Kubilay Kaptan
Ülkemizin Su Sorunu ve Suyumuzun Geleceği
Dünya haritası göz önüne getirildiğinde görülen maviliklerin sadece %2,5’i tatlı sudur. Bu suyun %70’i buzullar içinde saklıdır. Yerküre üzerindeki suyun tamamı 5 litrelik bir şişeye konacak olsa, biz insanların erişebileceği tatlı su miktarı, yalnızca 1 yemek kaşığına denk gelir. Başka bir deyişle, erişilebilir tatlı su miktarı, dünyanın toplam su varlığının %1’inden bile azdır.
Türkiye, sanılanın tersine, su zengini bir ülke değildir. Hâlen, kişi başına düşen 1.519 m³’lük su miktarı ile “su sıkıntısı çeken” bir ülke kabul edilmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK), Türkiye nüfusunun 2030 yılında 100 milyona ulaşacağını öngörmektedir. Bu durumda, kişi başına düşen su miktarının 1.120 m³/yıl olması beklenmektedir. Diğer bir deyişle, artan nüfusu, gelişen ekonomisi ve büyüyen kentleriyle Türkiye, “su fakiri” olma yolunda ilerlemektedir.
Sürdürülebilir olmayan su altyapı projeleri (hidroelektrik santraller, barajlar, havzalar arası su transferi): Ülkemizdeki hidrolik enerji potansiyelinin tamamıyla kullanılması için 2023 yılına kadar yenilenebilir enerjinin payının %30 oranında artırılması hedeflenmektedir. Planlama çalışmalarının, havza ölçeğinde yapılmayışı, hidrolojik sistemleri doğrudan etkilemekte ve bazı dere ve sulak alanların yok olmasına sebep olmaktadır.
Tarımda su kullanımı: Tarım, %73’lük payla en fazla su kullanan sektördür (DSİ, 2012). Bununla birlikte, tarımsal sulamanın çok büyük bir kısmı geleneksel yöntemlerle yapılmaktadır. Su kaynaklarının verimli kullanıldığı modern sulama yöntemlerinin (damla veya yağmurlama) kullanımı ise çok sınırlıdır. Tarımsal faaliyetler için kaynaklardan aşırı su çekilmesi ve suyun verimli kullanılmaması gibi nedenlerle bir çok tatlı su ekosistemi, ekonomik ve ekolojik değerini yitirmektedir.
İçme suyu: 14 yeni Büyükşehir’in kurulmasıyla birlikte Türkiye nüfusunun %91,3’ü (TUİK, 2013) artık belediye sınırları içerisinde yaşamaktadır ve belediyelerin neredeyse tamamı su şebekesine sahiptir. Artan kentsel nüfusla birlikte, içme suyu arzı da daha büyük bir sorun haline gelmektedir.
Kirlilik: Su kaynakları, evsel, endüstriyel ve tarımsal atıklarla her geçen gün daha da kirlenmektedir. Türkiye’deki 3.225 belediyeden sadece 296’sının atık su arıtma tesisi bulunmaktadır (WWF, 2014).
Türkiye’de toplam nüfusun %68’ine kanalizasyon hizmeti verilmektedir. Belediyelerin sadece %8’inde arıtma tesisi vardır. Toplam nüfusun %36’sının atık suları arıtılmaktadır. Türkiye’nin kullanılabilir su potansiyeli 110 milyar m³ olup, ülkemiz bu potansiyelin 40 milyar m³’ünü kullanmaktadır. %15’i içme ve kullanmada, %75’i tarımsal sulamada, %10’u da sanayide tüketilmektedir. Sorun mevcut suyun ne kadar etkin ve tasarrufa yönelik olarak değerlendirildiğidir. Şehir içme suyu şebekelerinde, şebekedeki kayıplar kesin olarak bilinmez, ayrıca kaçak kullanımlarda büyük boyutta olmasına rağmen kesin bir rakamsal ifadesi yoktur. Genel olarak kaçakların %40 ile % 65 oranları arasında olduğu söylenegelmektedir. Yerel yönetimler bu kayıpları tüm teknik olanaklarını kullanarak % 25 mertebesine indirmeye çalışmaktadır.
Diğer yatırımlar ve kaynak kullanım faaliyetleri: Büyük ölçekli altyapı projeleri (otoyollar, kentleşme, vb) ve madencilik faaliyetleri, su kaynaklarını ve özellikle sulak alan ekosistemlerini doğrudan etkilemektedir. Öte yandan, bu tür yatırımlar hem yapım hem de işletme aşamasında yoğun su tüketebilmekte veya su kaynakları üzerinde kirletici etki yaratabilmektedir.
Küresel iklim değişikliği: İklim değişikliği, dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de doğal çevreyi olduğu kadar kalkınmayı da etkileyecek en önemli sorunlardan biridir. Son 25 yıl içinde Akdeniz Havzası’nda yağışların %20 oranında azaldığı saptanmıştır.
Türkiye’de su yönetimi konusunda çok sayıda kurum ve kuruluş yetki ve sorumluluk sahibidir. Bu kurumların, suyun korunması ve kullanılması ile ilgili görev, yetki ve sorumlulukları, ilgili yasal düzenlemelerde tanımlanmıştır. Bu çok başlı durum, su ile ilgili hizmetlerin etkin yürütülmesini ve aynı zamanda katılımcılık ilkesinin sağlanmasını zorlaştırmaktadır.
Özellikle son 30 yıllık iklim verileri kullanılarak yapılan eğilim analizleri Türkiye’yi su sıkıntısı çeken ülke konumuna sokmakta ve yine Türkiye’yi su konusunda alarma geçmesi konusunda uyarmaktadır.