YENİ EKONOMİ MODELİNİN İLETİŞİMİ

Ülkemiz muhalefetin yıllardır unutturmamaya çalıştığı ekonomi gündemine nihayet geri döndü. Hatta öylesine geri döndü ki neredeyse başka konu konuşulmaz oldu. Sanki Galatasaray-Fenerbahçe derbisi bile bu yıl gündemde daha az yer buldu.

Ekonominin tek gündem haline gelmesinde elbette ki muhalefet partilerinin çabası da önemli rol oynadı ama hakkını vermek gerekir ki iktidar da uzun zaman sonra artık bu gündemden kaçmayıp tam tersine kendisi de güçlü bir iletişim kanalı açtı.

Çoğu kez yaptığım gibi yine baştan belirteyim ki, bu yazının amacı ekonomik durumumuzu tartışmak değildir. Zaten müktesebatım da böyle bir tartışmayı sizin huzurunuzda sürdürmek için yeterli olmaz. Bugün, iktidarın yeni ekonomi politikasının iletişimini nasıl yaptığını değerlendirmek istiyorum.

YENİ EKONOMİ MODELİ Mİ, YENİ ERDOĞAN MI?
Aslında bundan yaklaşık bir yıl önce Berat Albayrak ekonomiden sorumlu süper bakanlık mevkiinden istifa ettikten üç gün sonra 11.11.2020 tarihinde AK Parti Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada bugün “mandacı iktisatçılar” tarafından savunulan ekonomi politikalarına bağlı bir lider olarak “ekonomide yeni dönem”i büyük bir coşku ile anlatıyordu. Dolayısıyla bir “ekonomist” olarak aydınlanması muhtemelen o tarihten sonraki bir zamanda gerçekleşti.

Yaptığı konuşmada uzun zamandır tekrarladığı gibi “faiz sebep, enflasyon sonuç” demekle birlikte, “faizlerin en azından enflasyon seviyesinde tutulma mecburiyeti bu konuda verdiğimiz mücadeleyi zora sokuyor” şeklinde bir beyanda da bulunuyordu. Yeni dönemde ekonomi politikalarında güven ve kredibilite kazanımına daha fazla odaklanacaklarını ve ülke risk primini düşüreceklerinin altını çizen Erdoğan, “Türk ekonomisine ve Türk Lirasına güvenen yerli ve uluslararası yatırımcıların kazancını kendi kazancımız olarak görerek, yatırımcılara her türlü kolaylığı” göstereceklerini belirtmişti. Konuşmasının devamında her kesimde heyecan uyandıran başka ifadeleri de oldu. “Türkiye’nin demokratik hukuk devleti kimliğini güçlendirmek” amacıyla yeni bir reform süreci başlatacaklarının da adeta müjdesini verdi.

Ancak bu tutumunu değiştirmesi çok fazla sürmedi ve yaklaşık 5 ay sonra Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın görevden alınması ile Kasım ayında başlayan “yeni dönem” sona erdi. Ekim ayına gelinceye kadar iktidarın nasıl bir ekonomi politikası sürdürdüğünü kimse anlayamadı. 21 Ekim’de Merkez Bankası’nın Erdoğan’ın talimatıyla faizleri 200 baz puan düşürmesiyle şu günlerde çok konuşulan yeni ekonomi modelimizin startı verilmiş oldu.

İLETİŞİMDE YALPALAMA DÖNEMİ
Yeni dönem fiilen ve resmen başlamıştı ama bu yeni modelin topluma nasıl anlatılacağı pek düşünülmemişti. Yabancı para birimleri karşısında Türk Lirası rekor seviyede değer kaybederken ve yağmur gibi zam haberleri gelirken iktidar sözcüleri birbiriyle çelişkili ve tepki uyandıran açıklamalar yapıyorlardı.

Sinirinizin bozulması riskini göze alarak bunların bir kısmını sizlere hatırlatacağım:

Ben ekonomistim

Porsiyonları küçültün

Fahiş fiyatların sebebi 5 tane zincir market

Normal şartlarda bir kilo et yiyorsak yarım kilo yeriz. Domatesi iki kilo yerine iki tane alırız.

Japonya, dolar karşısında kendi parasını kıyaslıyor mu?

Nas ortada olduğuna göre sana bana ne oluyor?

Listeyi daha fazla uzatmaya gerek yok. Bu yalpalama dönemi boyunca yeni modelin ne olduğunu anlatmadan toplumu ya faiz indiriminin iyi bir şey olduğuna ikna etmeye çalıştılar ya da aslında vatandaşın ekonomik durumunun aslında iyi olduğuna. Tabi bu arada artan fiyatların suçlusu olarak zincir marketleri cezalandırmak gibi işler de yapıldı.

