Haldun Solmaztürk
“Önce hakkı ve hakikati bil ki hak ve hakikat ehli kimdir bilesin…”
Akıllara seza; rahmetli Prof. Ali Fuad Başgil’in (1893-1967) de adı geçti orada…
İlim Yayma’nın başında Mahdum Bey var…
Vakıf, 300’den fazla vakıf ve derneği bünyesinde toplayan Milli İrade Platformu’nun beyni…
Platform, AKP’ye siyasi destek vermek için ‘İslamcı’ örgütlerden oluşturdukları bir siyasi yapı.!
Mayıs 2023 seçimlerinde “Hayatını kutlu davaya vakfetmiş, ömrünü milletine adamış liderin” arkasında durmuşlardı. Şimdi, 31 Mart yerel seçimlerine giderken, düşük profilde çalışıyorlar.
Peder Bey de genel kurula katıldı ve uzunca bir konuşma yaptı.
Gençlere, hayatını laik, demokratik Cumhuriyet’e düşman nesiller yetiştirmeye adamış Necip Fazıl’ın “Üzülme, davanın sahibi Hak’tır; Hak olan davada zafer muhakkaktır” sözlerini hatırlattı. “Medeniyetimizi ihya etme [Ümmetçilik] davasının sahibi alemlerin Rabb’i yüce Allah’tır” diye de davayı (!) tarif etti—Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Cumhurbaşkanı forsu ardında.!
Uzun uzun ‘Filistin davasından’ söz ettikten sonra “Milletimizin gönlünde özel bir yeri olan” Ali Fuat Başgil’den öğütler aktardı gençlere:
"Yalan söyleme. Cömert ol. Ahlakı güzel insan, her yaşta güzeldir. Başarılarınla mağrur olma” vb.
Kendisi Ali Fuad Hocayı tanımaz…
Belli ki o metni yazıp, okusun diye onun eline verenler hepten tanımıyorlar.!
Yoksa, gençliğe “Dâva taşını gediğine koymasını” vasiyet eden Necip Fazıl’ın yanına Ali Fuad Başgil’in adını yazmazlardı.
Başgil, 1960 devriminden sonra—Milli Birlik Komitesi’nin en aptalca kararıyla—üniversiteden uzaklaştırılan 147 öğretim üyesinden biriydi. 1961 seçimlerinde Adalet Partisinden Samsun milletvekili seçildi ve cumhurbaşkanı adayı yapıldı ama sonraları ülkenin başına büyük bir bela haline gelecek olan Silahlı Kuvvetler Birliği’nin baskı ve tehdidiyle çekildi ve İsviçreye gitti.
Siyasi İslamcı damarın ona ilgisi esas olarak bundandır ve II. Başgil Olayı olarak anılır.
Ama İslamcı tâifenin bilmediği ya da bir türlü kavrayamadığı bir de I. Başgil Olayı vardır.
Sözde demokrat Demokrat Parti, Nisan 1960’da Anayasa’yı askıya alıp Tahkikat Komisyonu’nu kurmuştu. Komisyona ‘muhalefetin ve basının faaliyetlerini’ tahkik etmek (!) için savcı, hakim hatta askeri adli amirlerin tüm yetkileri tanınınca ülke karışır ve sıkıyönetim ilan edilir.
Menderes, bizzat telefon edip Başgil’i danışmak için Ankara’ya çağırır. Çankaya’daki toplantıda Cumhurbaşkanı Bayar, Menderes, Meclis Başkanı Koraltan, Zorlu, birkaç bakan vardır.
Başgil, “Kusurlusunuz; Tahkikat Komisyonu yetkileri Anayasaya aykırıdır, kanunu geri çekin, Menderes hükümeti istifa etsin, muhalefete birkaç bakanlık vererek yeni bir kabine kurun” der.
Bayar kızar, “Bu teknik tartışmayı bırakalım; bu şekilde hareket zaaf alameti olur, rakiplerimizi cesaretlendirir. Şimdi tahrikçileri tenkil (kırma) zamanıdır” der, toplantı öylece dağılır.
Başgil’e, Bayar ve Menderes gibi despotların karşısında böyle dürüstçe konuşma cesareti veren içselleştirdiği demokratik kültür, ülkenin sürüklendiği kaos ve krize koyduğu doğru teşhistir.
Çünkü Başgil’e göre “Demokrasinin arz ettiği tehlike, bütün iktidarın anonim bir kitleden ibaret ekseriyete geçmesinde, sürübaşlarının—taçsız bir hükümdarın—elinde temerküz etmesindedir.!”
O kitle ki çok kere ne istediğini bilmediği için ne yaptığını da bilmez.
O kitle ki politika entrikalarıyla çabucak avlanmağa [a.b.], satın alınmağa her zaman müsaittir.
“Fren olacağı sezilen kuvvetler daha beşiklerinde boğulur”. Sivil toplum örgütleri “Adeta bir kan çıbanı gibi iktidarın koltuğu altında yaşamağa mahkum edilir”.
“Matbuat dizginlenir ve arpasız çalışan bir yük beygiri haline konur”.
“Demokrasilerdeki ekseriyet temsil ettiğine inandığı milli iradenin kudsiyetine dayanarak en zalim diktatöre bile rahmet okutabilir. Çünkü ekseriyet anonimdir, gayrimesuldür, yüreksizdir.”
O zaman demokrasi, “Efsanelerdeki kuyruğunu yiyen canavara” dönüşür.
(Ali Fuad Başgil ‘Demokrasi Yolunda’, Yağmur Yayınevi: 1961)
Eflatun’un 2400 yıl önce anlattığı şekliyle; eğitimsiz kitlelerle demokrasi oligarşiye dönüşür, sonra demagoglar türer, onlardan diktatörler çıkar ve sonunda demokrasi despotluğa dönüşür.
O toplantıdan beri, 64 yıldır, Başgil’in uyarılarını tekrar tekrar yaşıyoruz—bitmeyen kabus gibi.!
Üç gün önce Karabük’te, “Demokrasinin güzel tarafı, son sözü sandığın söylemesi” diyordu.
Olayı çoktan çözmüş…!
Ana muhalefet için, “Yargı bunları takip ediyor, bazı emareler ortaya çıkmaya başladı” diyor.
Yani bağımsız ve tarafsız ‘yargı’, yürütmenin talimatıyla siyasi partileri takip ediyor ve iktidar partisinin genel başkanına düzenli raporlar veriyor. ‘Şahsı’ da bunları güzel güzel anlatıyor.!
İşte siyasi rejimin geldiği yer budur—diktatörlere bile rahmet okutacak bir yer…!
Bu yaşananların temel sebebi ve sorumlusu anonim, sorumsuz, yüreksiz, çıkarcı, basit bir övgüye tav olan çoğunluktur.
O yüzden Başgil “Önce hakkı ve hakikati bil ki, hak ve hakikat ehli kimdir bilesin” diyor.
25 Mart 2024, Gazete Pencere