Candan Yıldız
Türkiye’de yenilen her şeyin analiz edildiği tek yer Cumhurbaşkanlığı Sarayı
Tarladan soframıza gelen ürünler zehirli... Tarımda kullanılan zehirli kimyasallar kanser vakalarına neden oluyor, çocukların nörolojik gelişimini etkiliyor, toprak ve suyu kirletiyor, arılar dahil bütün uçan hayvanların neslini yok ediyor, bazı türler kayboluyor.
Hepimiz ciddi bir gıda terörüyle karşı karşıyayız.
Tarımda kullanılan kimyasalların yani pestisitler nedeniyle dünyada her yıl 385 milyon zehirlenme vakası yaşanıyor, 11 bin kişi hayatını kaybediyor!
Türkiye’deki durum da vahim görünüyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı bazı pestisitleri yasaklasa da yerine ikame edilen kimyasallar da zehirli olabiliyor.
Türkiye’de sağlıklı veriler olmasa da, geri gönderilen ihraç tarım ürünlerinin nerelerde kullanıldığı gizli kapaklı bir konu olsa da, 2013 ve 2014 yıllarında yapılan bir araştırmaya göre analiz edilen gıda örneklerinin yüzde 85’inde birden fazla sayıda pestisit kalıntısı bulundu.
Heinrich Böll Stiftung Derneği, Türkiye’deki pestisit gerçeği ile ilgili önemli bir çalışmaya imza attı. Dünya ile birlikte Türkiye’nin pestisit atlasını çıkardı.
Pestisit Atlası’nın Türkiye’ye dair bilgilerini bu konuda uzun yıllardır çalışmalar yapan akademisyen, araştırmacı Bülent Şık hazırladı.
Bülent Şık’ın verdiği bilgiler, rakamlar ürkütücü. Eğer ekolojik, organik tarımın ulusal bir politikaya dönüşmezse Türkiye nasıl ki plastik atığında Avrupa’nın çöplüğüne dönüşüyor, pestisitte de gidişat aynı...
Pestisit Atlası’nda Avrupa Birliği’nin kullanımını yasakladığı pestisitlerin üretimine, bu zehirlerin dünyanın dört bir yanına ihraç edilmesine engel olmadığına dikkat çekiliyor.
Dünyada yılda 4 milyon ton pestisit kullanılırken, bunun küresel piyasa karşılığı 130,7 milyar dolar!
Dünyanın en büyük şirketleri arasında yer alan Bayer, Syngenta, Basf, Corteva ve FMC’nin Türkiye’deki 2018 yılı satış gelirleri 68 milyon dolar. Bu gelirin yüzde 16’sı insan sağlığına ve ekosisteme zarar veren son derece tehlikeli pestisitlerin satışından elde ediliyor. .
Parkinson ve lösemide büyük artış!
Yorgunluk, halsizlik, gripte olduğu gibi eklem ağrısı, baş ağrısı da pestisitlerden kaynaklanıyor olabiliyor.
Bunun ötesinde sindirim sistemi etkilenebiliyor, mide bulantısı, kusma ve ishal görülebiliyor. Sinir sisteminin pestisitlerden etkilendiği vakalar da bulunuyor. Pestisit zehirlenmesinde ağır seyreden vakalarda kalp, akciğer ya da böbrek gibi organların iflas etmesine de sıkça rastlanıyor. Her yıl yaklaşık 11.000 kişinin bu şekilde hayatını kaybettiği belirtilen Pestisit Atlası’nda, yoğun tarım sektöründe çalışanların daha fazla etkilendiğine vurgu yapılıyor.
Pestisit Atlası’nda, son yıllarda özellikle parkinson hastalığı veya lösemi gibi kronik rahatsızlıklarda önemli bir artış yaşandığının altı çiziliyor.
Atlas’ta pestisitler ayrıca karaciğer ve meme kanseri, tip 2 diyabet ve astım, alerji, obezite ve hormon bozuklukları açısından artan risk oranlarıyla da ilişkilendiriliyor. Doğum kusurları, erken doğum ve büyüme bozukluklarına da yol açabileceği belirtiliyor.
En yoğun pestisit kullanımı Adana, Mersin, Manisa, Aydın, Bursa, İzmir ve Antalya…
Pestisit Atlası’nda 2020 yılında Türkiye’de kullanılan pestisit miktarının 50 ile 60 bin ton/yıl olduğu tahmininde bulunuluyor. Atlas’ta pestisit kullanılan illere yönelik çarpıcı bilgiler yer alıyor. Pestisit Atlası’nda kullanılan pestisit miktarının yaklaşık yüzde 50’sinin Adana, Mersin, Manisa, Aydın, Bursa, İzmir ve Antalya’da kullanıldığı ifade ediliyor.
Pestisit kullanımının yoğun olduğu illerde halk sağlığı, biyoçeşitlilik kaybı, kimyasal kirlilik gibi önemli sorunların görülmesi bekleniyor.
