“Hızlı yargılanmak için şeyh mi olmak lazım?”
Gazete Pencere’nin dünkü sayısının sürmanşetinde yer bulan bu sorunun cevabı mühim!
Sorunun öznesini içinde barındıran konu malum…
Birkaç gün evvel, Sakarya’da ortaya çıkan ve müridinin 12 yaşındaki kızına yönelik cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle tutuklanan tarikat liderinin yargılanma süreci.
AKP iktidarının devlet protokolünde yer verip kurdele kestirmekten geri kalmadığı, devlet yönetimiyle bir arada görüntüler veren Uşşaki tarikatı lideri Eyüp Fatih Şağban’ın yarattığı rezalet ile ilgili yargı süreci, adli sistemde pek tanık olmadığımız hızla ilerliyor.
Önce, olayın ortaya çıkarılmasıyla hemen tutuklanan Şağban’la ilgili yazılmış ve yazılacak her türlü habere yayın yasağı getirildi. Böylece, istismarcı şeyhe kamusal zırh oluşturuldu.
Sonrasında ise, Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen adli soruşturmanın alelacele tamamlanıp iki gün içinde 48 yıl hapis cezasının talep edildiği iddianameye dönüştürülmesi dikkat çeken diğer bir nokta oldu. Şağban, kasımda hâkim önüne çıkacak.
Tutuklu tarikat lideri Şağban’ın hakkındaki hızlı yargılama sürecinin başlatılması, ister istemez “Hızlı yargılanmak için şeyh olmak mı lazım?” sorusunu akıllara getiriyor.
Uşşaki şeyhi şanslı. İşler gayet yolunda gidiyor!
Şeyh Şağban’ın işleri yolunda giderken, işleri yolunda gitmeyenler de var maalesef!
Askeri casusluk yaptığı iddiasıyla tutuklanan meslektaşımız Müyesser Yıldız’ın iddianamesi henüz tamamlanamadı.
Üstüne üstlük, askeri casusluk iddiasıyla gözaltına alınan Yıldız, “devletin güvenliğine ilişkin bilgileri açıklama” gerekçesiyle tutuklandı.
Yıldız’ın kaleme aldığı ve suç atfedilen yazılarına halen internet ortamından ulaşmak mümkün.
Kaleme aldığı üç yazı nedeniyle gözaltına alınıp tutuklanan Yıldız’ın üç aydır cezaevinde tutulması; adalet sisteminin nasıl ve ne şekilde işlediğinin göstergesi.
Oysa, yeni adli yıl açılış töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan özetle şu mesajları vermişti:
“Önümüzdeki dönem devam ettireceğimiz dinamik reform süreciyle demokrasimizi güçlendireceğiz. Yargı süreçlerini sadeleştirerek, önleyici hukuku sistemimize kazandırarak bu reformu hayata geçirmekte kararlıyız.
Hukukun üstünlüğünün, bireylerin hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması gerektiğini görüyoruz. Hukuk eğitiminin niteliğinin yükseltilmesi stratejimizin en önemli maddesidir.”
Yaşadığımız 2020’de artık adalet sisteminin herkese eşit mesafede olması gerekmektedir. Kişilerin konumlarına, arkalarındaki ya da önlerindeki güce göre değerlendirilerek yargı kararlarının alınması son bulmalıdır.
Adalet bir gün herkese lâzım olacaktır…