NİHAYET AK PARTİ DEVREDE!
Merkez Bankası’nın faiz oranını 18 Kasım tarihinde 100 baz puan daha indirmesinden sonra Dolar tarihi rekorunu kırarak 11 TL’ye çıktı. O günden sonra AK Parti propaganda mekanizması devreye girdi ve yeni ekonomik modeli savunmaya başladı.

İlk hamle Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geldi. 22 Kasım tarihli Kabine toplantısından sonra “Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle bu ekonomik kurtuluş savaşından zaferle çıkacağız” mesajını verdi. Kime karşı savaştığımız pek belli değildi ama zaten hepimiz yıllardır “dış güçler”e şartlandığımız için olağan şüphelilerimiz hazırdı.

Erdoğan’ın açıklamasını sosyal medyada başlatılan “Devletimin Yanındayım” etiketli kampanya takip etti. Savaş başlamış ve AK Partililer de devletin, yani Erdoğan’ın yanında yer almışlardı. Ancak vatandaşın bu retorikle zam yağmuruna ikna olması pek mümkün görünmüyordu. Dolayısıyla savaş retoriğine ekonomik bir boyut da eklenmesi ihtiyacı kısa sürede anlaşıldı. Hatta gazeteciler “yeni ekonomik modeli topluma anlatacak mısınız?” sorusunu Sn. Erdoğan’a yönelttiler ve biz bu sayede bir iletişim planlaması yapıldığını Cumhurbaşkanı’nın ağzından öğrenmiş olduk.

Bu kampanyanın başlama vuruşu dün gece Sn. Erdoğan’ın TRT ortak yayınına katılması ile gerçekleşmiş oldu. Dün geceki programda Cumhurbaşkanı Erdoğan daha fazla ekonomik argüman kullandı ve yeni ekonomi modelinin mantığını ve mekanizmasını açıklamaya çalıştı.

Bir süredir ekonomistlerin yeni model hakkında yazdıklarının dışında yeni bir şey söylemedi ama son üç aydır AK Parti ilk kez ekonomik argümanlarla modeli anlatmaya başlamış oldu.

Tabi bu yeni argüman setinin de önemli zaafları var. Her şeyden önce hiçbir saygın iktisatçının doğru bulmadığı varsayımlara ve tezlere dayanıyor olması zaten yeni modeli ve iletişimini zayıflatıyor. Ama AK Parti propaganda aklı bunu öngördüğü için Sn. Erdoğan ve onu destekleyen birkaç kişi dışındaki tüm ekonomistleri zaten “mandacı” ilan etmişlerdi.

Bir diğer önemli taktik ise ihracat rakamları dışındaki tüm diğer ekonomik göstergeleri önemsiz görmeleri. Buna göre ihracatın yükseliyor olması ekonominin cennet olması için yeterli. İhracat yükselecek, cari açık sorunu bitecek ve cari fazla oluşacak, bu parayla da yatırımlar yapılacak ve işsizlik sorunu sona erecek. Yeni yatırımlarla gelirlerimiz artacak ve nihayet dertlerimiz sona erecek.

Ancak ihracat rakamlarına bu kadar yüksek anlam yüklenmesi bana göre yeni başlayan iletişimin en önemli handikabı. Vatandaşın ekonomik durumu değerlendirirken kullandığı göstergeler arasında ihracat verileri hiçbir zaman yer almadı. Vatandaş ekonominin durumunu işsizlik oranı, enflasyon ve döviz kurları üzerinden algılıyor. Yıllardır açık uçlu olarak sorduğumuz “ülkenin en önemli sorunu nedir?” sorusunda ekonomi her zaman açık ara en başta yer alır ve insanlar ekonominin kötü olduğunu anlatırken genellikle bu üç göstergeden birine referansta bulunurlar. Oysa iktidar şimdi bunların önemli olmadığını, esas ihracat verilerinin ekonomik durumu yansıttığını ileri sürüyor.

İktidarın, iktisatçıların bile anlamakta zorlandığı bu mantığı topluma anlatmayı ve desteklerini yeniden almayı başarıp başaramayacağını önümüzdeki süreçte birlikte göreceğiz. Ancak, kış günü birkaç lira tasarruf etmek için girilen patates-soğan kuyruklarını vatandaşa “varlık kuyruğu” diye pazarlayabilen bir propaganda mekanizmasının devrede olduğunu da unutmamak lazım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Uslu Arşivi