılmama ihtimalini de ortadan kaldıracaktır.
9 Ocak 2023’te bilim ve uzay kavramlarına daha fazla aidiyet hissetmemizi sağlayacak bir olay yaşandı; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir insan uzaya çıktı.
Türkiye Uzay Misyonu adımları arasında olan bu gelişme, hangi dünya görüşüne sahip olursak olalım hepimizde şaşkınlık ve içten içe bir nebze iftihar hissiyatı uyandırdı. “Erişilemez uzay” düşüncesi biraz olsun kırıldı. Yıllardır bizim dışımızda birilerinin yapabildiği, bizim sadece izleyici olduğumuz aşamalardan birine erişmiş olmanın buruk sevincini yaşıyoruz. İlk gökmenimiz (astronotumuz) Alper Gezeravcı’nın her hareketini dikkatle izliyoruz.
Heyecanımız hafiflediğinde içimizde sesler sıralanmaya başlıyor elbette:
“Ne oldu şimdi?”
“Kaç paraya mal oldu?”
“Bunca ekonomik problem varken bunun sırası mıydı?”
“Seçim yatırımı mı yapıyorlar?”
“Roketler bizim değil, üstündeki kıyafet bile bize ait değil, turistlik geziden ne farkı var bunun?”
“Parayı basan herkes giderken bunun neresi bilim?”
Bu seslerin hepsinde haklılık payı olduğu aşikâr. Çünkü başta ekonomi ve adalet olmak üzere önemli ve yakıcı sorunlarımız devam ediyor. Uzaya çıkmış olmamızın bir güzel tarafı ise yeni bir farkındalığa varmak olsa gerek. Bunca aksaklığa rağmen “uzaya çıktık” duygusu da taşıyoruz. Hayat çok değişkenli bir denklem gibi geliyor artık. Denklemdeki girdilerin birbirine kıyasla büyüklükleri bazen önemsenmeyecek derecede azalıyor ve bazen de ana etkenmişçesine büyüyor.
Ülkemizdeki uzay çalışmaları 1962’de İstanbul Üniversitesi’nde enstitü seviyesinde başlayıp bugün 13 üniversitemizde Fen ve Mühendislik fakültesi seviyelerinde teorik ve deneysel çalışmalar yapılacak hale geldi. TÜBİTAK Uzay, Türkiye Uzay Ajansı (TUA), Roketsan, Aselsan, TEI, DeltaV gibi kurumlarımızla somut çıktılar alınacak ürünler oluşturuluyor. Bu çalışmalar elbette yeni başlamadı, fakat uzaya adım atılmasının gerçekleşmesi, arka planda görünmeyen bu çalışmaların parlamasında büyük bir etki oluşturdu ve oluşturmaya da devam edecek.
Bir diğer yandan, ithal bir nesne olan uzay, artık bizim de dokunuş yapabildiğimiz bir yer oldu. Hep başkalarının yapabildiğine inandırıldığımız, bizim sadece şaşıran ve alkış tutanlar olabileceğimizi düşündüğümüz bir alanda, somut olarak bizden bir insan da yer alıyor ve 13 deney yaparak bu deneylerin neticelerinin insanlığa ulaşmasını sağlayacak.
Uluslararası Uzay İstasyonu yeryüzünden ortalama 400 km yükseklikte bulunuyor. Bu ortamda yerçekimi oranı yüzde 80 civarında. İstasyon, yüksek bir hızla yeryüzünün etrafında dolanırken ortaya çıkan merkezkaç kuvveti (savrulma) ile birlikte yerçekimi etkisine yakın miktarda savrulma etkisi ortaya çıkıyor ve uzay istasyonu içerisinde hissedilen yerçekimi miktarı yüzde 1’e iniyor. Bu durum microG (düşük yerçekimi) olarak isimlendirilir. İçeride çekim etkisi açısından kısmi uzay ortamı sağladığından uzak evren ortamına dair doğal bir laboratuvar oluşuyor.
Bilimsel Deneyler
Uluslararası Uzay İstasyonu’nda yapılan deneyler, yerçekiminin düşük olduğu bir alanda katı ve sıvı maddelerin davranışları, metallerin kaynaşması, Tuz Gölümüzdeki bitkinin uzaydaki gelişmesinin takibi, uzayın kansere etkisi, uzayın dünyanın bölgeleriyle karşılaştırılması ve uzay ortamında insanın genetiği, hücreleri ve psikolojik dayanımını incelemek esaslı çalışmalar. TÜBİTAK Uzay tarafından üniversitelerimize çağrı yapılarak toplanan deneyler arasından seçilen 13 deneyin detayları, uzay istasyonunda deneylerin yapıldığı her gün TÜBİTAK ve Türkiye Uzay Ajansı tarafından internette paylaşılıyor. Gökmenimiz döndükten sonra da ülkemizdeki üniversite hocalarımız tarafından anlamlı çıktı haline getirilecek ve sonuçlar bilim dünyasıyla paylaşılacak.
Bu yolculuğun roketini biz yapmış olamasak da; bunlar, marketten peynir, pazardan domates alırken çok bir etkisini göremeyeceğimiz şeyler olsa da özellikle ortaokul ve lise düzeyindeki neslimiz için heyecan verici. Ayrıca bilimsel çalışmalarda daha iyisini yapabilecekleri bir aşamaya gelmeye zorlayıcı olması açısından paha biçilemez bir öneme sahip.