“Çocuklarımızın geleceği tehlikede”
Pestisit Atlası’nın Türkiye’ye dair bilgilerini oluşturan ve bilimsel okumaları yapan Dr. Bülent Şık, pestisitin sağlığa ve ekosisteme etkilerinin uzun zamandır bilinmesine rağmen pestisit kullanımının bütün dünyada artış gösterdiğine dikkat çekiyor. Türkiye’de pestisitin ağırlıklı olarak insan sağlığı çerçevesinde tartışıldığına değinen Şık, pestisit ve kalıntılarından en fazla çocukların etkilendiğini söylüyor. Türkiye nüfusunun yüzde 26,5’ini çocukların oluşturduğunu kaydeden Şık, 23 milyon çocuğun pestisit tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu vurguluyor.
Pestisitlerden bireysel olarak korunmak neredeyse mümkün değil, bireysel tedbirler bir yere kadar.
"Türkiye’de yenilen her şeyin analiz edildiği tek yer Saray"
T24’ten gazeteci arkadaşım Murat Sabuncu’nun “İnsanlar tarım ürünlerini alırken nelere dikkat etmeli, nereden almalılar” sorusuna, Bülent Şık’ın verdiği yanıt Türkiye’deki durumu özetliyor:
Gıdalarda toksik maddeleri araştıran biri olarak Türkiye’de yenilen her şeyin, yani sofraya gelmeden önce analiz edildiği tek yer Cumhurbaşkanlığı Sarayı... Muazzam bir gıda laboratuvarı var orada. Genel ahvalde öyle bir durum yok.
“Zenginler ve yoksullar tarım ürünlerindeki bu zehirli kalıntılardan nasıl etkileniyor?” soruma da Bülent Şık şu yanıtı verdi:
Dünyanın her yerinde yoksullar toksik maddeleri daha fazla maruz kalıyor. Her açıdan bu böyle. Hava kirliliği, atık alanlar, çalışma koşulları, sektörel işler vs.
Mesela Amerika'da ırkçılığın yüksek olduğu yerlerde, atık alanlarının, kirletilmiş bölgelerin yüzde 75'inde Siyahlar yaşıyor. Ama zengin de olsanız kendinize korunaklı alan yaratamazsınız. Çünkü bu zehirli kimyasallar hava ile gelir, içtiğiniz suyla gelir. Gıda zincirine dahil olma ihtimali olan toksik madde sayısı 350 bin civarında. Kullanılan pestisitlerin sadece yüzde 7'sinin güvenlik testi yapılıyor.
Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği Proje Koordinatörü Yonca Verdioğlu da tarımda kadın emeğinin daha yoğun olması, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucu olarak kadınlardaki okuma-yazma oranının düşük olması sebebiyle tarım kimyasallarına kadınların daha fazla maruz kaldığını söyledi.
Örneğin Endonezya, Malezya ve Filipinler’de pestisit hazırlama, yükleme ve püskürtme işi yapan kadın plantasyon işçilere koruyucu ekipman verilmediği için kadınlar eşarp sararak ya da sütyenlerini maske olarak kullanıyormuş.
Geleneksel cinsiyet rolleri nedeniyle de kadınlar ilaçlama ekipmanlarını veya kocalarının pestisit bulaşmış kıyafetlerini yıkamak, pestisitleri depolamak veya pestisit kaplarını imha etmek gibi ev işlerini yapmak zorunda kalıyormuş.
Zehirli Pestisitlerin Türkiye’de kullanıldığı alanlar
Glifosat: Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) kanser araştırma ajansı tarafından “muhtemel kanserojen” olarak sınıflandırılıyor. Türkiye’de zeytin, üzüm, portakal, mandalina, fındık, elma, kayısı, şeftali, greyfurt, limon, asma yaprağı üretiminde kullanılıyor. Bayer tarafından üretilen Glifosat’ın 2018’deki cirosu 841 milyon dolardır.
Tiametoksam: Arılar başta uçucu böceklere zarar verdiği için AB’de tarım arazilerinde kullanılması yasaklandı. Syngenta şirketi tarafından üretilen zehir, Türkiye’de marul, soya fasulyesi, yağlık zeytin, mısır, karpuz, hıyar, patlıcan, biber, domates, patates, şeftali, armut ve elma başta olmak üzere çeşitli ürünlerde kullanılıyor. Ürünün 2018’deki cirosu 242 milyon dolardır.
Glufosinate: Avrupa Kimyasallar Ajansı’na göre “üremeyi riske atıyor.” Türkiye’de zeytin, üzüm, erik, şeftali, kayısı, armut, kiraz, elma, limon ve turunçgillerde kullanılıyor. BASF tarafından üretilen Glufosinate’in 2018 yılı cirosu 227 milyon dolardır.
Klorantraniliprol: Su organizmaları için çok tehlikeli. Türkiye’de kullanılmasına izin verilen ürünler arasında en başta gelen pestisitlerden biri. Pamuk, şeker pancarı, mısır, yer fıstığı, mercimek, asma yaprağı, baş lahana, karnabahar, kornişon, hıyar, patlıcan, biber, domates, patates, ceviz, Antep fıstığı, fındık ve üzüm başta olmak üzere yaygın olarak tüketilen tüm meyve çeşitlerinde kullanılıyor. FMC tarafından üretilen Klorantraniliprol 2018 yılında 255 milyon dolarlık ciro elde etti.
Siprokonazol: AB’ye göre “üremeyi riske atıyor.” Türkiye’de şeker pancarı, buğday, mısır, pirinç, asma yaprağı ve üzümde kullanılıyor. Corteva tarafından üretilen Siprokonazol 2018 yılında dünyada 144 milyon dolar ciro elde etti.