Mehmet Alaca
Erbil Neden İran’ın Hedefinde?
İran ve vekil grupları, ABD’nin İsrail’e desteğini şiddetle eleştirirken direkt savaştan ziyade çatışma alanını yayarak düşmanlarının enerjisini parçalamaya odaklanıyor. ABD hedeflerine doğrudan saldırıdan kaçınan İran, çatışmayı Erbil gibi kontrol edebileceği kolay alanda tutuyor ancak bu çok boyutlu gerilim patlamaya hazır bomba.
İsrail’in Gazze’ye 7 Ekim’den bu yana devam eden saldırıları, İran-ABD-İsrail hattındaki gerilimi birçok bölgede tırmandırdı. Nitekim İran 15 Ocak’ta Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) ve Suriye’deki hedeflere balistik füze saldırıları düzenledi. Devrim Muhafızları Ordusu, İran’ın Kerman ve Rask kentlerindeki son saldırılara yanıt olarak Suriye’deki “IŞİD başta olmak üzere son terörist operasyonlarla ilgili ana unsurların” vurulduğunu duyurdu. Özellikle de Erbil’de “casus karargâhı ve İran karşıtı terörist grupların toplandığı yerin” imha edildiği belirtilen saldırıda, aralarında Barzani ailesine yakın Kürt iş insanı Peşrev Dizayi ve 1 yaşındaki bebeği dahil dört kişi hayatını kaybetti. Mossad karargâhı olduğu iddia edilen saldırı hedefinin yine Erbil olması, İran’ın çatışmayı yönetilebilir alanda tutmaya çalışmasının yanı sıra yüksek maliyetten kaçındığını gösteriyor. Ancak bu kontrollü saldırganlık sürdürülebilir görünmüyor.
ABD’yi Direkt Hedef Alma Endişesi
İran yanlısı gruplar Gazze savaşından bu yana adlarından sıkça söz ettirse de İran’ın eylem kapasitesi ve sürpriz bir savaşa ne ölçüde hazır olduğu tartışma konusu. Yemen’deki İran yanlısı Husiler Kızıldeniz’de ticari gemileri taciz ederek İsrail’e saldırılar düzenlerken, Lübnan sınırında İsrail ile Hizbullah arasındaki kontrollü gerilim sürüyor. İran yanlısı Iraklı milis grupları da Suriye ve Irak’taki Amerikan üslerine 100’ü aşkın roket ve drone saldırısı yaptı. İran’ın, son bir ay içerisinde Suriye’de Kudüs Gücü Komutanı Seyyid Rıza Musevi’nin, ardından Lübnan’da Hamas’ın siyasi büro başkan yardımcısı Salih el-Aruri’nin, Irak’ta Haşdi Şabi’ye bağlı en-Nuceba Hareketi komutanlarından Ebu Takva es-Saidi’nin ve son olarak da Lübnan’da Hizbullah’ın üst düzey komutanlarından Visam Hasan Tavil’in öldürülmesini “stratejik sabırla” karşıladığı tartışılsa da Tahran’ın misillemesi bekleniyordu.
Balistik füze saldırılarının ilk etapta Amerikan üslerine yapıldığı düşünülse de ABD, “Irak’ın istikrarını baltalayan ve pervasız” olarak nitelediği saldırıları kınayarak personeli veya tesislerinin hedef alınmadığını açıkladı. Saldırılarda ABD’nin hedef alınmadığı dikkate alındığında Tahran’ın, ABD ve İsrail’e direkt saldırının maliyetini göze alamadığı ancak mesajını bu iki ülkenin “müttefiklerine” saldırı üzerinden gönderdiği anlaşılıyor. Ocak 2020’de Devrim Muhafızları Ordusu’nun Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi lideri Ebu Mehdi el-Mühendis’in Bağdat’ta ABD saldırılarında öldürülmesinin ardından İran, ABD’nin Ayn’el Esed ve Harir askeri üslerine balistik füzeler fırlatmıştı. Ancak Süleymani’nin öldürülmesinin üzerinden dört yıl geçmesine rağmen ruhani lider Ali Hamaney’in intikam vaatlerinin yerine getirilemediği hatırlandığında, Tahran’ın eylem kapasitesi sınırları ve endişe eşiğinin daha da yükseldiği anlaşılıyor. 1979’dan bu yana tüm dış politika söylemini Filistin davası ve İsrail karşıtlığı üzerinden sunan ve bölge operasyonlarını yöneten yapıyı Kudüs Gücü diye isimlendiren İran’ın, Filistin’in kırımdan geçirildiği bir dönemde Suriye ve IKBY’de saldırı yapması da bunun göstergesi.
