Kubilay Kaptan
Zeytin Ağacının Gölgesinde
Doğanın tahribi halinde maden şirketlerine verilen cezaları çok ağır bulan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Şeref Kalaycı, Zeytinlik yasasının düzenlenmesi gerektiğini savunmuş ve “Zeytinliklerle ilgili çok önemli düzenlemeye ihtiyacımız var, çünkü bu yasa da bazı şeyleri engeller noktaya geldi” demiş.
Zeytin ve zeytincilik, Akdeniz’e kıyısı olan uygarlıkların bin yıllardır en temel geçim kaynaklarından biri olmuştur. İktisadi anlam ve öneminin yanı sıra birçok din, inanış ve antik mitolojide atıfta bulunulmasıyla da zeytinin değeri insanlık tarihi boyunca izlenebilmektedir.
Milattan önce 7. yüzyılda Atina’da yaşamış bir devlet adamı ve şair olan Solon’un adıyla bilinen kanunlardan biri, tarihte bilinen ilk zeytin koruma kanunudur. Dünya genelindeki zeytinliklerin %10’undan fazlasına sahip olan Türkiye’de ise zeytinliklerin korunmasının yasal süreci 1939 yılında başlamıştır (Boyundelik 2007,37). 1939 yılında 3573 sayılı Zeytincilik Kanunu bugün dahi ülkemizdeki herhangi bir ağaca özgü ilk ve tek kanun olarak yürürlükte olmasının yanı sıra dünyada zeytinliklerin korunmasına yönelik tek kanundur. Ancak 1950 yılında Zeytin Bakım Teşkilatlarının kaldırılmasıyla Tarım Bakanlığı’nın diğer ilgili birimleri bu kanunun gerekliliklerine sahip çıkamamış ve sektörde zaman zaman nicel olmakla birlikte, genel anlamıyla nitel bir gerileme dönemine girilmiştir.
1939 yılında kabul edilen orijinal zeytincilik yasasındaki kırılma noktalarının ilki 1995 yılında yeni zeytinlik alanlarına getirilen 25 dönüm sınırı, ikincisi 2012 yılında bu tür alanlarda neredeyse her türlü kentsel ve endüstriyel gelişimin önünün açılmasıdır. 2002 yılından günümüze altı kere değiştirilmek istenen Zeytincilik Yasası, 2009 yılında meclise verilen ve zeytin ağaçlarına zarar vermeme koşuluyla her türlü sanayi ve enerji açılmasında kilometre sınırının ve imar uygulamalarına ilişkin %10 yapılaşma sınırının kaldırılması talep edilmiştir.
Zeytinliklerin özellikle son yıllarda bu kadar sıklıkla gündeme gelmesinin arkasında Kaz ve Madra Dağı’nın yenilenebilir/çevreci enerji üreten tesisler için mekân gösterilmesi yatmaktadır. Bahsi geçen alanlardaki değerli maden yatakları düşünülürse, bu kaygının basit bir çevreci enerji üretimi için elverişli uygun alan seçiminde öte bir anlam taşıdığı anlaşılabilir. Bu sebeple ilgili madencilik yasalarının da zeytinlik alanlarını istismarı gündeme gelmiş ve kimi yönetmeliklerin iptali söz konusu olmuştur.
2014 yılının yaz aylarında kanunda yeniden değişiklikler gündeme gelmiştir. Bu tasarıda dikkat çeken en önemli özellikler zeytinlik sahaların tanımlaması, zeytinlik alanlarda açılacak enerji ve maden tesislerine yönelik düzenleme ve öneri kurul yapılanmasıdır. İlk olarak zeytinlik saha tanımında dikkat çeken unsur, 1995 yılında kabul edilen kanunda yeni zeytinlik alanları haritalanırken 25 dönüm sınırı aranırken; bu tasarıda mevcut alanlar içerisinde zeytinlik sahası olarak kabul edilecek alanlar için bu büyüklük sınırlaması getirilmektedir. İlk bakışta aralarındaki kritik farkın öneminin anlaşılamadığı bu iki yaklaşımın ikincisinde, özellikle Türkiye’deki mevcut zeytinlik büyüklerinin ortalamalarının yaklaşık 10 dönüm olduğu gerçeği düşünüldüğünde yarattığı risk açıktır.
Son olarak, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 1 Mart 2022 tarihli Resmi Gazete’de “Maden Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” yayınladı. Söz konusu yönetmelik maden sahalarına denk gelen zeytinlik alanların madencilik faaliyetinin yapılabilmesi için zeytin ağaçlarının taşınması veya zeytin kesilmesi, madencilik faaliyeti tamamlandıktan sonra alanın rehabilite edilmesini mümkün kılıyordu. Danıştay 8. Dairesi söz konusu yürütmeyi durdurdu.
Bütün bu gerçekler ortadayken resmi yetkililerin ülkenin doğal zenginliği yerine maden işletmelerini savunmaları kabul edilebilir değildir.