Öncelikle bilimsel gelişmelerin kendinden öncekinin üzerine yeni ve farklı bir ekleme yaparak yürüdüğünü bilmeliyiz. Beraberinde uzaya çıkış sürecinin her şeyin düzeleceği sihirli bir dokunuş olmayacağını anlamamız gerekiyor. Emekleyen bir çocuğun, yürüteç içerisindeyken ilk adımı atması gibi bir durum yaşıyoruz. Kendimizi maraton koşucusuyla kıyaslamak haksızlık olacaktır. Aksi halde uzaya gidip gelmiş dahi olsak içimizdeki hissiyat sadece turistlik bir gezi olarak anlamlanacaktır. Gözümüze giren ve gönlümüzü daraltan eksiklerin yanında, tamamlanarak daha iyi bir hale gelmemizi sağlayıcı gücü açısından, ekonomik ve sosyal olarak zor dönemden geçerken uzaya çıkılmış olmasını, bundan sonrasında daha iyisini yapmak gerektiğini bizden sonraki nesillere aktarmak zorundayız.
Yerli çalışmalar için fikirsel prangalarından kurtulmuş insanların varlığı ilk ihtiyacımız. Uzaya çıkışımız, gerçekleşme biçimi nedeniyle “yerli ve milli” bir eylem değilmiş gibi görünmektedir. Yerli ve milli olan tek şey, astronotumuzun Türkiye vatandaşı olması gibi görünebilir. Bu durumun yetersiz ve anlamsız olduğunu fikrinden yola çıkarsak bu bize yeni bir pranga bağlamış olacak. Diğer yandan “uzaya bile çıktık her şey tamamdır” dersek bu da lüzumsuz başka bir pranga olarak zihnimizi bağlayacak. Gelişmişlik süreci tek kalemlik bir iş değil elbette. Özelinde Astronomi alanında bir süreçten bahsediyor olsak da astronominin yanında teknolojik, siyasi, ekonomik, hukuki, psikolojik, sosyolojik ve ahlaki gereklilikleri olan bir süreç geçiriyoruz. Damarlarımızdaki kan basıncını artıran heyecanımızın yanında birçok sahada kalkınmamızın şart olduğunu gördüğümüz bir olay yaşıyoruz. Devletimizin ve tabii ki halkımızın kasasından en az 55 milyon dolar harcanarak gerçekleşen 14 günlük bu yolculuk süreci bizim için esas problemin paranın yokluğu değil, var olan paranın harcanma kalemleri arasındaki astronomik farktaki yanlış dağılımdan kaynaklı olduğunu görmemizi de sağlamalıdır.
Uzay Farkındalığı
TÜBİTAK Uzay’dan sonra 2018 yılında kurulan Türkiye Uzay Ajansı ile birlikte dünyanın diğer ülkelerinin uzay çalışmalarıyla bizatihi tanışmakla, yapılan temaslarda ve toplantılarda ülkemizin eksiklerini görerek ihtiyaçları net şekilde belirleyecek bir yola girilmiş oldu. Bundan sonra özellikle Milli Uzay Programı’nda yer alan “Toplumda uzay farkındalığı geliştirmek ve insan gücü yetiştirmek” maddesi çok büyük bir öneme sahip. Millî Eğitim Bakanlığı aracılığıyla ortaokullarda popüler bilim dersleri ve lise düzeyinde 4 yıl boyunca verilecek astronomi ve veri analizi dersleri müfredata eklenerek, uzay sevdasına sadece hayranlık değil bilgi ile sarılıp bilimsel veri elde edecek nesiller yetiştirilecektir. Şu anda kendi gayretleriyle aynası dahil teleskop yapabilen, Stellarium gibi ücretsiz uzay programlarıyla entegre edilecek minik bir yazılımla gök cisimlerini takip motoru da ekleyip satış fiyatı en az 50.000 TL olan teleskopları 10.000 TL maliyetle yapabilen insanlar var ülkemizde. Bu insanlar gizli saklı değiller, üniversitelerin astronomi kulüplerinde minik eğitimler de veriyor. Okullarımıza sağlanacak teleskop atölyeleriyle, bilgisayarlar ve planetaryum gibi ekipmanlarla nesillerimiz uzaya dair deneyimlerini ve araştırmalarını bizzat kendilerinin yapacakları, bilimsel metoda uygun çalışmaları ortaya koyabilecekler. Tüm bu gelişmelerin gerçekleştirilmesinde Fen fakültelerimizin Astronomi ve Fizik bölümlerinden mezun olan öğrencilere geniş bir istihdam sağlanacak. Tüm bu yenilikler kendi imkânlarımızla yapılabilecek ve 81 ilimizin her birinde ortalama 100’er pilot okulda uygulandığında Türkiye genelinde 8.100 astronomi çalışması yapılacak merkez oluşturulabilir. Yeni bir atılımla Alper Gezeravcı astronotumuzu uzaya gönderme maliyeti olan en az 55 milyon dolardan daha az bir maliyetle kalıcı yatırımlar gerçekleştirecektir.
Her konunun siyasileştiği topraklarımızda, bilimsel gelişmişlik sürecinde hatırı sayılır derecede öneme sahip bu adımın atılmasında emeği geçenleri tebrik etmek, çekinilmemesi gereken bir husustur. Bu tebrik mevcut siyasi iktidarın her yaptığının mübah sayılacağı anlamına gelmediği gibi, bu adımı seçim malzemesi olarak kullanıp sonrasına dair adım atılmama ihtimalini de ortadan kaldıracaktır.
Bilim yolunda atılan yeni adımlar, yeni heyecanlar ve yeni keşifler ümidiyle.