İsrail’in Gazze’ye saldırılarına karşı Irak ve Suriye’deki ABD üslerine yoğunlaşan İran yanlısı milis saldırıları da genelde temsili. İran yanlısı milislerin amiral gemisi Hizbullah dahi savaşa tamamen angaje olmaktan kaçınıyor. Iraklı milisler ABD’nin Süleymani ve el-Mühendis gibi tekil lider saldırılarından çekiniyor. Bu nedenle Gazze saldırılarının ardından İran yanlısı Iraklı siyasi güçler ABD askerlerinin ülkeden çıkarılması konusunda yeniden kampanyaya başladı. İran ve vekil grupları, ABD’nin İsrail’e desteğini şiddetle eleştirirken direkt savaştan ziyade çatışma alanını yayarak düşmanlarının enerjisini parçalamaya odaklanıyor. ABD hedeflerine doğrudan saldırıdan kaçınan İran, çatışmayı Erbil gibi kontrol edebileceği kolay alanda tutuyor ancak bu çok boyutlu gerilim patlamaya hazır bomba.
Erbil’i Ezme Politikası
IKBY’yi ABD ve İsrail mihverinde değerlendiren İran açısından bölgesel gerilimlerde ilk ve kolay hedef genelde Erbil. Yani Erbil’e yönelik balistik füze saldırıları yeni değil. Son saldırılarda Erbil’de “Mossad’ın ana karargâhını” vurduğunu iddia eden İran, Mart 2022’de de “Siyonist komplonun stratejik merkezi” diye tanımladığı ünlü Kürt iş insanlarından Baz Kerim’in evine balistik füzeler atmıştı. Mossad’ı hedef aldığı iddiası, Tahran açısından kullanışlı bir aparat. Böylece Erbil’i hedef alarak içerideki güvenilirliğini ve caydırıcılığını korumak için minimum maliyetle güç sergileyen İran, ABD-İsrail-IKBY ittifakını da algılara yerleştirmeye çalışıyor. Tahran, Mesut Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi’ni (KDP), Ankara ile ilişkileri ve İran yanlısı merkezi hükümet ile ayrışmaları nedeniyle uzun süredir köşeye sıkıştırıyor. Tahran, özellikle 2021’deki Irak milletvekili seçimlerinin ardından KDP’nin Şii lider Mukteda es-Sadr ile birlikte Bağdat’ta hükümet kurmaya çalışması ancak bu ittifakın başarısız olmasının ardından, kurulan İran yanlısı hükümet üzerinden Erbil yönetimini ekonomik, hukuki ve siyasi olarak cezalandırıyor.
Öte yandan, geleneksel olarak yakın olduğu Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile KDP arasındaki rekabet ve anlaşmazlık noktalarını kızıştırarak iki rakip partinin tek ses olmasını engellemeye çalışan ve saldırılarında KDP kontrolündeki Erbil’i hedefe koyan Tahran ve Irak’taki müttefikleri, Erbil’e yönelik saldırıları iki askeri kanaldan yürüyor. İran’ın balistik füzelerinin yanı sıra İran yanlısı milisler KDP bölgesine roket saldırıları yapıyor. Aralık sonunda KDP’ye ait Peşmerge güçlerinin Erbil’in Pirmam ilçesindeki karargâhına bomba yüklü iki drone ile saldırı düzenlenmişti. Mesut Barzani’nin Pirmam bölgesinde yaşaması saldırıya temsili boyut katıyor.
