Haldun Solmaztürk
Ham hayal görmeyelim; Bu kafa ve bu kurumlarla bu kadar.!
Erdoğan balkondan, “31 Mart bizim için bir bitiş değil, aslında bir dönüm noktasıdır” demişti ya; o dönüm noktası izleyecekleri siyasetler açısındanmış; “İç ve dış politikada daha güçlü bir siyaset” oluşturacaklarmış.
Farkında değiller ama o ‘güçlü bir siyasetin’ temelinde olması gereken—ama olmayan—Milli Güvenlik Siyaseti.!
Geçen Perşembe Milli Güvenlik Kurulu ‘olağan’ toplantısı vardı.
MGK eski (!) Türkiye’de, ayda bir gerektiğinde de olağanüstü toplanır, ‘Devletin milli güvenlik siyaseti” ile ilgili görüşlerini Bakanlar Kurulu'na ‘Kurul kararı’ halinde bildirirdi.
Yani MGK ‘yürütmeden’ özerk olarak çalışırdı; bir anlamı, önemi, işlevi vardı.
Görüşleri, Bakanlar Kurulu gündemine öncelikle alınır, karara bağlanırdı.
Artık öyle değil…!
Köprülerin altından çok sular aktı; artık ‘yeni’ Türkiye’de yaşıyoruz…
MGK Genel Sekreterini—paşa keyfine göre—Cumhurbaşkanı atıyor ve Sekreter ona bağlı çalışıyor. Cumhurbaşkanı hem Kurul gündemini belirliyor, hem toplantılara başkanlık ediyor.
MGK kararları artık ‘tavsiye’ bile değil; Cumhurbaşkanı ‘değerlendiriyor’, işine gelirse dikkate alıyor—gelmezse doğruca çöp kutusuna…
Örneğin, 25 Ağustos 2004 toplantısındaki “Fethullah Gülen’in yurt içi ve yurt dışı faaliyetlerine karşı bir eylem planı hazırlanması” tavsiye kararını AKP hükümeti “Yok hükmünde” saymıştı.
Sonraları, 26 Aralık 2013 toplantısında, ‘17-25 Aralık’ sürecinde ortalığa saçılanlar da yok sayıldı.
Milli Güvenlik Kurulu, 2005 yılından beri iki ayda bir ve artık sadece ‘olağan’ toplanıyor.
Dünya yansa hasırı yanmaz derler ya, öyle…
MGK için hiçbir gelişme ‘olağanüstü’ değil—savaş hali bile…!
30 Ocak 2020 toplantısında—Rus ve Suriye uçaklarının, İdlib’te TSK piyade taburuna taarruzundan bir ay önce—Suriye’de alınacak “İlave tedbirlerden” söz ediliyordu.
Erdoğan 5 Şubat 2020 günü Parti Grubunda (!) Rusya ve Suriye’yi açıktan tehdit ediyor, “Askerlerimize ve dost unsurlara [Heyet Tahrir el-Şam] yapılan her saldırı kaynağın aidiyetine bakılmaksızın ve herhangi bir ikaz yapılmaksızın misliyle cevaplandırılacaktır” diyordu.
Sonra, 27 Şubat 2020 günü verilen şehitleri açıklamak görevi (!) Hatay Valisine bırakıldı.
Hulusi Akar, ertesi gün, “Türk askerlerinin doğrudan hedef alındığını, uyarılara rağmen hava saldırısının devam ettiğini” açıklayacaktı. NATO Kuzey Atlantik Konseyi’ni olağanüstü toplantıya çağırdılar ama Milli Güvenlik Kurulu’nu olağanüstü toplama ihtiyacı duymadılar.
Bir hafta sonra Moskova’da, tehdit ettiği Putin’in ayağına giderek 2 saat 30 dakika başbaşa, sonrasında heyetler halinde 3 saat görüşüp ateşkes yaptı ama dönüşte MGK’yı yine toplamadı.
Bırakın olağanüstü toplantıyı, olağan toplantı bile atlandı—ilk toplantı 2 Haziran’daydı.
Dört yıldır, İdlib’te kırılgan bir ateşkes var ama İdlib MGK gündemlerinde hala yok.!
Fırat’ın doğusundaki ilan edilmemiş PKK devleti de—içi boş beyanlar ötesinde—yok…!
Dört gün önceki ‘olağan’ toplantıda da Suriye, İdlib, Rojava yoktu…
Irak’ın kuzeyinde 2018’den beri—altı yıldır—süregelen operasyonlar da…!
Ortadoğu’da patlama noktasına gelen gerginlik de…
Ne 1930’ların Chicago gansterlerine şapka çıkarttıracak sokak çatışmaları, cinayetler ne de milyonlarca sığınmacının milli güvenliğe etkileri MGK gündemine giremiyor…!
Beklenen Marmara Depremi de…
Ama ‘güçlü demokrasi geleneğimiz’ son toplantının duyurusunda yer buldu.!
“31 Mart seçimlerinin, güçlü demokrasi geleneğimize yaraşır şekilde gerçekleştirilmesinden” memnuniyet duymuşlar—sivil ve asker MGK üyeleri…
Erdoğan, “Milletin kararının, hiçbir baskıyla, dayatmayla, yönlendirmeyle karşılaşmadan [a.b.] sandıkta tebarüz etmesi, demokrasimiz için büyük bir kazançtır” demişti ya; altına imza atıyorlar.
Bunu yaptıran acaba nasıl bir ruh hali, nasıl bir psikoloji, nasıl bir gerçeklikten kopukluktur…?
Kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, yürütmenin denetiminde 142 ülke arasında 137. sıradayız. Basın özgürlüğünde, 180 ülke arasında—bir yılda 15 sıra gerileyerek—165. olduk.
Artık ‘Özgür olmayan’ bir ülkeyiz.!
‘Mart 2024 İstanbul meydan muharebesinde’ iktidar, tüm devlet gücünü partizanca kullandı.
Yalnız Milli Güvenlik Kurulu değil; TRT’nin küstah, vergilerini kullandığı halka meydan okur tutumu; yargının, Meclis’in hali pür melali ortada ama ‘güçlü demokrasi geleneğimiz’ var-mış.!
Ham hayal görmeyelim.!
Bu kafa ve bu kurumlarla, bu siyasi kadroyla ancak bu kadar; buraya kadar…
Artık kaybedecek, heba edecek, boşa geçirecek tek bir günümüz dahi yoktur.!