Tahran, saldırılarla Erbil’i İran yanlısı Bağdat hükümeti lehine zayıflatıyor ve ABD’ye baskı imajı veriyor. Zira Irak’ta İran yanlılarının domine ettiği siyasi alan Amerikan askerlerinin ülkeden çekilmesi yönünde kampanyalarını sürdürürken Kürtler, ABD’nin Irak’taki varlığının gerekliliğine inanıyor. Kürtler, kendi bekalarının zarar göreceğinden ve İran’ı ülkede dengeleyecek bir aktörün yokluğunun yaratacağı kaostan emin. Öte yandan, Tahran ile Irak ve bölgedeki gerilimlerini ikili ilişkilere yansıtmaktan kaçınan Ankara’nın KDP ile güçlü askeri, siyasi ve ekonomik ilişkileri saldırıda motivasyon olabilir. Türkiye’nin KDP ile yakın ilişkisinden rahatsız olan İran yanlısı güçler yer yer Türk üslerine saldırılarla veya sert açıklamalarla bunun altını çiziyor. Tahran’dan bağımsız olduğu düşünülmeyecek bu yaklaşıma rağmen Ankara itidalli tutumdan vazgeçmiyor. Nitekim Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Erbil’e yönelik saldırıların ardından “bölgede savaş sarmalının girdaba dönüşebileceği” endişesini dile getirmekle yetinirken, Türk Dışişleri Bakanlığı da İran ile Pakistan arasındaki gerilimin tırmanması üzerine 18 Ocak’ta yaptığı açıklamada Erbil’deki saldırılardan da endişe duyulduğuna işaret etti.
Cezadan Muaf Olma
IKBY, İran açısından erişilebilir ve yankı uyandırıcı olmanın yanında özellikle hesap verme sorumluluğu almayacağı ve cezadan muaf olduğu bir alan. Bağdat’ı, Irak ve IKBY’nin “egemenliğinin apaçık ihlaline” karşı ilkeli pozisyon almaya çağıran IKBY Başbakanı Mesrur Barzani, saldırıları durdurmak için uluslararası toplumdaki ortaklarıyla çalışacağını söyledi. Geçmişteki saldırılarda İran’ın yaptığı yanına kâr kalsa da bu kez tepkilerin tonu sert. Zira Irak’ın saldırıları Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne taşıması milat. Erbil’de saldırı alanını inceleyen Irak Ulusal Güvenlik Danışmanı Araci, Devrim Muhafızları’nın “Mossad karargâhının hedef alındığı iddiaları asılsız” dedi. Bu arada Araci, İran yanlısı Bedir Örgütü’nün eski liderlerinden biri. Ayrıca, Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani, saldırıları “Irak’a karşı düşmanca bir eylem” olarak nitelendirerek, bunun ikili ilişkilerde “tehlikeli gelişme” olduğunu söyledi. Sudani ve Barzani, Davos’ta İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan ile görüşmelerini de iptal ederek tepkilerini somutlaştırdı. İran yanlısı aktörlerin kurduğu hükümete liderlik eden Sudani’nin, İran’ın hesapsız tavrından rahatsızlığını dile getirerek söz konusu aktörlerle ilişkilerini riske atmayı da kısmen göze aldığını gösteriyor. Ancak Sudani’nin İran yanlısı güçler karşısında manevra alanının zayıf olduğu ve Bağdat ile Erbil arasındaki petrol ihracatı, bütçe, tartışmalı bölgeler ve milis gruplarının saldırıları gibi Kürtler aleyhine devam eden dosyalardaki tıkanıklığı çöz(e)memesi dikkate alındığında saldırının üstünün kapatılması sürpriz olmaz.
İsrail-Hamas savaşının bölgeye yayılmasını istemeyen ABD’nin, kendine yapılmış bir saldırı olarak görmediği Erbil saldırısına ilişkin inisiyatif alması beklenmiyor. İran yanlısı grupların yabancı askerlerin Irak’tan çıkarılması yönündeki kampanyası, ABD’nin İran yanlısı güçlere daha fazla koz vermesinin önündeki engellerden birisi. Sudani, söz konusu kampanya konusunda çelişkili bir tutum sergiliyor. Ülkedeki Amerikan varlığının gerekliliğini geçmişte defalarca kez vurgulayan Sudani, son dönemde ABD’nin Irak’taki milis gruplarına yönelik “meşru müdafaa” olarak nitelendirdiği saldırıları sonrası İran yanlısı gruplarla aynı çizgiye gelmek zorunda kaldı. Sudani kamuoyuna askerlerin çekilmesi için ikili komite kurulacağını açıklasa da Politico’nun iddiasına göre, arka kapı diplomasisiyle ABD’li yetkililerle çekilme meselesine taraf olmadığının altını çiziyor. Bu nedenle, ABD’nin Sudani’yi İran yanlısı aktörlerin nazarında daha fazla köşeye sıkıştırmak istemeyeceği de düşünülebilir. Ancak ABD’nin Irak’ta kendisine yönelik saldırıların somutlaşması halinde tutumunu sertleştirmesi, “kolay hedef Erbil”e saldırıların artmasını beraberinde getirebilir.